Aþk eski bir masaldýr ama her zaman yepyenidir. -Heine |
|
||||||||||
|
“ Hani bir kavak aðacý vardýr. Günün en durgun anlarýnda bile kýpýrdar durur yapraklarý. Ýþte Türk Folklörü, kavak yapraklarý ile ana yüreði arasýnda bir iliþki kurmuþ. Ve –ana yüreði- demiþ kavak yapraklarýna.”.... Bu satýrlarý yýllarca evvel bir edebiyat dergisinde okumuþtum. Ýþte o zamandan beri her kavak aðacý gördüðümde yapraklarýna baktým.Onlarýn kýpýr kýpýr ettiðini gördüm gün boyu.Ve annemi hatýrladým. Bir zamanlar meyvesiz aðaç diye gördüðüm kavak aðacý, birden yüceleþti gözümde. Bana, anne sevgisini, anne sýcaklýðýný, anne fedakârlýðýný çaðrýþtýrmaya baþladý. Gerçekten de kavak yapraklarý gibiydi ana yüreði. Her zaman yavrusu için titremekte ve kýpýr kýpýr etmekteydi. Þöyle bir düþünüyorum da, annemle ilgili öyle güzel anýlarým var ki ! Yatýlý okuldan eve döndüðümde anneme sarýldýðým anlar, dini bayramlarda annemin bana ve kardeþlerime diktiði giysiler. Hele hele küçük bir çocukken; öðretmenimin ezberlememiz için verdiði þiirleri annemle birlikte ezberleme çabalarýmýz. Ezberlemek için defalarca okuduðum þiiri ezberlemek ve unutmamak için annemin bulduðu o çocukça yöntem: Þiirin yazýlý olduðu defteri veya kitabý, gece yatarken baþýmýzýn altýna koyup uyumak. Bu yöntemin bir hikmeti vardý kuþkusuz. Çünkü, bu yöntemle ezberlediðim þiirlerin bir çoðu, aradan çok uzun yýllar geçmesine raðmen hâlâ aklýmda. Çocukluk dönemimde annemle ilgili, hiç unutamadýðým bir aným var :Ýlkokul ikinci veya üçüncü sýnýfa gidiyordum. Bize ancak iki kilometre uzaklýkta oturan halama gitmiþtim. O gece halamda kalacaktým. Bu, benim annemden ayrý geçireceðim ilk gece olacaktý. Kendi isteðimle ama ve ilk kez. Bize misafirliðe gelen halamýn peþine takýlmýþ, halamda misafir olmak istemiþtim. Gündüz her þey yolunda gitmiþti. Meyve bahçelerinde gezmiþ, dalýndan meyve koparýp yemiþtim. Arkadaþlarýmla oyun oynamýþtým. Çok güzel bir gün geçirmiþtim. Ancak akþama doðru hava kararmaya baþlayýnca, gökyüzünde kara kara bulutlar belirince, içime bir gariplik çöktü. Uðuldayan rüzgârýn sesi kulaklarýmý týrmalýyordu. Karným aðrýyor, sanki mideme býçaklar saplanýyordu. Her zaman bu saatlerde evimde oluyordum. Anneciðimin dizi dibinde. Acaba annem þimdi ne yapýyordu? Onu çok özlemiþtim. ” Beni anneme götürün, ben annemi istiyorum.” Diyecektim. Ama bir türlü bunu söyleyemiyordum. Halam darýlýrdý, kýrýlýrdý belki. Bana ,” Kocaman kýz oldun artýk. Annenden ayrý bir akþam kalamaz mýsýn? ” diyecekti. Belki de ayýplayacaktý. Kendi kendime kýzdým. Niçin gelmiþtim sanki. Buraya gelmekle çok akýlsýzlýk etmiþim. Akþam yemeði için sofraya oturuldu. Boðazýmda bir düðüm vardý .Bir lokma bile yutacak durumda deðildim. Bana çatal konulmadýðý bahanesiyle aðlamaya baþladým. Hemen bir çatal verdiler. Ama yine yiyemedim. Bu defa da karnýmýn tok olduðunu söyledim. Saatler ilerleyip sokaklardan el etek çekilince, hele bir de köpekler acý acý ulumaya baþlayýnca olanlar oldu. Baðýra baðýra aðlamaya baþladým. Annemden uzakta kendimi, uzayýn derinliklerinde bir nokta gibi yalnýz, çaresiz ve zavallý hissediyordum. “ Niye aðlýyorsun? ” diye sorduklarýnda; “ Annem makinede dikiþ dikiyordu. Ya eline iðne battýysa.......” diye çocukça bir bahane bulmuþtum...... O gece bir türlü uyuyamadým. Halamýn kýzýyla ayný odada yattýk. Yorganýn altýnda sessiz sessiz aðladým. Bir an önce sabahýn olmasýný bekledim. O gece, bütün gecelerin en uzunuydu. Bir türlü bitmek bilmiyordu. Sonunda güneþ doðdu. Güneþin doðmasýyla birlikte içim biraz aydýnlanýr gibi oldu. Kahvaltý bile etmeden beni anneme götürdüler. Sanki aylardýr annemden ayrýymýþ gibi, onun boynuna sarýldým. Onun sýcaklýðýný ve kokusunu hissettim. Birden karnýmýn çok aç olduðunu farkettim. Annemin hazýrladýðý kahvaltýyý, büyük bir iþtahla yedim. Bir daha yanýmda annem olmadan hiçbir yere gitmeyecektim. Annesiz yapamayacaðýmý bir kez daha anladým. Yýllar sonra annemden ayrý kalmaya alýþtým. Ortaokuldan sonra yatýlý okula gittim. Ýlk haftalar, ayrýlýða katlanmada çok zorlandým. Sonra alýþtým. Çünkü artýk bir genç kýzdým. Çocuksu duygularý ve davranýþlarý yavaþ yavaþ geride býrakýyordum. Buna mecburdum. Hayat; güzelliklerin yaný sýra, birçok acýlarý, ayrýlýklarý, üzüntüleri de bünyesinde taþýyordu. Büyüdükçe, insanýn sevdikleriyle her zaman beraber olmasýnýn mümkün olmadýðýný öðrendim. Bunu kabullendim. Duygularýma hâkim olmayý, sabretmeyi öðrendim. Zaman, en iyi öðretmendi. Ýnsana birçok þeyi öðretiyordu. Aradan uzun yýllar geçti. Büyüdüm büyüdüm, bir öðretmen ve iki yýl sonra da anne oldum. Bir zamanlar annesiz yapamazken, kendimi anneme baðýmlý hissederken, þimdi artýk bir yetiþkindim. Hem de bir anne. Anne olarak sorumluluklarým vardý. Yüreðim yavrum için titremeye baþladý. Bir anne olarak çocuðum için endiþelerim vardý, korkularým vardý. Anne olmanýn bir bedeliydi bu. Hele bir gün....... Kýzýmý okumasý için çok uzaklara gönderecektim. Liseyi bitiren kýzým, üniversite eðitimi için Trabzon’a gidecekti. O gün yavrum gurbete çýkýyordu. Ondan nasýl ayrýlacaktým? Üzerine titrediðim kýzým yaban ellere gidecekti. Aylarca onu göremeyecektim. Yalnýz birkaç gün izne geldiði zamanlarda hasret giderebilecektim. Yüreðimin ortasýnda sanki bir ateþ yanýyordu. Harareti, durdukça yükselen bir ateþ. Kýzýmýn hazýrladýðý bavullar bir kenarda duruyordu. Onlarý gördükçe içim sýzlýyordu. Ancak, rahat görünmeliydim kýzýma karþý. Onu üzmemeliydim .Silkindim,toparlandým. Yalancý bir gülümseme kondurdum yüzüme. Sanki kýzým birkaç günlüðüne bir yere gidiyormuþ gibi davrandým. Peki ya içim? Ýçim de böyle miydi? Oysa içimde fýrtýnalar kopuyordu. Sýkýþtýrýlmýþ bir yay gibiydim. Ya da gerili bir ok. Her an boþalabilir, hýçkýrarak aðlayabilirdim. Ancak, sabretmem gerekiyordu. Anne olmanýn omuzlarýma yüklediði sorumluluk gereði , aðlamaya hakkým yoktu. Olamazdý. Eðer aðlarsam kýzýmý daha da üzecektim. Allah’tan sabýr diledim. Kýzýmý uðurlayýncaya kadar sabýr. Sonrasý kolaydý. Sonrasýný kýzým görmeyecekti, bilmeyecekti nasýlsa. Bir tek gözyaþý dökmeden kýzýmý uðurladým. O da rahat görünüyordu. Üzüntüsünü belli etmemesi gerektiðini bilecek kadar büyümüþtü demek ki. Babasý onu yerleþtirip geri dönecekti. Gözden kayboluncaya kadar arkalarýndan baktým. Kýzým giderken, evin neþesini, mutluluðunu, her þeyini beraberinde alýp da gitmiþti. Acaba onun tekrar eve döndüðünü görebilecek miydim? Aklýma kötü kötü þeyler geliyordu. Ýþte kýzým gitmiþti. Ýçimde kocaman bir boþluk vardý. Kýzýmýn doldurduðu bir boþluk. Koca evde tek baþýma kalmýþtým. Kýzýmýn kahvaltýda kullandýðý tabak, çatal masanýn üzerinde duruyordu. Onlarý atýp, kýrmak geldi içimden. Acaba kýzým ne hissediyordu? Ona iyice sarýlamamýþtým bile ayrýlýrken. Aðlamaktan korkmuþtum. Artýk þimdi aðlayabilirdim.....Hayýr! Aðlamamalýydým. Kýzým ya bir eþyasýný unuttuysa, ya onu almak için geri dönerse, ya beni aðlarken görürse.....Biraz daha sabrettim. Gözyaþlarýmý içime akýttým. Sonra onun bebekliðini düþündüm. Onsekiz yýl öncesini. Bir zamanlar küçük bir yavrum vardý. Karlý, soðuk bir þubat akþamýnda dünyaya getirmiþtim onu. Doðum evimizde, ebe yardýmýyla gerçekleþmiþti. Çok kan kaybetmiþtim. Doðumdan birkaç saat sonra doktor gelmiþti eve....Böyle ilkel, saðlýksýz bir ortamda gelmiþti dünyaya.Aman Tanrým! Ne kadar küçüktü! Bu küçük yavruya nasýl annelik edecektim, bunu nasýl baþaracaktým! Kendimi anneliðe hazýr hissetmiyordum. Çok genç yaþta evlenmiþ, o nedenle erken anne olmuþtum. Yaþýtlarýmýn çoðu evlenmemiþti daha. Acaba anneliðin yükünü kaldýrabilecek miydim? Annemin bana verdiklerini çocuðuma verebilecek miydim? Bu sorularý sorup duruyordum kendime. Kucaðýma almaya korkuyordum ilk günlerde. Her an incinebilecek kadar narindi. Bir kuþ yavrusu gibiydi. Onu emziriyordum, kucaðýmda uyutuyordum. Ancak yirmi gün meme verebilmiþtim ona. Ne yaptýysam, direnmiþti emmemek için. O küçücük haliyle bana âdeta kafa tutmuþ, meme emmemek için, aðzýný sýký sýký kapatmýþtý her seferinde. Anne sütünü reddetmiþti. Onu nasýl besleyecektim? Ýçimden bir þeyler eriyordu. Kýzým aç kalacak sanýyordum meme emmeyince. Geceleri aðladýðýnda, uykudan uyanýp onu avutmaktan hiç yerinmedim. O uyuduðu zaman , uyanmasýn diye evin içinde gezinmeye bile korkuyordum. Baþka zaman hiç ses çýkarmayan döþeme tahtalarý, kýzým uyurken gýcýrdýyordu. Kapýlarýn çýkardýðý gýcýrtýlarý, ancak o uykudayken farkediyordum. Onu ninnilerle, -biraz büyüyünce de -masallarla uyutuyordum. Gece uyanýp ,onun nefesini dinliyordum. Çocuðuma kötü bir þey olacak diye ödüm patlýyordu. Ben bunlarý gerçekten yaþamýþ mýydým? Yoksa bir rüya mý görmüþtüm? Dünki o küçük yavru ne zaman büyümüþ, ne çabuk yuvadan uçmuþtu. Daha dünün o küçük bebeði büyümüþ, yaþamýný yalnýz sürdürmek üzere uzaklara yollanmýþtý. “ Yalan dünya ” diyorlardý ya; ne kadar doðruydu. Yaþananlar sanki koskoca bir yalandý. Ayrýlýk ise, su götürmez bir gerçek. Ayaklarýmý sürüyerek odasýna girdim. Dolabýný açtým. Raflarýn büyük bir kýsmý boþalmýþtý. Gardroptaki askýlarýn da çoðu boþtu. Hem kendisi, hem eþyalarý yoktu. Evde büyük bir boþluk, büyük bir sessizlik vardý. Týpký susuz bir deðirmen gibi. Müzik setinde, kýzýmýn severek dinlediði þarkýlar susmuþtu. Sanki gümbür gümbür çalan davullar susmuþtu. Kýzým, küçük varlýðýyla meðer evi nasýl dolduruyormuþ. O gidince, evden sanki onlarca kiþi gitmiþti. Konuþmalar, gülmeler bitmiþti. Daha da kötüsü, yaþam belirtileri azalmýþtý....Aðladým aðladým....Ýçim ezilinceye, gözlerim kan çanaðýna dönünceye kadar aðladým. Ýþte þimdi biraz rahatlamýþtým. Kýzýmýn odasýndan çýktým. Kapýyý kapattým. Kapýdaki “ Benim Odam ” yazýsýna baktým. Ve ; “ Kapýyý vurun ” yazýsýnýn altýndaki tabanca resmine. Odasý buradaydý ama kendisi yoktu. Onunla birlikte geçirdiðimiz günleri, yýllarý düþündüm. O yýllarýn güzelliðini, mutluluðunu nasýl farkedememiþtim þimdiye kadar! Güzellikler, mutluluklar, hep elden uçup gidince farkediliyordu. Ýþim ile evim arasýnda koþturup dururken, o yorgunluk arasýnda anne olmanýn tadýný bile çýkaramamýþtým. Bunu þimdi farkedebiliyordum .Onunla birlikte geçirdiðimiz onsekiz yýlýn güzelliðini þimdi daha iyi anlýyordum. Hem bir anne, hem bir ev kadýný hem de çalýþan bir kadýn olarak omuzlarýmdaki yük öyle fazlaydý ki. Her yerde, her durumda birileri benden birþeyler bekliyordu. Kadýn olmak zordu. Yoðun geçen bu günler arasýnda acaba kýzýmý ihmal etmiþ miydim? Hem iþimde, hem evimde üzerine düþeni yapmak için, gereken her þeyi yerine getirmiþtim. Daha doðrusu getirmeye çalýþmýþtým. Ama, herkes gibi benim de bu konuda hatalarým, eksiklerim olmuþtu muhakkak. Kýzýmla birlikte geçirdiðimiz yýllarý düþünüyor, akýp giden zamana kahrediyordum. O yýllarý geri getirebilmek mümkün olsaydý keþke. Göz açýp yumuncaya kadar geçen onsekiz yýla hayýflandým. Kýzýmý kucaðýma aldýðýmda hissettiðim onun vücudunun sýcaklýðýný, yeniden duymak istiyordum. Tüm bunlar çok geride kalmýþtý. Zaman ne kadar acýmasýzdý . Her þeyi, herkesi nasýl da harcýyordu. Birkaç hafta kýzýmýn odasýna hiç girmedim. Oda kapýsýnýn önünden geçerken kýzýmý odasýnda ders çalýþýyor ya da uyuyor diye hayal ettim. Alýþkýn olduðum flüt sesini duymak istedim. Derinden ve çok uzaklardan belli belirsiz bir flüt çalýnýyor gibiydi. Onun sevdiði yemekleri yapmaya ve yemeye, ne içim el verdi, ne de hatýralar. Sofraya bir tabak eksik koymak, bana öyle dokundu ki. Hatta çoðu kez, yýllarýn verdiði alýþkanlýkla, sanki kýzým varmýþ gibi, ona da tabak koyuyordum. Ýçimde, anlatýlmasý imkânsýz bir boþluk vardý. O boþluðu dolduracak bir þey bulamýyordum.... Sonra anneliðin güzel yanlarýný düþündüm. Annelik güzel ve onurlu bir duyguydu. Elbette ki bu güzelliðin bir bedeli olacaktý. Ýþte , anneliðin bedelini bu þekilde ödüyordum. Fakat bu bedel bu kadar aðýr mý olmalýydý? Bu bedelin altýnda ezilir gibi hissediyordum kendini. Kaldýrmasý zor bir yüktü bu bedel. Her þeye raðmen anne olduðu için çok mutluydum. Birisinin insana “anne” demesi kulaða çok hoþ geliyordu. Ama bu kelimeyi aylarca duymayacaktým. Hayat ne yazýk ki böyleydi iþte. Üzüntüler, mutluluklar, güzellikler, çirkinlikler içiçe girmiþti. Payýna düþene katlanmak gerekiyordu. Þimdi benim payýma ayrýlýk ve bu ayrýlýða katlanmak düþmüþtü. O halde, buna katlanacaktým.Ve hayat her þeye raðmen devam ediyordu. Küçük bir çocukken annemden ayrýlmak bana çok acý vermiþti. Oysa, bir annenin yavrusundan ayrýlmasýnýn daha büyük acý verdiðini , ancak anne olunca anlamýþtým. 1994 / Mudurnu resimler Nuri CAN
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |