..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sanatçýnýn iþlevsel tanýmý bilinci neþelendirmektir. -Max Eastman
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Dönemler > Yûþa Irmak




20 Kasým 2020
Edebiyatýmýzda Halk ve Aydýn Çatýþmasý  
Yûþa Irmak
Tanzimat öncesi Türk toplumunda yönetici sýnýfýný teþkil eden aydýnlar, askerî ve sivil bürokrasi ile ulema sýnýfýndan oluþuyordu. Bir yanda da “reaya” adý verilen yönetilenler vardý. Bunlar da esnafý, tüccarý ve köylüsüyle geniþ bir halk kitlesiydi.


:HCB:
Tanzimat öncesi Türk toplumunda yönetici sýnýfýný teþkil eden aydýnlar, askerî ve sivil bürokrasi ile ulema sýnýfýndan oluþuyordu. Bir yanda da “reaya” adý verilen yönetilenler vardý. Bunlar da esnafý, tüccarý ve köylüsüyle geniþ bir halk kitlesiydi.

Osmanlý devletinde bu iki sýnýf arasýnda bazý ayrýlýklar vardý. Fakat Tanzimat’a kadar, bu iki topluluðu birbirine yaklaþtýran, hatta birleþtiren önemli bir unsur da mevcuttu: Din. Ýslâmiyet bu iki sýnýfýn ortak tarafýydý. Yönetenler ve yönetilenlerin hepsi, Ýslâmî bir dünya görüþü, Ýslâmî bir hayata bakýþ tarzýna sahipti. Ve bu iki sýnýf arasýndaki ortak nokta, sadece soyut bir inançtan Ýbaret de deðildi. Tanzimat’tan önce Osmanlý Türkiye’sinde din, ayný zamanda hayata þekil veren bir unsurdu (1). Namazý, orucu, iftarý, mevlidi, bayramlarý, sünneti, tarih anlayýþý, giyim kuþamý hatta evinin dekoruna kadar her þey, bütün toplumda ayný esaslara baðlý olarak düzenleniyordu. Kýsacasý, hayatý din þekillendiriyor, herþey Ýslâm’a göre yapýlmaya, herþey Ýslâm’a göre yaþanmaya çalýþýlýyordu.

Bu ortak dünya görüþü edebiyata da tesir etmiþti. Tanzimat öncesi Türk edebiyatýnda aydýnlarla geniþ halk kitlelerinin birlikte okuduklarý, benimsedikleri, aralarýnda ortak bir kültürün oluþmasýna yardýmcý olan Mesneviler, Siyer-i Nebiler, hadis kitaplarý, Ýslâm tarihleri, Tevarih-i Âl-i Osmanlar, Fütüvvetnâmeler, Kýsas-ý Enbiyalar, Tezkiret’ül-Evliyalar, Menâkýpnâmeler, Battalnâmeler, Dâniþmentnâmeler, Mevlid gibi birçok eser vardý. Leylâ ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha, Ferhad ile Þirin gibi klasik edebiyatýn konulan, halk hikâyelerine de geçmiþti. Meddahlar sadece kahvelerde deðil, saraylarda ve konaklarda da meddahlýk yapýyordu. 19.yüzyýla kadar bu ülkede her iki sýnýfýn çocuklarý bile ayný masallan dinleyerek büyüyordu.

Bütün bu ortak noktalar, Tanzimat yýllarýna kadar Osmanlý toplumunda, aydýnla halký birbirine yaklaþtýrmýþ, bütünleþtirici bir rol oynamýþ, aydýnlarla halk arasýnda ciddî bir çatýþmanýn ortaya çýkmasýný önlemiþti.

Her ne kadar bazý yenilik hareketleri 18. yüzyýlda baþlamýþ ise de, asýl batýlýlaþma hareketleri 1839 Tanzimat Fermaný’ndan sonra oldu.

“Tanzimat, imparatorluðun çöküðünü durdurmak için, batý kurumlarýnýn taklit edilerek Türkiye’de uygulanmasý esasýna dayanýyordu” (2). Halbuki Türkiye’nin þartlarý, batýnýnkinden çok farklýydý. Bizde yapýlacak deðiþikliklerin bizim yapýmýza, dünya görüþümüze, sosyal þartlarýmýza uygun olmasý gerekliydi. Fakat bu yapýlamadý. Ve hiçbir parola sormadan, batýnýn herþeyi ülkemize ithal edildi. Tamamen batýlý esaslara dayalý modern eðitim kurumlan açýldý. Bu okullarýn idaresi batýlýlara teslim edildi. Ve bu okullardan, yeni bir aydýn sýnýfý yetiþmeye baþladý.

Bu aydýn sýnýf, daha çok materyalist ve ateist bir dünya görüþüne sahipti ve batý hayranýydý. Bu materyalist ve batýcý aydýnlarla Ýslâm’a inanan geniþ halk kitleleri arasýnda tam bir deðerler çatýþmasý söz konusuydu (3). Bu yüzden 19. yüzyýlýn ortalarýndan itibaren Türkiye, çok ciddi boyutlarda bir aydýn-halk çatýþmasýna sahne oldu. Bu durum günümüze kadar devam etti.

Ýþte, bu yazýda Tanzimat’tan sonra baþlayan bu aydýn-halk çatýþmasýnýn edebiyatýmýza nasýl yansýdýðýný mütala edeceðiz.

Türk edebiyatýnda Tanzimat’tan günümüze aydýn-halk çatýþmasý iki devrede incelenebilir:

1- Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilanýna kadar (1839-1923);

2- Cumhuriyet’ten günümüze kadar (1923…) Tanzimat, I. Meþrutiyet, II. Meþrutiyet devirlerini içine alan birinci devrede, Türk edebiyatýnda aydýn-halk çatýþmasý, daha çok aydýnlarýn farklý deðerlere inanmalarý, farklý bir dünya görüþüne sahip olmalarý ve zamanla halkýn sahip olduðu deðerleri inkâr etmeleri ve o deðerlere karþý cephe almalarý þeklinde görülür.

Örneðin Þinasî, bu Modern Türk Edebiyatý’nýn ilk temsilcisi, Mustafa Reþit Paþa için yazdýðý kasidelerinde birtakým özel manalarý olan kelimeleri, o zamana kadar hiçbir Türk þâirinin kullanmadýðý bir þekilde kullanýyordu. “Þinasî’ye kadar resul, nebî gibi kelimeleri din haricinde kullanmak kimsenin aklýndan geçmiyordu. Halbuki Þinâsî, medeniyeti bir din gibi gördü” (4). Reþit Paþa’yý bir medeniyet peygamberi olarak tebcil etti.

Aceb midir medeniyet resûlü dense sana

Vücud-ý mu’cizin eyler taassubu tahzîr

Peygamberimiz’in zamanýna vakt-i saadet. O’nun yaþadýðý asra ise asr-ý saadet denir. Þinasî’ye göre Reþit Paþa’nýn devri de böyle bir vakt-i saadetti. Peygamberimiz fahr-ý cihandý. Reþit Paþa da medeniyet cihanýnýn fahriydi:

Sensin ol fahr-ý cihan-ý nedeniyyet ki hemân

Ahdini vakt-i saadet bilir ebnâ-yý zaman

Bütün bunlar, Þinasî’yle baþlayan Tanzimat’tan sonraki Türk edebiyatýnda, dinî duygunun yavaþ yavaþ kayboluþunu gösteriyordu. Aydýnlarýmýzda din duygusu kayboldukça, her iki sýnýf arasý daha da açýlacak ve aydýn-halk çatýþmasý, her geçen gün daha da kuvvetlenecekti…

Dinî þiirlerinde Peygamberimiz’den hiç bahsetmeyen Þinasî, sadece akýl ile idrak edilen Bir Allah’ýn varlýðýný kabul eden, vahye inanmayan bir anlayýþýn; yani deist bir düþüncenin sahibiydi (5). Vambery’ye göre ise o, Paris’ten ateist olarak dönmüþtü (6).

Bir yýl Paris’te bir kolejde, daha sonra da bir müddet Ýstanbul’da Amerikan Koleji’nde okuyan Abdülhak Hâmit’in eserlerinde, materyalist düþünceler daha yoðun bir þekilde görülür. Hâmit, özellikle Garam’da dinî inançlarýný kaybetmiþ, felsefî fikirler içinde bocalayan bir þâir olarak karþýmýza çýkar (7).

I. Meþrutiyet’ten sonra ise materyalist düþünceler, Türk edebiyatçýlarý arasýnda hýzla yayýlýr. Bir ara Cizvitler Mektebi’nde okuyan, ardýndan Askerî Ýdâdî ve Harbiye’yi bitiren Beþir Fuat (1852-1887) tam anlamýyla pozitivist, materyalist bir dünya görüþüne sahipti. Ýstanbul’da bilek damarlarýný keserek ve nasýl öldüðüne dâir notlar tutarak, 35 yaþýnda çok trajik bir þekilde intihar eden ve cesedini Týp Fakültesi’ne armaðan eden bu ilk Türk pozitivist ve naturalisti, hayatý boyunca materyalizmin ve ateizmin müdafaasýný yaptý. Meþhur Alman filozofu Ludwig Buchner’in “Madde ve Kuvvet” adlý eserini Türkçeye ilk defa tercüme etti. Maddenin ezelî ve ebedîliðini; Allah’ýn, insanlarýn uydurduðu bir kavram olduðunu ileri süren bu kitap, kamuoyunun tepkisinden çekinilerek basýlmamýþ fakat devrin aydýnlarý arasýnda elden ele dolaþmýþ ve onlar üzerinde ciddi tesirleri olmuþtur (8).

1896 – 1901 yýllan arasýnda meydana getirilen Servet-i Fünûn edebiyatýnda ise, aydýn-halk çatýþmasý Türkiye tarihinde ilk defa o kadar kuvvetlendi ve ilk defa o kadar açýk bir hale geldi ki; bu edebiyatýn en tanýnmýþ temsilcilerinden Tevfik Fikret, “Sis, Tarih-i Kadîm, Tarih-i Kadîme Zeyl, Haluk’un Amentüsü” gibi þiirlerinde açýkça bütün dinleri, Allah’ý, âhidi, melekleri Ýnkâr etti. Allah ve þeytanýn, insanlarýn uydurduðu bir þey olduðunu, kendisinin “enbiyadan müstaðni” olarak yaþadýðýný söyledi. Türk halkýnýn bin seneden beri inandýðý yüce kitap Kur’ân-ý Kerîm’e: Yýrtýlýr ey kitâb-ý köhne, yarýn Medfen-i fikr olan sahifalarýn! (9) diyecek kadar ileri gitti. Türk tarih ve medeniyetine hücum etti. Fikret’in kendi ifadesiyle “irfaný tabiyet deðiþtirmiþti.” Bizimle, bizim deðerlerimizle, inançlarýmýzla hiçbir ilgisi kalmamýþtý.

Halit Ziya, Mehmet Rauf gibi Servet-i Fünûn romancýlarýnýn, Ahmet Hâþim ve Sahabettin Süleyman gibi Fecr-i Ati yazarlarýnýn Türk halkýyla, Türk halkýnýn sahip olduðu deðerlerle uzaktan yakýndan ilgisi yoktu. Halkýn hiçbir meselesi onlarý ilgilendirmedi. “Hâþim’in eser verdiði 1908-1923 yýllarý arasýnda Türk cemiyeti, derinlerinden gelen zelzelelerle sarsýldý, çatladý ve parçalandý. Hâþim, adeta, bu cemiyetin içinde deðilmiþ gibi, ondan bir tek þiir ile dahi bahsetmedi”(10).

II. Meþrutiyet’ten sonra ise Sahabenin Süleyman, Baha Tevfik, gibi yazarlar immoralizmin müdafasýný yaptýlar ve immoralist bir edebiyat meydana getirdiler.

II. Meþrutiyet devri Türkiyesinde aydýnlar, artýk, halktan tamamen farklý düþünüyor, farklý þeylere inanýyor ve farklý bir hayal yaþýyordu. Her iki topluluk da farklý dünyalardan gelmiþ gibiydiler. Halk aydýna güvenmiyor, onu kendinden saymýyor, ondan ürküyordu. Aydýnlar ise halký geri, câhil, yobaz olarak görüyor, onlarýn içine giremiyor, kendi fildiþi kulelerine çekiliyorlardý.

I. Dünya savaþýnýn acý maðlubiyeti, imparatorluðun yýkýlmasý, Anadolu’nun düþmanlarýmýz tarafýndan iþgali, Anadolu’da bir ölüm kalým mücadelesinin baþlamasý, bu yýllarda bir ara aydýnla halký birbirine yaklaþtýrdý. Fakat Millî Mücadele’nin bitip Cumhuriyet’in ilan edilmesinden sonra aydýn-halk çatýþmasý daha da kuvvetlenerek devam etti.

Cumhuriyet devrindeki bu aydýn-halk çatýþmasý belirgin çizgilerle iki devrede incelenebilir:

1- 1923- 1950 yýllarý arasý;

2- 1950’den günümüze kadar.

1923 – 1950 yýllarýný içine alana birinci devre, Türkiye’de aydýn-halk çatýþmasýnýn en þiddetli olduðu devredir. Bu devir aydýnlarýnda “metafizik endiþe, ahlâkî dram, kudsiyet ve ulviyet duygularý mevcut deðildir. Bu nesil dine karþý kuvvetli bir reaksiyon içinde yetiþir. Bu terbiyenin akislerini edebiyatta açýkça görürüz” (11). Bu yýllarda Türk edebiyatçýlarý, halkýn deðerlerini, mukaddeslerini, inançlarýný sadece kabul etmemek ve inkâr etmekle kalmayýp tahkir ve tezyif edip alaya alýrlar. Meselâ, bu devrin Aka Gündüz. Yusuf Ziya Ortaç, Behçet Kemal Çaðlar, Kemalettin Kamu gibi þâirleri, bu konuda birbirleriyle âdeta yarýþýrlar. Kimisi âyet ve hadislere, kimisi ezana, kimisi meþhur mevlide… Fâni þahýslar için nazireler yazarlar. Türk milletinin bin seneden beri sahip olduðu deðerlere insafsýzca saldýrýrlar.

Size sadece Kemalettin Kamu’dan bir örnek vereceðim:

Ne Örümcek ne yosun

Ne mucize ne füsun

Kâbe arabýn olsun

Bize Çankaya yeter

Bu mýsralar, Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda Türk edebiyatýnda aydýn-halk çatýþmasýnýn hangi boyutlara geldiðini göstermesi açýsýndan önemlidir.

Bu devirde daha da ileri giden edebiyatçýlar da vardýr. Bunlar aydýnlar tarafýndan Tanzimat’tan beri savunulan materyalist, batýcý bakýþ tarzýný benimsemediði için, halka kin ve nefretle bakarlar, yazdýklarý edebî eserlerde Türk halkýnýn inançlarý ve deðerleriyle birlikte kendisine de açýkça hücum ederler. Bu konuda size iki romancýmýzýn iki romanýndan bahsetmek istiyorum. Halide Edip’in “Vurun Kahpeye” ve Yakup Kadri’nýn “Yaban”ý.

Yakup Kadri’nin “Yaban” romaný, Halide Edip’in Vurun Kahpeye romanýndan çok daha açýk bir þekilde aydýn-halk çatýþmasýný ortaya koyar. Çünkü “Vurun Kahpeye” (1926) romanýnda Hacý Fettah Efendi gibi mürtecilerin, Kantarcýlarýn Hüseyin gibi dessaslarýn, düþmanla iþbirliði yapan bir yýðýn insanýn yanýnda hiç olmazsa ihtiyar Ömer Aða ve karýsý Gülsüm gibi tertemiz halk tipleri de vardýr.

Yakup Kadri’nin Yaban’ýna gelince, bu romanda anlatýlan Türk köylüsü pis, iðrenç, geri kafalý ve vatan hainidir(!) Yakup Kadri, bu romanýnda sadece bir köyü deðil, bir genelleme yaparak bütün Anadolu insanýný karalar. Ona göre: “Anadolu… Düþmana akýl öðreten müftülerin, düþmana yol gösteren köy aðalarýnýn, her gelen gâsýpla bir olup komþusunun malým talan eden kasaba eþrafýnýn, asker kaçaðým koynunda saklayan zinacý kadýnlarýn, frengiden burnu Çökmüþ sahte sofularýn, cami avlusunda oðlan kovalayan softalarýn türediði yer” dir (12).

Yakup Kadri, 1932 yýlýnda yayýmladýðý bu romanýnda Türk halkýna kin ve nefretle doludur. Yazar bu kin ve nefretle romanýnda Türk köylüsünü hayvanlara benzetir(!) Yakup Kadri’ye göre bu insanlarýn “her biri kendi yuvasýnda kunduza dönmüþ”tür. Hepsi “yarý çýplak köstebek yuvalarýnda” yaþarlar. Ve yazar Anadolu köylüsünü bazen “bir sansara” bazen “bir çakala”, bazen “mýsýr tavuðuna” ve “bir salyangoza” bazen” bir týrtýla” veya “yaban kedisine” bazen de “bir koyun sürüsüne” benzetir.

Roman boyunca vurgulanan “vataný kurtarmak için savaþan ileri aydýnlarla, Kurtuluþ Savaþý na inanmayan gerici köylüler” (13) arasýndaki çatýþmadýr. Sanki Millî Mücadele’yi yapan, düþmaný Anadolu’dan atan Türk halký deðildir. Sanki Millî Mücadele’yi Merih’ten gelen baþka bir halk kazanmýþtýr.

Türk edebiyatçýlarýnýn bu yýllarda, Türk halkýna bu kadar haksýz bir þekilde yüklenmesinin, Türk halkýný bu kadar aþaðýlamasýnýn sebebi Berna Moran’a göre geleneklerine ve dinine baðlý Anadolu eþrafý ve köylüsünün yapýlan devrimleri benimsememiþ olmasýdýr (14). Yakup Kadri gibi aydýnlara(!) göre ise bu, tahammül edilecek bir þey deðildir. Ýþte Yaban romaný, bu tahammülsüzlüðün ürünüdür.

Bu ilk devirde Mehmet Akif, Mýsýr’da suskun ve ümitsizlik içinde, Yahya Kemal dýþ elçiliklerde “ihtiyarî sürgündedir” (15). Necip Fazýl ise, daha ilk devresini yaþamakta ve henüz kendisini bulamamýþtýr.

1950’den sonra ise durum yavaþ yavaþ deðiþmeðe baþlar. Çok partili hayata geçilmesiyle, geniþ halk kitleleri, aydýn karþýsýnda kendini toparlamaya çalýþýr. Türk halký görünüþte de olsa, aydýn karþýsýnda bir deðer ifade etmeðe baþlar. Halka açýkça ve kabaca hücumlar zorlaþýr.

Bu þartlar altýnda 1950’den sonra yazýlan edebî eserlerde aydýn-halk çatýþmasý, edebiyatçýlarýmýzýn bütün halkçý ve toplumcu geçinme ve görünme gayretlerine raðmen, yine Cumhuriyet’ten önceki halini alýr. Yani edebiyatçýlarýmýz 1950’den sonra da halkýn deðerlerini ve inançlarýný inkâr ederler, halký hor ve hakir görürler. Mesela II. Yeni Dönem þâirlerinden “Ece Ayhan” Türk halký hakkýndaki görüþlerini þöyle açýklar: “Ben bütünüyle bunlarýn yaþayýþlarýna, dünya görüþlerine, beðenilerine, seçmelerine, tarih anlayýþlarýna, herþeylerine karþýyým. Hiçbir baðýntý kurmak niyetinde deðilim kendileriyle. Okur akbabaydý, akbabadýr hâlâ” (16).

Bir kýsým edebiyatçýlarýmýz ise halkýn sahip olduðu deðerleri ve mukaddesleri, çirkin bir þekilde göstermeðe ve onlardan halký soðutmaya çalýþýrlar. Meselâ Nazým Hikmet, Sabahattin Ali, Yaþar Kemal, Kemal Tahir, Fakir Baykurt, Bekir Yýldýz gibi Marxist yazarlar, benimsedikleri ideolojinin de tesiriyle, çok sistematik bir þekilde, halkýmýzýn yüzyýllardan beri sahip olduðu deðerlere karþý cephe alýrlar.

Bu saydýðýmýz yazarlar içinde, geleneðe baðlýlýk açýsýndan en müspet olarak bilinen Kemal Tahir’den bir örnek vermek istiyorum:

Kemal Tahir, Millî Mücadele yýllarýný anlattýðý meþhur “Yorgun Savaþçý” (1965) romanýnda, roman kahramaný Yüzbaþý Cemil’in okunan akþam ezaný karþýsýndaki tavrýný þu þekilde anlatýr:

“Uyandýðý zaman ortalýk kararmýþtý. Aðzýnýn içi zehir gibiydi. Bir cigara yaktý. Okunan akþam ezanýný dinledi. Bu Arapça ses, yüreðinin sýkýntýsýný birkaç kat arttýrýyordu” (17).

Türk halkýnýn bin seneden beri yüreðinin sýkýntýsýný daðýtan, onu ferahlatan ezan, Kemal Tahir’in romanýnda yürek sýkýntýsýný arttýran bir ses olarak veriliyordu.

Kemal Tahir’in yine ayný romanýnda, yine ayný roman kahramaný Yüzbaþý Cemil ve arkadaþlarý, “acýlý bir baðýrtý duyarak” hep birden dönüp bakarlar. Bu ses yine ezandýr(!) Þöyle devam eder Kemal Tahir’in cümleleri:

“Hoca, pis bir sesle “Allahu Ekber” diye baðýrarak milleti yatsý namazýna çaðýrýyordu” (18).

Bu cümlelerde Kemal Tahir’in Ýslâmî unsurlara karþý tavrý açýk bir þekilde ortaya çýkar. O, bu unsurlardan nefret eden adamdýr. Ve ona göre, Millî Mücadele devri Anadolusu “kara çember sakallý”, “bacaðýnda namaz kýlmaktan dizleri dýþarý fýrlayýp paçalarý baldýrlarýna çýkmýþ” (19) pantolonlu insanlarla doludur. Bunlar mültecidir, bunlar vatanýný sevmezler, bunlar kendi diyarlarýný Yunan bayraklarýyla donatan, vatan, millet, hürriyet, adalet þuuru olmayan topluluklardýr(!) Bütün Türkiye’yi kurtaran ise, “vatan delisi, millet divanesi” olan aydýnlardýr. Halk onlarýn gözünde mücadele edilmesi gereken bir topluluk, güdülmesi gereken bir sürüdür. Ve daima potansiyel bir tehlike teþkil eder.

Türkiye’de aydýnlarýn bir bölümü, yýllarca Türk halkýna, geniþ kitlelere hep bu þekilde bakmýþlardýr. Bunun en önemli sebeplerinden birisi, Tanzimat’tan bu yana aydýnlarýn ve halkýn hayata bakýþ tarzýnýn, dünya görüþünün birbiriyle tamamen tezat teþkil etmesidir. Baþka bir deyiþle, Türkiye’nin yüzelli yýllýk yakýn geçmiþindeki aydýn-halk çatýþmasý, aslýnda halk ve aydýnlarýn dünya görüþlerinin birbirinden tamamen farklý olmasýndan kaynaklanmaktadýr. Ve bu farklýlýk ortadan kalkmadýkça bizce aydýn-halk çatýþmasýnýn ortadan kalkmasý da pek mümkün deðildir.

Yalnýz burada þunu da vurgulamak isterim ki, 1950’den sonra Türkiye’de kökü halka dayalý, halkýn içinden çýkmýþ, onun deðerlerini paylaþan, onun inandýklarýna inanan aydýn bir nesil de yetiþmeye baþlamýþtýr. Halkýyla bütünleþip, Türkiye’nin asýrlardan beri devam eden kara talihini deðiþtirecek, milletimizi tekrar tarih sahnesindeki onurlu yerine oturtacak çok þükür her alanda yeni bir nesil de yetiþmiþtir.

Bu nesil edebiyata da yansýmýþ, halkýn deðerlerini terennüm eden bir Akif Ölmüþ, fakat yüzlerce Akif doðmuþtur. Onlar kökü halka dayalý aydýnlar olarak, içinden çýktýklarý geniþ kitlelerin deðerlerine ters düþmedikleri gibi, o deðerleri sanatýn ihtiþamý içinde en güzel þekilde destanlaþtýrmýþlar; seher yeli kadar tatlý ve pürüzsüz bir þekilde anlatmayý baþarmýþlardýr.

Bu millet onlarý, hayýrla yad edecek ve hiçbir zaman da unutmayacaktýr. Fakat kendisiyle yýllarca çatýþan, deðerlerine saygýsýzlýk eden köksüz, ruhsuz sözde aydýnlarý ise, tarihin karanlýk sayfalarýna gömecek ve bir daha hatýrlamak bile istemeyecektir.

Selamlarýmla.

DÝPNOTLAR

1) Berna Moran, Türk Romanýna Eleþtirel Bir Bakýþ, Ýst. 19S3, s. 12-13.
2) y.a.g.e.,s. 13.
3) M. Þükrü Hanioðlu, Bir Siyasal Düþünür Olarak Dr. Abdullah Cevdet ve Dö nemi, Ýst., 1981, s. 8.
4) Ýsmail Habib, Yeni Edebî Yeniliðimiz Tanzimat’tan Beri Edebiyat Tarihi I, Ýst., 1940, s. 46.
5) Ömer Faruk Akün, Ýslâm Ansiklopedisi (Þinasî maddesi) c. 11, Ýst. 1970, s.555.
6) y.a-g.e., s. 555.
7) Mehmet Kaplan, Türk Edebiyat Üzerine Araþtýrmalar, I, Ýst. 1976. s. 300-313.
8) M.Orhan Okay, Beþir Fuad, Ýlk Türk Pozitivist ve Naturalisti, Ýst., 1969, S. 184-185.
9) Rübabý Þikeste, Ýst., 1973, s. 22.
10) Mehmet Kaplan, Þiir Tahlilleri I,5. b., Ýst, 1975, s. 141.
11) Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, Ýst., 1967, s. 18.
12) Yaban, 13, b., Ýst. 1979. s. 149.
13) Moran, Türk Romanýna Eleþtirel Bir Bakýþ, s. 173.
14) y.a.g.e.,s. 183.
15) Yakup Kadri Karaosmanoðlu, Gençlik ve Edebiyat Hatýralarý, Ankara, 1969. s.163.
16) Yeni Edebiyat, Aðustos 1970 / Gösteri, Þubat 1985,
17) Yorgun Savaþçý, 8,b., Ýst, 1983, s. 175.
18) y.a.g.e.,s.346.
19) y.a.g.e.,s. 266.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn dönemler kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Cihan Harbi Yahudiler ve Türkler
Deðiþen Dünya ve Teoriler Üzerine
Büyük Ülke Olma Yolunda...

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Tufandan Önce" Kitabý Üzerine Notlar
Edebiyat Düþüncesi Üzerine…
Sefil Tarihçilerimiz!
Kýlýçdaroðlu Tayyip Erdoðan’ýn ‘muhalif’i mi, Yoksa, ‘mefhum - U Muhalif’i mi?
Baþörtülü Cadýlar
Þiirin Þifresi Nasýl Çözülür?
Büyük Þairlerin Þiirleri Nasýl Okunur?
Tarihimizi Aydýnlatan Bir Kitap
Dilin Düþündürdükleri
Pavese’nin Yaþama Uðraþý

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Gözbebeði Turþusu [Þiir]
Bir Hicran Naðmesi [Þiir]
Sakin Bir Acý [Þiir]
Geldim [Þiir]
Sözün Çiçeði [Þiir]
Sevgiliye Hasretle [Þiir]
Geceye Kâside [Þiir]
Benimle Ölür Müsün? [Þiir]
Beste-i Nigar [Þiir]
Bilemezsiniz [Þiir]


Yûþa Irmak kimdir?

Felsefe ve edebiyat aþýðý! Yayýncý, gazeteci ve kitapsever. . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Yûþa Irmak, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.