..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýçine koyabileceðin bir karanlýðýn olmadan, bir ýþýðýn olamaz. -Arlo Guthrie
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Tarihsel Olaylar > Hakan Yozcu




26 Nisan 2019
Tarihçi Cezmi Yurtsever’in "Eþkiya"sý Üzerine  
Hakan Yozcu
“Önce ellerine demir kelepçeler takýldý. Sonra ikiþer ikiþer ve peþ peþe sýraya dizildiler. Onlarý birbirlerine baðlayan demir bir zincir vardý. Ana caddenin kýyýsýnda bulunan taþ evlerin penceresinden bakanlar, yolda geçerken seyirci olanlar bu gençlerin halini merak ediyorlardý.” (sayfa 11) Bu satýrlarý okuyunca tüylerimiz diken diken oluyor. Ürperiyoruz. Madem bu gençler, usulen mahkemeye çýkarýlýyordu, o halde neden onlara kelepçeler takýlýyordu? Bu da yetmiyor, böyle, demir kelepçelere baðlanýyorlardý? Aslýnda yapýlan bu insanlýk dýþý muamele, yaþanacak olan ve tarihe bir yüz karasý olarak geçecek çirkin olayýn bir habercisi gibiydi.


:ICE:


Tarihçi Cezmi Yurtsever’in “EÞKÝYA"sý Üzerine
Eþkýya Kitabý, Kadirlili Tarihçi Cezmi Yurtsever’in 2016 yýlýnda yayýnladýðý 272 sayfalýk tarihi belgesel özelliði taþýyan, yer yer romanýmsý, yer yer hikâyemsi bir dille anlattýðý eseridir.
Yazar, bu kitabýnda Çukurova’da yaþanan olaylarý, bölgede halký ezerek, onlara zulmederek mal ve mülk kavgalarý yapanlarýn, kendilerine aða denilen zalimlerin ve onlara karþý gelen, haksýzlýða, adaletsizliðe dayanamayan mukavemetçi gençlerin isyanýný, haklarýný aramak için ellerine silah alarak daða kaçýþlarýný, zenginden alýp fakire daðýtan ve fakat bunlara eþkýya denilen mazlumlarýn ibretli hikâyelerini, bir destan tadýnda anlatýyor.
Akýcý bir üslupla dile getiriliyor olaylar. Yer yer fotoðraflar ve tarihi belgelerle destekleniyor. Yazar, esere kendi duygu ve düþüncelerini de kattýðý için okuduðunuz eser, bir edebi eser özelliðini taþýyor.
Okurken, ara ara sinirleniyor, ara ara duygulanýyor ve ara ara da gözyaþlarýnýza hâkim olamýyorsunuz… Eser, Ekrem Matbaasý’nda basýlmýþ.
Kitap kapaðýnda dönemin kaymakamýnýn meþhur birkaç eþkýya ile çekilen eski bir fotoðrafý yer alýyor. Öyle ki kaymakam, kendinden emin bir vaziyette, büyük bir güvenle sandalyeye oturmuþ, eþkýyalarýn yanýnda çok rahat bir þekilde görülüyor. Üç köylü eþkýya, arkalarýnda silahlý 5 asker olduðu halde, endiþeli ve þüpheli gözlerle; fakat bir o kadar da maðrur ve gururlu olarak objektife bakýyorlar.
Fotoðrafýn üzerindeki “Fotoðrafýmýzý aldýlar, Kurþuna Dizmeden Önce” ibaresi, adeta bir cümle ile bütün kitabýn özetini veriyor.
Eserde Çukurova’nýn bir baþtan bir baþa gerek aðalar tarafýndan, gerekse kendini düþünen baþtaki yöneticiler tarafýndan nasýl yaðmalandýðý anlatýlýyor. Kitap, çeþitli baþlýklarla birçok bölüme ayrýlmýþ.
Kitabýn yazarý, kapaðý çevirince yöresel kýyafetler içindeki sert bakýþlý genç eþkýyanýn altýna yazdýðý not ile okuyucuya þu mesajý veriyor: “ O, 1920 yýlýnda Fransýzlar Çukurova’yý iþgal ettiðinde hayatýný ortaya koyarak savaþan bir Kuvayý Milliyeci kahramandý. 1923 yýlýndan sonra Çukurova, bir baþtan bir baþa yaðmalanýrken zulüm ve sömürüye karþý geldi. Ýsyan etti. Silahýyla daða çýktý. Onun için “Vatan Haini ve Eþkýya” dediler. Oysa tarihin gerçekleri farklýydý. Onun bakýþlarý isyanlarýný da açýklýyor gibiydi.”
Dolayýsý ile eser, basýna yanlýþ yansýyan, hükümet tarafýndan kötü olarak bilinen, aðalarýn istemediði ve fakat halkýn sevdiði bu gençlerin perde arkasýndaki macerasýný ele alýyor. Yazarýn usanmadan býkmadan yýllarca yaptýðý araþtýrmalar ile elde ettiði belgeleri bir araya getirerek tarihi gerçekleri ortaya koyduðu bir eser olarak karþýmýza çýkýyor “Eþkýya.”
Cezmi Yurtsever, 1956 yýlýnda Kadirli’de doðdu. Bilindiði gibi Kadirli, o yýllarda Adana’nýn bir ilçesi idi. Daha sonra Osmaniye il olunca buraya baðlandý.
Ýlk-Orta-Lise eðitimini Kadirli ilçesinde sürdürdü. 1976 yýlýnda Ýstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü’nden mezun oldu. Liselerde Tarih öðretmenliði yaptý ve 2006 yýlýnda Adana Fen Lisesi'nden emekli oldu.
Araþtýrmacý Yazar Cezmi Yurtsever, iþe, “Kadirli Tarihi” kitabýný 1981 yýlýnda yayýnlayarak baþladý. Onun için Kadirli, büyük bir nimetti. Memleketi olan Kadirli, tarih için sonsuz ve büyük bir kaynaktý. Kendi doðduðu, büyüdüðü yerleri araþtýrmak, anlatmak ve tarihe armaðan etmek onun için hem büyük bir görev; hem de büyük bir onur idi.
Osmanlý Arþivinde bulunduðu Çukurova Tarihi ile ilgili belgeleri kaynak olarak kullanýp Ermeni saldýrýlarýnýn merkezi olan “Beyrut Kilikya Kilisesi”nin tarihi geçmiþi ile ilgili kitabýný yayýnladý. Adana Valiliði ile iþbirliði yaparak Tarihi belgelendirme çalýþmalarý kapsamýnda milli mücadeleye katýlmýþ insanlar ile röportajlar yaptý. “Yeþiloba Þehitliði”, “Haçin-Kalekilise”, “Zeytunlu’nun 311 Mirasý” kitaplarý devlet desteði ile yayýnlandý.
Kadirli, 1920 ve 1930’lu yýllarda eþkýyalarý ile ün salan bir þehir oldu. Çünkü Çukurova, bu yýllarda aðalarýn zulmü altýnda inliyordu. Gözleri, bir türlü doymak bilmeyen aðalar, zenginliklerine zenginlik katmak için yoksul halkýn durumlarýndan faydalanýyor ve onlara olmadýk þekilde eziyet ediyorlardý.
Adalet isteyen, hak isteyen, eþitlik isteyen kendini bilen gururlu gençler, bu duruma karþý geliyordu. Aða ile de güç bakýmýndan baþ edemeyeceklerini bildikleri için, haklarýný aramak, adalet bulmak ve halký ezdirmemek adýna ellerine silah alýp daða çýkýyordu. Tabii bunlara eþkýya deniliyordu. Oysa eþkýya denilen bu gençlerin çoðu, Kurtuluþ Savaþý’nda vatan için, bayrak için, özgürlük için mücadele etmiþlerdi. Bunlar, Kuvayý Milliyeci gençler idi.
Aðalara karþý gelip hak aradýklarý için aðalar tarafýndan hoþ karþýlanmadýlar. Aðalar, fýrsat buldukça bu gençleri Ankara Hükümetine þikâyet ediyorlar ve bunlarýn halka rahat ve huzur vermediklerini, masum vatandaþlarý soyduklarýný, paralarýna, mallarýna el koyduklarýný ve canlarýna göz diktiklerini söylüyorlardý. Bütün bu þikâyetler artýnca Ýsmet Ýnönü, sonsuz yetki vererek Kadirli’ye görevli bir komutan gönderip Eþkýya sorununu kökten bitirmesini ister.
Kadirli’ye görevli gelen kiþi kaymakamla, aðalarla, yetkili kiþilerle görüþür. Önce eþkýyalarý sözlü olarak ikna etmek suretiyle “Onlarýn teslim olmalarýný, eðer teslim olurlarsa affedileceklerini” söyler. Kaymakam da bu konuda gençleri inandýrýr. Onun verdiði sözlere inanan bazý gençler, düze inerek teslim olurlar.
Kadirli’den Adana hapishanesine götürülüp orada usulen mahkeme olmalarý için Kozan’da kýsa süre kalýp Adana’ya götürülmek üzere zincirlere baðlanýp yaya olarak yola çýkarýlýr:
“Kozan Kalesi’nin eteðindeki Jandarma karakolunun yakýnýnda bulunan hapishanede sabahýn erken saatlerinde bir hareketlenme oldu. Birkaç gün önce Kadirli’den gelen “Eþkýyalar” için bu önemli bir gün idi. Kendilerine söylenen “Kozan’da kýsa süre kalacaksýnýz. Ve oradan da Adana’ya mahkemeye gideceksiniz. Usulen bir mahkeme olacaksýnýz. Bu süre içinde de Cumhuriyetin 10. Yýlý vesilesi ile genel af çýkacak. Sizler de suçlarýnýzdan sorumlu olmaksýzýn bu af kapsamýnda serbest kalacaksýnýz.” (Sayfa 9)
Cumhuriyet’in kuruluþunu 10. Yýlý olmasýndan dolayý, “Kýsa bir süre ceza evinde yatýp sonra affedileceksiniz” sözü, gençlere inandýrýcý gelmiþ olmalýdýr. Özellikle kaymakamýn eþkýya denilen gençlere bu sözü vermesi ve onun da bölgenin en üst idari makamý olmasý gençlere güven vermiþ olmalýdýr.
Birkaç gün hapishanede kalan gençler, gün gelince odalarýndan alýnmýþ, týraþ olmalarý istenmiþ, en güzel ve temiz elbiselerinin giyilmesi söylenmiþ ve bir hatýra fotoðrafý çekilerek umuda yolculuða çýkarýlmýþlardýr:
“Önce ellerine demir kelepçeler takýldý. Sonra ikiþer ikiþer ve peþ peþe sýraya dizildiler. Onlarý birbirlerine baðlayan demir bir zincir vardý. Ana caddenin kýyýsýnda bulunan taþ evlerin penceresinden bakanlar, yolda geçerken seyirci olanlar bu gençlerin halini merak ediyorlardý.” (sayfa 11)
Bu satýrlarý okuyunca tüylerimiz diken diken oluyor. Ürperiyoruz. Madem bu gençler, usulen mahkemeye çýkarýlýyordu, o halde neden onlara kelepçeler takýlýyordu? Bu da yetmiyor, böyle, demir kelepçelere baðlanýyorlardý?
Aslýnda yapýlan bu insanlýk dýþý muamele, yaþanacak olan ve tarihe bir yüz karasý olarak geçecek çirkin olayýn bir habercisi gibiydi. Okuyucu bu satýrlarý okurken yerinde duramýyor ve kalp atýþlarýnýn hýzlanmasýna engel olamýyordu. Çünkü okuduðu kelimeler ileriki sayfalarda nelerin yaþanacaðýný adeta haber veriyordu.
Cümleleri okurken okuyucu, yine hayretlere düþüyordu. 31 mahkûm, Kadirli’den Adana’ya neden yaya olarak götürülüyordu? Adana ile Kadirli arasýnda yaklaþýk 100 kilometrelik bir mesafe var idi. Bir otobüs, bir minibüs yok muydu? Haydi, bunlar yoktu; bir kamyon da mý yoktu? Hiçbir þey bulamadýnýz, bir traktör ve römorkla da mý götüremezdiniz? Devletin imkânlarý bu kadar mý kötü veya zayýf idi?
Belediyede olsun, askeriyede olsun, poliste olsun, mutlaka, yukarýda saydýðýmýz araçlardan biri, mutlaka vardý. Olmalýydý. Bu yola baþvurulmasý da her þeyin önceden planlanmýþ bir kurgu olabileceðini gösteriyordu.
Mahkûmlar, sabahýn erken saatlerinde kaldýrýldýlar. Sevkiyat yapýlacaktý. Herkes týraþýný olmuþ, temiz kýyafetlerini giymiþti. Özgürlüðe gidiyorlardý. Temmuzun sýcaðýnda sýkýntý ile yürünen yolun sonunda özgürlük vardý. Kendileri öyle biliyordu. Buna inandýrýlmýþlardý. Eþlerine, çocuklarýna, ailelerine, ana ve babalarýna kavuþacaklardý:
“Týrmýl höyük önünde sessizce akan dere kýyýsýna geldiklerinde kumandan elini kaldýrdý. “Dur! Asker emniyet tertibatý al!” durum birdenbire deðiþti. Askerler sýrtlarýndaki kayýþa baðlý olan mavzer silahlarý indirdi. “Hazýr ol”da bekledi. Tozlu topraklý yolun kýyýsýnda, otlarýn çalýlarýn ve de papatyalarýn sarý çiçeklerin yanýnda Temmuz ayýnýn en sýcak bir gününde ve de öðle üzeri kumandan neden dur demiþti” (Sayfa 12)
Gülen yüzler, yerini endiþeye, meraka býraktý. Bir terslik vardý. Neden böyle birdenbire durdurulmuþlardý. Komutan neden askere “Tertibat al!” emrini vermiþti? Asker, neden karþýlarýna geçip kendilerine silah doðrultup niþan almýþtý? Komutan, neden ateþli bir konuþma yapma ihtiyacýný duymuþtu? Eþkýyalar, þaþkýndý ve yaþananlara bir anlam veremiyorlardý. Çünkü Kaymakam, kendilerine kýsa bir süre sonra affedileceklerine dair söz vermiþti:
“Ve Kumandan ayakta, karþýsýnda bulunan elleri kelepçeli ve saf zinciri ile baðlý gençlere dönerek ateþli bir konuþma yaptý:
“ Bir süreden beri memleketimizde kanunlarý ihlal edenler, haydutluk, hýrsýzlýk için daða çýkanlar, kanunlarý dinlemeyenler, asayiþi ihlal edenler için merhamet yoktur. Devletimizin yüce menfaatleri için kanunlarý en sert þekilde uygulamak ve her türlü kötülüðü bitirmek gerekmektedir.” (sayfa 12)
Ne diyordu bu komutan böyle? Kimdi haydut? Kimdi hýrsýz? Kimdi kanun dinlemeyenler? Duyduklarýna bir anlam veremiyorlardý. Çünkü devletin güvencesi altýnda teslim olmuþlardý. Zaten eþkýyalýða da isteyerek deðil, baský ve zulüm yüzünden baþvurmuþlardý. Onlar, kendilerine göre suçlu deðil, hak arayan mazlumlardý...
“Devletimiz büyüktür, kanunlarý da serttir. Kanun kaçaklarý ve halka zulmedenler ise bu ülkenin baþýna bela olanlardýr.
Bir süreden beri bu havalide mütegallibelik (zorbalýk) peþinde koþarak halký ezenler, onlarýn maþalarý olarak daða çýkanlar için af söz konusu olamaz. Devlet namýna, kanunlarýn verdiði yetki ve selahiyetle pislikleri temizlemek, sebep olanlarý ortadan kaldýrmak için bu görevi yapýyoruz!
Asker, hazýr ol! Silah atýþý için dikaaat! Ateeeeeeeþ!
Kurþun sesleri ortalýðý inletti. Peþpeþe atýlan kurþunlar ve karþýlarýnda elleri kelepçeli zincirli “haydutlar” olarak suçlanan gençler.Kumandana gizli bir emir mi gelmiþti de eþkýya olarak suçlanan gençler durdurularak üzerlerine ateþ ediliyordu. Yoksa kumandan keyfi olarak kendisi mi karar veriyordu.
Silahlardan çýkan sesler, yediði kurþunlar ile aðzýndan kan gelen, vücutlarý al kanlara boyanan, yere düþen, ne olduðunu anlamadan korku, dehþet ve ürperti ile kendilerine yapýlanlara karþýlýk “çaresiz bir halde” karþý koyamayan bu gençler için acýmamak elde deðildi. ” (sayfa 13)
Askerler, aldýklarý emir üzerine elleri baðlý, savunmasýz, masum gençlere yaylým ateþi yaptý. Gençler, direnebildiði kadar direnip ayakta kalmaya çalýþtýlarsa da güçleri bitince birer bire yere düþmeye, birbirlerinin üstüne kan revan içinde yýðýlmaya baþladýlar.
Burada da ister istemez þu sorular soruluyor kafalarda: Komutan, bu vahþet verici, cani kararý vermek için kimden emir almýþtýr? Kim, kendisine bu emri vermiþtir? Komutan kendi baþýna mý bu emri vermiþtir? Yoksa Kaymakamdan mý bu emri alýp yerine getirmiþtir? Devlet mi böyle olmasýný istemiþtir? Yoksa bu eþkýyalardan kurtulmak isteyen aðalar mý komutana bir þeyler verip bu infazýn yerine getirilmesini saðlamýþtýr? Kitap boyunca bu sorular hep kafalarda sorulmuþ ve bir cevap alýnamamýþtýr. Bu da eserin heyecanýný ve gizemini daha artýrmýþtýr.
Eþkýyalarýn arasýnda en güçlü duran Çörtül Hacý Veli olmuþ ve bu duruma adeta son nefesinde bile isyan etmiþtir. Haksýzlýðý, yalaný, adaletsizliði son nefesinde dahi görmüþ ve bu esnada bile son sesine kadar haykýrarak bu haksýzlýða karþý gelmiþtir.
Çörtül Hacý’nýn son isyaný, Oscar Film Ödülleri’nin en güzel film sahnesine aday olacak nitelikte verilmiþ bana göre. Hatta bu ödülü kazanmaya hak etmiþ bir sahne olarak düþünmek bile yanlýþ olmaz. :
“Askerlerin ateþi ile bedenleri yere düþenler arasýndan aðýr yara almýþ, henüz ölmemiþ 5 delikanlý içinden elleri zincirli olduðu halde ayaða kalkmaya çalýþan Çörtül Hacý Veli, kýzgýn bir þekilde son nefesine kadar baðýrdý:
Kumandan, sizin sözünüz bu muydu? Yaptýklarýnýz kalleþlik. Allahsýzlar! Hiç mi vicdanýn sýzlamadý? Bu askerlere nasýl ateþ emri verirsin? Bu zavallý arkadaþlarýn kanýný akýtýrsýn? Allah’tan kork. Bizi bekleyen avrat, çoluk çocuk, ana baba, kavim kardaþlarýmýz var. Ve de hesaplaþacaðýmýz zalimler vardý. Bizim daða çýkmamýz kendi keyfimizden mi oldu? Yaþadýðýmýz vukuatlar, hükümetin dosyalarýnda yazýlý. Bizler, devletin mahkemesine gidiyorduk. Kendimizi savunacak, þahit gösterecek, suçsuz olduðumuzu ispat edecektik. Devlete olan güvenimiz gereði Kaymakamýn ve Kumandanýn isteði üzerine teslim olmuþtuk. Kendimizi emin ellerde sanýyorduk. Bu yaptýðýn kalleþlik kumandan. Allah da affetmez, kulu da…” (Sayfa 14-15)
Eserde, yaþanan bu olay, haklý olarak “Yargýsýz infaz” olarak deðerlendiriliyor. Tabii ki böyle bir olay ülkenin her yerinde duyulacaktý. Duymayan hiç kimse kalmayacaktý. Ama bu olay, öyle bir kýlýfa uydurularak halka duyurulmuþtu ki okuyucu, bunu görünce “Bu kadar da olmaz” demekten kendini alamýyor. Kurgunun daha önceden hazýrlanmýþ olduðu tezimiz, aþaðýdaki haberi okuyunca daha da güçleniyor:
Vukuattan yaklaþýk bir hafta sonra Cumhuriyet Gazetesinde olay okuyuculara þöyle duyuruldu:
“ 31 HAYDUT ÝMHA EDÝLDÝ
     Kadirli ve havalisinde þekavetle uðraþan 31 haydut yakalanmýþ ve kuvvetli bir jandarma müfreze muhafazasýnda Kozan’dan yaya olarak yola çýkarýlmýþlardýr. Þakiler, Týrmýl Deresi civarýnda kaçmak istemiþler ve jandarmanýn havaya attýðý silahlardan korkmayarak öteye beriye daðýlmýþlar, bu sýrada ellerindeki zincirlerle bir kýsmýný koparmaða muvaffak olmuþlardýr.
     Bu vaziyet karþýsýnda jandarmanýn dur ihtarýný dinlemeyen haydutlarýn üzerlerine yaylým ateþi açýlmýþtýr. Neticede bunlardan 24’ü ölü, 5’i de aðýr yaralý olarak yakalanmýþtýr. Tahkikat sýrasýnda bu 5 haydut da aldýklarý yaralarýn tesiri ile ölmüþlerdir.” (sayfa 17)
     Eserin ilerleyen sayfalarýnda, eþkýyalarýn durumunu rapor etmek amacýyla doktor getirildiði ve doktorun “Ölenlerin hep göðsünden vurulduðunu, kaçanlarýn ise arkasýndan vurulmasý gerektiðini” söylemesi üzerine kaymakam tarafýndan tehdit edildiði ve raporun öyle verilmemesi halinde kafasýna bir kurþun sýkýlarak orada öldürüleceði bilgisi veriliyordu. Bu da okuyucuya gerçekleri anlamasý için yeterli oluyordu.
     Kadirli, Savrun Çayý ile beslenen verimli topraklara sahip bir þehir. Cumhuriyetten sonra tarlanýn ve çiftçiliðin önemi daha çok artar. Zenginler, aðalar adeta bütün Çukurova’ya sahip olmak ister. Güç, kimin elindeyse o her þeye sahip olmak ister.
     Sadece aðalar mý idi zenginliðine zenginlik katmak isteyen? Hayýr. Devletin gücünü elinde bulunduran, arkasýna devlet gücünü alan art niyetli yöneticiler de Çukurova’nýn bu verimliliði karþýsýnda aðýzlarýnýn suyunu tutamazlar.
     Kozan’dan vekil seçilen Kadirlili Ali Sakip de eserde Çukurova’nýn verimliliðini görünce ellerini ovuþturan kiþilerden biri olarak karþýmýza çýkýyor. Bu tarlalarý ele geçirmek için olmadýk yöntemlere, hilelere, haksýzlýklara ve çarelere baþvuruyor.
     Çerkezlerin ellerinde olan tarlalarý, ne yapýp edip ellerinden alýyor; ve onlarý Çýðþar tarafýndaki daðlýk arazilere sürüyor. Birkaç dönümlük arazide geçimlerini sýkýntý içinde saðlamalarýna neden oluyor.
“Ali Saip, Yakup Aða’ya haber saldý. Onunla senin evinde görüþeceðim.”
Çerkez Üzeyir’e bu haber tez gitti. Ve bir gün Yakup Aða’nýn evinde Ali Saip ile Çerkez Üzeyir konuþmaya baþladýlar. Hal hatýrdan sonra Ali Saip yanýnda bulunan bir mektubu çýkardý. Ve Üzeyir’e verdi. Üzeyir, mektup zarfýnýn içindeki yazýyý okumaya baþladý:
“Þimdi durum iyidir. Bundan sonra istila iþi de kolaylaþtý. Hacý Hasan oðlu Üzeyir…” (sayfa 76)
Mektup, o sýrada Ürdün’de bulunan Þerif Hüseyin’in emrinde çalýþan Çerkez Ethem ve adamlarýna gönderilen bir yazý idi. Çerkez Ethem de Ýstiklal Savaþý’nýn baþlangýcýnda Ege Cephesi’nde büyük hizmetleri olan ancak Ýsmet ile anlaþamadýðýndan cepheyi terk ederek Yunanlýlara sýðýnan bir hain olarak biliniyordu.” (sayfa 77)
     Yazar, eserinde eþkýyalýðýn sadece daða çýkmakla olmayacaðýný, halkýn malýna, mülküne göz dikerek haksýz yere kazanç edinmekle de eþkýyalýk yapýlabileceðini delillerle anlatýyor.
     Kadirli’den, Kozan Kazasý Milletvekili olan ve iktidar gücüne sahip olan Ali Saip adlý birinin, Kadirli topraklarýnýn çok verimli olduðunu anladýðýný, özellikle bu bölgede pirinç ekiminin çok kazançlý olduðunu ve parasýna para katacaðýný anladýðý için, elindeki bir belge ile Çerkezlerin elinden topraklarý gasp ederek zenginliðine nasýl zenginlik kattýðýný anlatýyor:
     “Ali Saip, bu imza senin deðil mi? diye sorduðunda, “evet, benim imzam”, cevabýný alýr. Ýþte bu sýrada Ali Saip, kendi görüþ ve tekliflerini açýkladý: “Durumun çok ciddi Üzeyir Efendi. Mektubu Hükümete intikal ettirirsem, senin vatan hainleri ile mektuplaþtýðýn ve isyan ettiðin anlaþýlýr. Tutuklanýr ve Ýstiklal Mahkemesi’nde yargýlanýrsýn. Baþýna neler geleceðini biliyorsun.”
     Çerkez Üzeyir, þaþýrdý. Elleri titremeye baþladý. Benzi sarardý, soldu. Yutkundu. Konuþmakta zorlanýyordu. Ne diyeceðini þaþýrdý. Ali Saip sözlerine devamla “Ýyisi mi yol yakýn sana bir iyilik yapayým. Yanýmda bir doru at var. Bu Gazi’nin atýdýr. Bu atý sana hediye edeyim. Sen ona iyi bak. Aþiretine adamlarýna da söyle Dilkibucaðý’ndaki muhacir iskan tapulu arazilerinin ferahen intikal haklarýný bana versinler.” (Sayfa 77)
     Yukarýda yazýlanlardan anlaþýldýðýna göre Ali Saip, Çerkezlere þantaj yaparak ellerindeki topraklarý haksýz bir biçimde gasp ediyor.
Burada merak edilen konu þu: Madem Ali Saip’in elinde suç delili sayýlan belgeler var; o halde bu belgeleri neden ilgili mercilere verip suç duyurusunda bulunmuyor. Yani Çerkez Üzeyir suçlu ise mektubu ilgili mercilere vererek suç duyurusu yapmýyor. Aksine belgeler ile þantaj yaparak Çerkezlerin elinden tarlalarýný sözde baðýþlama yoluyla alýyor. Çerkezler, daha yukarýlara sürülerek bir iki dönüm arazi ile geçim sýkýntýsýna düþürülüyor. Bu da yasal anlamda suç deðil mi? Devletin bir vekili, böyle bir suçu nasýl iþler? Ve bu suç, nasýl cezasýz kalýr?
     Parçada beyaz bir attan söz edilerek “Gazi’nin atý” deniliyor. Ve Ali Saip, Çerkez Üzeyir’e Gazi’nin atýný hediye ediyor. Burada da okuyucu, “Gazi’nin atýný bir baþkasýna Ali Saip nasýl hediye edebiliyor?” demekten kendini alamýyor.
     Kitabý okurken Ali Saip bahsini gördüðümde “Eþkýyalýk ile konusu nedir?” demekten kendimi alamamýþtým. Fakat yukarýda verilen bölümleri okuyunca eþkýyalýðýn sadece silahlanarak daðda olmayacaðý, pekâlâ þehirde de silahsýz bir þekilde eþkýyalýk yapýlabileceði hükmüne vardým. Günümüzde de bu tür eþkýyalar yok mu? Dolandýrýcýlar, üçkâðýtçýlar, yankesiciler, kapkaççýlar, haksýz kazanç elde edenler, soygunlar…
     Safiye Mehmet, anamýn köyü olan Binboða, diðer adýyla Yusuf Ýzzettin Köyü’nden yiðit bir gençti. “Babasý Feke’den Kadirli’ye tarlalarda çalýþmak için gelmiþti. Fakat babasý erken ölünce yetim kaldý. Ailesinin bütün yükünü küçük yaþta üzerine aldý. Tarlalarda çalýþýyor, çeltik tarlalarýnda kürek sallýyor, azdan az, çoktan çok para kazanýyordu.
     Memed’in bir de atý vardý. Bir gün Zeytinli Mehmet isminde biri “Atýný bana ver” dedi. Memet “At ile avrat verilmez” dedi. Zeytinli Mehmet jandarma karakoluna gidip atýmý çaldý diyerek þikayet etti. Jandarma sorgusuz sualsiz Memed’i alýp bir güzel dövdü. Atýna el kondu. Memed gerçeði bir türlü anlatamadý.” (Sayfa 102- 103)
     “Bir gün Memed’in evini eþkýyalar bastý. Evindeki düveyi zorla elinden aldýlar. Memed bir þey yapamadý. Çaresiz kaldý.
     Bir gün namý her yere duyulan eþkýya Çörtül Hacý Veli yanýna gelip onu ikna ederek daða çýkmasýný saðladý.” Halk arasýnda Safiye Memed olarak bilinen bu eþkýya, nam saldý. Halk arasýndaki inanýþa göre de Yaþar Kemal’in Ýnce Memed Romanýndaki kahraman, iþte bu kiþidir. Ama bunu Yaþar Kemal kabul etmemiþtir.
     “Eþkýya” adlý eserde Eþkýya Yozcu’dan da söz ediliyor.
     Yozcu, kafasýnýn doðrusuna giden, esarete, köleliðe isyan eden bir yiðittir.
     “Köyde bir düðün vardýr. Asker kaçaðý olan Kýroðlan da düðündedir. Kumandan da orada. Kumandan Kýroðlan’ý görünce onu yakalamak ister iken silahlar patlar ve düðün yerinde Kýroðlan vurulur. Yozcu Mehmet, yakýn akrabasý olan Kýroðlan’ýn vurulmasýna isyan eder, eline silahýný alýr, kumandana ateþ eder ve vurur. Tepeleri, dereleri, murt çalýlarýnýn bol bulunduðu köyleri geçerek daðlara doru gider. Ýster istemez eþkýya olmuþtur.
     Köyün aðasý, Yozcu’ya haber salar: “Teslim ol. Hükümet ile konuþtum. Bir mahkeme olursun, çok yatmadan da çýkarsýn” diyordu. Yozcu bu sözlere inandý. Daðdan indi, teslim oldu. Karakol kumandaný ile görüþtü. Kozan Cezaevi’ne kondu. Günler aylar geçti. Yozcu’nun mahkemesi uzadýkça uzadý. Kendisine verilen sözlerin tutulmadýðýna inandý. Hapishanenin kalýn duvarlarýndan aþarak kendisini daðlara attý. Yine eþkýya çýktý.
     10 yýl sonra Yozcu jandarma baskýný ile yakalandý. Sorgu sual ve iþkenceler baþladý. Sonra karakoldan acý haber geldi. “ Yozcu karakoldan kaçmak isterken vuruldu ve öldü.” (sayfa 129-130)
     Görüldüðü gibi eþkýyalýk yapan gençler, genelde hep baskýya, haksýzlýða, adaletsizliðe, zorbalýða maruz kaldýklarý için eline silahý alýp hak ve adalet aramak için daða çýkýp eþkýya olmuþlar. Birçok kez de olaylar olduðu gibi deðil, olmasý lazým geldiði gibi anlatýlmýþ ve halka farklý biçimlerde duyurulmuþtur.
     Yukarýda anlatýlan Eþkýya Yozcu hikâyesi de ayný þekilde ortaya çýkmýþ ve olaylar olduðundan farklý bir þekilde halka duyurulmuþtur. Bunun sebebi bana göre yapýlan hatalarýn veya suçlarýn üstü örtülerek kendilerini haklý göstermektir. Böylece yanlýþ seyreden olaylarýn üstü kapatýlmak istenmiþtir.
     Eþkýya Yozcu, akrabalarýmdan biridir. Bildiðim kadarýyla babamýn amcaoðludur. Bu olay, daha ben dünyaya gelmeden yaþanmýþ, gerçek bir olaydýr.
     O zamanlar genç bir delikanlý olan babam, bu olaya bizzat þahit olmuþtur. Ve Eþkýya Yozcu olayý, bizim evde belki de binlerce defa anlatýlmýþ ve konuþulmuþtur.
     Rahmetli babam Mehmet Yozcu, bu olayý evde bir çok kez aðlayarak anlatmýþtýr. Babam, öldürülen Yozcu’nun çok zeki, çok akýllý bir insan olduðunu, bu nedenle gerek köyde ve gerekse þehirde herkes tarafýndan sevildiðini ve hatta onun kaymakamlýða bile getirilmesinin düþünüldüðünü anlatmýþtý. Babamýn anlattýklarýna göre Eþkýya Yozcu olayýnýn gerçek yüzü þöyledir:
“Çangaza Köyü’nde Yozcularýn bir düðünü vardýr. Genç Yozcu, bir asker kaçaðýdýr. Çok zeki, çok akýllý ve çok çalýþkan biridir. Bundan dolayý herkes tarafýndan sevilen biridir. O da bu düðüne gelir. Babasý da özü sözü bir adamdýr. Merttir.
Düðüne Jandarma komutaný da iki asker ile gelir. Yozcu’nu babasý, jandarma komutanýný saygýdan karþýlamaya gider. Ama oðlunun da o anda orada olduðunu görmez. Farkýnda deðildir. Oðlu, askerleri görünce kaçmaya çalýþýr. Jandarma komutaný da onu görmüþtür. Önüne çýkar.
Dýþarýda tartýþmaya baþlarlar. Jandarma komutaný sert bir þekilde ileri geri konuþur. Tehditler savurur. Küfürler eder. “Seni alýp götüreceðim” der.
Asker kaçaðý Yozcu, komutandan izin ister: “Birkaç günlük iþim kaldý. Bana izin ver. Ýþim bitince söz veriyorum gelip sana teslim olacaðým” der. Ama komutan, onu dinlemez. Israrla götürecek olur. Kaçak Yozcu direnince komutan, tabancasýný çekip onu vurur. Genç Yozcu, oracýkta ölür. Komutan, askerlerini alýp jipe biner ve kaçarcasýna düðün alanýný terk eder. Þehre doðru gitmeye baþlar.
Ölen Genç Yozcu’nun babasý, Mehmet Yozcu, hýrsýndan deliye döner. Beline silahýný alýr. Bir ata binerek kestirme yoldan askerlerin önüne geçer. Onlar henüz gelmeden pusu kurar. Çok iyi silah kullanan biridir. Deyim yerindeyse keskin niþancýnýn biridir.
Araca niþan alýr. Askerlerin arasýndan hedef aldýðý komutaný tek kurþunla alnýndan vurur. Komutan ölür. Mehmet Yozcu, atýný daðlara sürüp eþkýya olur. Kýsa zamanda bölgenin en çok tanýnan eþkýyasý haline gelir.
Bir süre sonra af çýkar. Eþkýya Yozcu’ya teslim olmasý halinde aftan yararlanacaðý söylenir. Yapýlacak olan bir mahkeme sonunda çok az bir mahkûmiyetle kurtulacaðý söylenir. Yozcu, buna inanýr ve teslim olur. Fakat mahkemesi bir türlü yapýlmaz.
Yozcu, hapishanede öldürülmek istenir. O, bunu anlayýnca hapisten kaçar. Tekrar daða çýkar. Bir süre sonra yakalanýr. Tekrar hapse atýlýr.
Bir gün jandarmalar, bunu alýrlar. Koluna kelepçe takarlar. Dýþarý çýkarýrlar. Issýz ve daðlýk bir yere gelince askerler kelepçesini çýkarýp: “Sen, yiðit bir adamsýn. Senin heba olmana gönlümüz razý olmaz. En iyisi þuradan kaç git” derler.
Yozcu da buna inanarak sevinçle daðlara doðru koþar. Askerler, çok uzaklaþmadan arkasýndan ateþ ederek onu vurup öldürürler. Tabii ifadelerinde “Kaçmaya teþebbüs etti. Dur ihtarýmýza uymadý. Biz de vurmak zorunda kaldýk.” derler.
Askerler, onu orada bir yere gömmüþler. Ailesine de eþkýya Yozcu, “Hapisten kaçmaya çalýþtý. Askerin dur ihtarýna uymadýðý için vuruldu. Oracýkta öldü” demiþler.
Yýllar sonra olayý gören gizli bir þahit çýkmýþ. Korkusundan bu olayý kimseye diyememiþ. Sonra Yozcu’nun kardeþlerine gidip olayý anlatmýþ. Onlar da gitmiþler. Yozcu’nun gömülü olduðu yerden naaþýný çýkarýp köydeki Yozcular mezarlýðýna gömmüþler.”
Babamýn anlattýðýna göre Naaþý aldýklarýnda çok sýcak bir mevsimmiþ. Ya Temmuz; ya da Aðustos olabilirmiþ. Yozcular Mezarlýðýna götürüp defnedene kadar gökte bir bulut oluþmuþ. Bulut, cenazenin ve defnedenlerin üzerinde bir gölge oluþturmuþ. Ta ki cenaze defnedilene kadar bulut orada kalmýþ. Ne zaman cenaze defnedilmiþ, bulut da ortadan kalkmýþ.
Tarihi olaylar, ne kadar saklanýrsa saklansýn, ne kadar üstü örtülürse örtülsün, er-geç su üzerine tekrar çýkar. Yani olaylarý kapatmaya çalýþsanýz da gerçekler gün gelir aydýnlýða kavuþur.
Neticede Cezmi Yurtsever de yýllar sonra yaptýðý araþtýrmalarla, bulduðu belgelerle karanlýklarý yýrtarak tarihi gerçekleri su üzerine çýkarmýþ.
Eþkýya adlý belgesel nitelikteki bu eser, beni çok heyecanlandýrdý ve bir o kadar da etkiledi. Okuduktan sonra sizler için zevkle üzerinde bir inceleme çalýþmasý yaptým.
Ama en güzeli bu eseri alýp bir çýrpýda okumanýzdýr.
EÞKÝYA KÝTABINI ALMAK ÝSTEYENLER ÝÇÝN:
Ekrem Matbaasý, Çakmak Caddesi, tahtalý Camisi ara sokak. Tel: 032236301516
DÝYANET VAKFI KÝTABEVÝ, CEMAL GÜRSEL CADDESÝ
KARAHAN KÝTABEVÝ, Çakmak Caddesi, Çakmak Plaza, zemin kat
TARÝHÇÝ CEZMÝ YURTSEVER'DEN ÝMZALI ALMAKÝSTEYENLER ÝÇÝN
Bilgi ve haberleþme: 05325829911

-



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn tarihsel olaylar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kültürel Mirasýmýzý Kim Yönetiyor?
Güney Azerbaycan
"Kýbrýs’ýn Dünü, Bugünü ve Yarýný"
Saltanat Hýrsý

Yazarýn eleþtiri ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Cevahir Caþgir’den "100süz Þiirlerim"
Orhan Pamk'un "Kar" Romaný
ve Ýlk Bölüm Yayýnlandý
ve Ýlk Bölüm Yayýnlandý
Boyacý’ya Büyük Ýlgi
"Bitemeyen Proje" Üzerine
Beþik Gibi Sallandýk
Nkl Sanat Gecesi Büyük Ýlgi Gördü
Ýlk Yerli Operamýz: Arap Ali Destaný
"Kýrmýzý Pazartesi" Romanýnýn Düþündürdükleri

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.