Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
Uçaktan indi. Basýnç kesildi, seslerin oluþturduðu kalabalýk durdu. Hava alanýný inceleyerek sadece kalp atýþýný ve beynindeki absürt siren sesini duyabiliyordu. Adým attýðýnda devrilecek sandý kendini. Kimsenin anlam veremeyeceði bir frekansta gerginlik yaþýyordu, biraz daha zorlansa burnu kanayabilirdi. Ama gelmiþti iþte. Þehir içi bir otobüs yakalayýp, elinde haritasýný tuttuðu küçük kasabaya doðru yol aldý. Hayat ve görüntüler otobüsün içinde daha da netleþti. Yol heyecaný þu dünyadaki hiçbir þeyle yarýþamazdý, her zaman birinci gelirdi onun için. Küçük kasabaya geldiðinde, okyanus havasý onu bir yýldýrým gibi çarptý. En haz veren anlardan birisiydi bu, hafifçe kararan gökyüzü o çirkin güneþi gölgede býrakýyordu. Han bozmasý çirkin bir pansiyonda aldý soluðu. Deðiþik bir koku. Ýnsanlarýn, ülkenin, kasabanýn kokusu çok baþkaydý. Ýnsanýn o güçsüz bedeni birkaç meridyen deðiþtirdiðinde tüm aleme, tüm hayata yabancý kesiliyordu bir anda. Rahatsýz edici derecede yabancýlaþtý. Suyun tadý farklýydý, okyanusun kokusu farklýydý. Bu yabancýlaþma eyleminin altýnda savunmasýz kalmayý, ezilmeyi çok seviyordu. Baþka türlü olacaðý yoktu, kendini test etmek en iyi baþardýðý þeydi. Kapýda bavulu, kýyafetleriyle uyuyakaldý is rengi çarþaflarýn üzerinde. Uyandýðýnda anlamadýðý dilde baðrýþmalar duydu. Suratýnda bencil bir sýrýtma belirdi. Ýlginç kokan suda kendini yýkamayý baþardýktan sonra uzun süredir arzuladýðý müzeye aç karnýna bir ziyaret düzenledi. Sapsarý renkte olan bu müzenin dýþ cephesinde bir sürü desen ve iþleme bulunuyordu. Modern zamanda inþa edilmiþti ama o yapýya bakan kiþiye “antik” duygular hissettirmek için çok zorlanmýþtý. Doðal deðildi. Ýçerisi küçük odalara bölünmüþtü. Duvarlarýn her yerinde kabartmalar, duvar resimleri ve onlarýn kronolojik sýrayla açýklamalarý vardý. Çok fazla beklentileri karþýlamasa da yaratýlmaya çalýþýlan ambiyans kendini hissettirmiþti. Son odaya girmek üzere yeltendi. Odanýn önünde iki düzine insan, gereksiz konuþmalar eþliðinde sýra bekliyordu. Kapýda bilgilendirme metnine dair bir þey bulamadý. Sýra beklemekten vazgeçecekti ki oradan çýkan birkaç insanýn bembeyaz olmuþ suratýný görünce kalmaya karar verdi. Nihayet sýra ona gelince gücünü topladý ve tüm hýzýyla kendini içeri attý. Gördüðü þey karþýsýnda ne yapacaðýný bilemediði için geri gitmiþ bulundu ve arkasýnda duran birine çarptý. Odanýn içerisinde sanki ölmek üzere olan ve can çekiþen kocaman bir yýlan vardý. Sarý renkliydi, aðýr aðýr hareket ediyordu, gövdesi çok kalýndý ve arkasýnda duran, onu kontrol eden görevliye itaat ediyordu. Bu “serpent” ürkütücü görünüyordu. Ona ne çaðrýþtýrdýðýný idrak bile edememiþti. Kutsal olarak deðerlendiriliyordu ve gelen turistlere gururla sergileniyordu. Suratý dehþetle bezenmiþti, öfkeliydi. Odayý terk etti, yýlanýn ona ömrü boyunca ona dadanacaðýna ikna olmuþtu. Müze binasýnýn bir fotoðrafýný çekip oradan ayrýldý. Müzeye yaptýðý küçük gezi onu büyük miktarda etkiledi… Kendisini farklý biri gibi hissediyor, bilerek ve isteyerek daha önce tatmadýðý bir yemek yedi. Yine yabancýydý, ne yapsa olmuyordu. Bu kronik histen rahatsýzdý. Hangi oranda yabancýlaþýrsa yabancýlaþsýn, bu eylemden keyif almaya devam edecekti. Kendine has paradoksu buydu. Kalan birkaç günü Japonya’nýn meþhur yerlerini gezerek, küçük kasabaya yakýn bölgelere giderek harcadý. O burun kanatan gerginliðinden hiçbir eser kalmamýþ gibiydi. Ekstrem bir tüketme, yüzyýlla uyuþma hastalýðýna yakalandý. Görebildiði her þeyi denemeye kalkýþtý, her þeyi yemeye ve giymeye çalýþtý. Yabancýlaþma hissinin akýttýðý zehir zamanla tüm damarlarýna yayýlmamýþtý. Kendi kýyametine yaklaþýyordu. Kendi kýyametine doðru dans ediyordu. Seyahatini biraz daha uzattý. Ýki günde bir kafasýnýn içinde dönüp duran o sürüngeni ziyaret ediyordu. Hiç yorulmadan, hakkýnda bir saniye bile düþünmeden. Bu onu rahatsýz etti, bitirdi. Bu sorunun çözümü uzak durmaktý, belki de yer deðiþtirmek. Verdiði kararý yürürlüðe koydu. Han bozmasý pansiyonundan çýktý. Düþünceleri daðýnýk bir þekilde yürüyordu, ayaðý takýlýyordu ve fark etmiyordu bile. Artýk kendisinden nefret eder duruma gelmiþti. Kendini kaybediyordu. Kilometrelerce yürüdü ve okyanusun kýyýsýnda bir banka oturdu. Bavulunu yere býrakýrken gözüne “Okyanus Canlýlarý Müzesi” takýldý. Artýk akþam olmuþtu, müze dahil her yer kapanmýþtý. Yoksun bakýþlarla oturmaya devam etti. Derin bir nefes aldý. Saatlerce orada oturdu. Artýk ay tam tepeye gelmiþti. Vaktin nasýl geçtiðini anlamadý. Düþünce akýþý yavaþlamýþtý, eskiden taptýðý muðlak düþünceleri yoktu. Tam tepedeki ay bir anda kýpkýrmýzý oldu, on beþ dakika sonra ise kör edici bir parlaklýða eriþti. Bu güzel aný yaþamaya karar verdi. Ruhundan kalan son kýrýntýlarla hissetmeyi deneyecekti. Belki bunu yapabilirdi, her þeyin biteceðini anlar gibiydi. Köhne bir yere çekildi. Not defterini cebinden çýkarýp vasat bir þiir yazacaktý ki o dolgun ve sulu gözüken ay bir anda karardý. Ýç karartan bir tutulma yaþanýyordu. Bu tutulma þehri kör etti. Gözlerini kapattý. Bu kez baþka bir kasabada, baþka bir apartta uyanmýþtý. Verdiði radikal kararlardan eser kalmamýþtý. Yine terk edemedi Japonya’yý. Artýk bir buçuk ay olmuþtu, rutinine devam ediyordu. Yabancý kokular, yabancý tatlar, yabancý bir çevre. Bir buçuk ay boyunca kimse ile arkadaþ olmamanýn gururuyla aynaya baktý. Suratý her zamankinden farklýydý. Yavaþ yavaþ deðiþmiþti. Akabinde anladýðý þey ise kabullenmesi zor, kuru bir gerçekti… Kendisiyle aptal bir bahse girmiþti. Kendini zorlamýþtý, oraya alýþabileceðini ve kendi konfor alanýndan çýkabileceðini düþünmüþtü. Böylece büyük bir hasar almýþtý. Artýk kendini tanýyamýyordu. Yüz hatlarýný, kiþisel özelliklerini, geçmiþten kalan yüzleri unutmuþtu. Her þey büyük bir boþluðun içine doðru gidiyordu. Huþu içerisinde aynaya geri döndü. Özüne, kendine ait surat ifadesi yabancýdan da öteydi. Korktu. O kadar korktu ki, kusmaya baþladý. Sýzdýðý koltuktan titreyerek kalktý. Gördüðü ve düþündüðü her þey bir kâbusun içinde hissettiriyordu. Ekseriyetle kötü rüyalar görmesi de Japonya’dan kaynaklanýyordu. Kalitesi düþmüþ hayatýna katlanamýyordu, daha fazla devam edemeyecekti. Hipotermi geçirircesine soðudu vücudu. Aþýrý kafein alýmýndan kaynaklanan yoðun titremesi geçmiyordu. Acýlarý sonlanmýyor, anksiyetesi artýyordu. Sapsarý olmuþ defterini çýkarýp Jack Kerouac’e ait olan bir sözü karaladý. “Accept loss forever…” Üç gün sonra, kötü bir pansiyonun içerisinden bir ceset torbasý çýkarýldý. Kimse onu tanýmýyordu. Kendini asmýþ, genç bir kadýn.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Betty Blue, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |