..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Bilim þaþkýnlýkla baþlar. -Aristoteles
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Esma Uysal




1 Ekim 2016
Sergüzeþt-i Hoyrat  
Esma Uysal
Ana babalarýndan evlatlarýna miras kalmasý güneþin gökyüzü saltanatýný akþamlarý aya devretmesi kadar doðaldýr. Birde tersine bir durum olur bazý. Ölüm ana babasýndan önce evladýna yol verince miraslarda deðiþiverir. Ben hoyrat, genç yaþýnda ölen babamýn ana babasýna býraktýðý yegâne mirasýyým.


:AGFA:

Ben Hoyrat’ým. Babam öldüðü gün, ondan önceki gün ve ondan sonraki gün, anamýn baþýný alýp gittiði gün, ondan önceki gün ve ondan sonraki gün olduðu gibi. Analar baþýný alýr giderde geride neyi býrakýr? Neden sadece baþýný alýp gitmek denir? Baþýný alýp giden anamýn yüreðine kök salan yangýn bu söylemin neresindedir. Çok uzaklarda bir yerlerde uykusunu bölen çocuk aðlamalarý, kulaðýnda çýnlayan ana seslenmeleri bu söylemin neresindedir. Baþýný alýp gitti diyenlerde biliyorlar mý acaba annemin giderken cismiyle gittiðini, kokusunu ve ‘Hoyratým’ diyen sesini bana býraktýðýný? Sanýrým biliyorlar. Yoksa baþýný alýp gitti demezler, sadece gitti derlerdi.
Ana babalarýndan evlatlarýna miras kalmasý güneþin gökyüzü saltanatýný akþamlarý aya devretmesi kadar doðaldýr deðil mi? Birde tersine bir durum olur bazý. Ölüm ana babasýndan önce evladýna yol verince miraslarda deðiþiverir. Ben hoyrat, genç yaþýnda ölen babamýn ana babasýna býraktýðý yegâne mirasýyým. Babam ki bana sahipti, baþý dertli anama, bize bakmak için her iþe savurduðu bedenine ve yüreðinde taþýdýðý kederine. Hiç bilmedim kederinin en büyüðünün ben olduðumu. Doðumumla birlikte sevinci iken zaman ilerledikçe hüznü olduðumu. Yüreðinde yangýný, omzunda yükü olduðumu. Hem onun, hem baþý dertli anamýn. Biliyor musunuz onun baþýnýn derdi de bendim zannýmca.
Ben Hoyrat’ýn sizinle paylaþacaðý hikâyesi bir gece vakti baþladý. O geceden beri bazen yattýðým yerin yaný baþýnda anamý bulurum, Hoyratým diyen sesi kulaðýmda. Bir daha o yataktan doðrulup kalkmayan babamý bir karton parçasýyla da olsa üstümü örter görürüm her yaným titreyerek.
Ben Hoyrat, daha 5 yaþýndayken yataðýmýn içinde nenemle dedemin haykýrýþlarýyla uyandým. Anacýðým babamýn yattýðý yataðýn saðýna çökmüþ boþ boþ bakýyor, ne kadar da benim gibi bakýyor. Dedemle nenemin feryatlarý beni korkutuyor. Gayri ihtiyari bir reflekse kollarýmla baþýmý saklamaya çalýþýyorum, gözüm köyün çocuklarýný arýyor, çünkü onlarda beni bu haykýrýþlar kadar korkutuyordu, üstelik o çocuklar neþe içinde kahkahalar atarken. Etrafta bana taþ atan, deli deli diye üstümü baþýmý çekiþtiren çocuklarýn olmayýþýnýn verdiði sakinlikle hiç üstünde durmadým feryatlarýn. O gece babamýn yataðýnýn yanýna çöküvermiþ ayný deli bakýþ paydasýnda buluþtuðum anamýn, babacýðýmýn deðil feryat figan aðlamalarý, baþlarý aðrýsa hemen koþturuverdiði ana babasýnýn bu durumu, yattýðým yýrtýk pýrtýk yorganýn altýna geri dönmeme engel deðildi. Dedim ya ben Hoyratým.
O geceden sonra bir daha anam eskisi gibi bakmadý. Eskisi gibi koktu, eskisi gibi, hatta daha derinlerden Hoyratým diye bastý beni baðrýna. Zaten bir tutam aklý vardý onu da salýverdi kocasýnýn ardýndan dediler. Ama kimse geceleri beni baðrýna basýp gözyaþý döktüðünü bilmedi. Her sabah namazýndan sonra güneþi yüreðine doðdurmak ister gibi babamýn mezarý baþýnda karanlýklarýn güne devrilmesini beklediðini bilmedi. Bunu da onun aklýný salývermesine baðladýlar. Oysa saldýðý þey aklý deðil umuduydu, yaban bir köyde bir deli oðlan ve iki ihtiyarla baþ baþa kalmýþtý. Bu onun omuzlayýp kaldýrabileceði bir yük deðildi belli ki.
O geceden sonra, epeyce sonra bir gecenin sabahýnda yine karanlýklar güne devrilsin diye babamýn mezarý baþýndaydýk ikimizde. Hoyratým diye bir daha baðrýna bastý beni, sandým ki babamýn þu topraðýn altýna girdiði gibi bende anamýn içine gireceðim. Sandým ki ana kokusu burnuma deðil de yüreðime deðdi. Döndü sonra Allah’a emanet dedi ve gitti. Baþýný aldý gitti. Ben Allah’a, anamýn kokusu bana emanet.
Anamýn gidiþiyle köydeki iki göz evde dedem ve nenemle yaþamaya baþladým. Yaþanan acýlar onlarý daha da ihtiyarlatmýþtý sanki. Artýk gündeliðe gidip eve para getiren babam, iki patates bir soðandan harika yemekler çýkartan anam yoktu. Zaten bende de daha fazlasýný tahlil edecek akýl yoktu, ben Hoyrat’ým.
Zaman akýp giderken ben biraz daha büyüyünce gündeliðe dedemle beraber gider oldum. Bir ihtiyarla bir deli oðlanýn emeðini ancak bir insanýn emeðine eþ tuttular. Ýhtiyar dedemle akþama kadar çalýþýr bir kiþilik yevmiyemizi hayata katýk ederdik. Hâlbuki ben artýk yeni yetme bir gençtim, güçlüydüm, kuvvetliydim. Hatta deli kuvveti var þu Hoyratta derlerdi koca koca aðaçlarý tutup çektiðimi görenler, amma neylersin ki Hoyrat’tým. Dönmeyen dilimin gücü de sanki kollarýmdaydý. Konuþamaz ama anlardým. Yeter ki tarif etsinler ve yeter ki kýzmasýnlar bana. Ve yeter ki çocuklar, ah o çocuklar benden uzak dursunlar.
Evden çýkmak istemezdim çok zaman yine çocuklar deli Hoyrat diye peþime düþecek, taþ, tezek ne gelirse atacaklar bana. Ben
-     yapmayýn caným çok yanýyor, annemin öpüp kokladýðý baþým kanýyor bazen, üstümü daha çok kirletiyorsunuz yaþlý nenem yýkayamýyor çok kýzýyor bana diyemiyorum.
Aslýnda diyorum, diyorum da benim yüreðimden gelip dilimden döküleni onlar anlamýyor. Konuþamadýðýmdan olacak benden duyduklarý homurdanmalarý daha da abartarak, aðýzlarýný köpürterek taklit ediyorlar. Bu sefer ben onlara gülüyorum, ne maskara bir duruma düþürüyorlar kendilerini, sahi kim deli ben Hoyrat mý, yoksa onlar mý?
Köyümüz komþu kasabaya giden yol üzerindeydi. Çoðu zaman yolun kenarýna oturur oradan geçen arabalara bakardým. Bir gün o arabadan anamýn ineceðini beklerdim. Bazen direksiyondaki insaný babama benzetirdim hop diye kendimi yola atar baba baba diye haykýrarak arabaya yetiþmeye çalýþýrdým.
-     Beni de al baba, beni bir baþýma koyma. Al beni de beraber anama gidelim baba.
Babam beni hiç duymadý ve anam hiçbir arabadan inip ben geldim Hoyratým demedi. Ama ben beklemekten hiç vazgeçmedim. Benim bu yol nöbetim kasabaya yolcu taþýyan þoförlerin dikkatini çekti zaman içinde. Artýk yanýmdan geçerken bana korna ile selam verir oldular. Bazen durup bir þeyler ikram ederlerdi. Bazen para verirlerdi. Önceleri para denen þeyi pek anlamadým. Neden verirler, ne iþe yarar? Çoðu zaman yoldan eve dönerken köyün çocuklarý elimden paralarý aldýlar, onlarýn neden aldýklarýný da anlamadým.
Yoldan gelip geçenler için ben artýk yolun vazgeçilmeziydim. Yoldaki trafik levhalarý gibi mesela, yerimde yoksam köye sapýp dedeme soranlar bile oluyordu;
-     Selamünaleyküm dede, nerede bizim Hoyrat, görmeyince merak ettik. Yok deðil mi bir yaramaz durum?
Ben artýk bütün þoförlerin Hoyrat’ýydým. Bazýsý babamýn baþýmý okþadýðý gibi okþardý baþýmý, kimisinin okþamasý ise köyün çocuklarý kadar canýmý yakardý. Sever gibi deðil hiç, onlar bilmiyor ama ben anlýyorum, mimliyorum onun arabasýný. O geçerken dönüyorum sýrtýmý, oh olsun iþte. O zamanlarda öðrendim insanlarýn gülerken de kýzabildiðini, sever görünürken horladýðýný, kendileri gibi olmayaný nasýlda incitebildiklerini. Ýnsanlarýn zayýflýklarýný, eksikliklerini kendilerinin tamlýðýný ispat edercesine yüze vurduklarýný. Keþke o insanlara sýrtýmý dönebildiðim kadar yüreciðimde birikenlere de sýrtýmý dönebilseydim. Çünkü o günlerden ve sonraki günlerden, belki de kendimi bildim bileli her ne kadar gün geçmiþse bütün o günlerden kalma iðneler yerleþti yüreðime. Onlar bilmeseler de horlanan, tartaklanan, deli diye baþkalaþtýrýlan ben, yüreðimde iðnelerimle yaþadým hep.
Gün oldu kasabaya giderken beni de alýp götürdü þoförler, bir daha ki seferde geri býrakmak üzere. Kasabaya gitmek benim için muhteþem bir þeydi. Köy evlerine benzemeyen katlý katlý evleri, taþ döþeli yollarý, sýra sýra bakkalý, manavý, kahvehanesi bir de jandarmalarý vardý kasabanýn. Önceleri korktum onlardan. Þoför amcalarýn arkasýna sinerek baktým onlara uzaktan. Silahlarýna, kýyafetlerine, gözlerine kadar inen garip þapkalarýna. En çok da þapkalarýna. Alýn kýsýmlarýný tamamen kapatan þapkalarý kaþlarýný da istila edip göz kapaklarýna dayanýyordu. Gözlerini neredeyse esir alacak olan þapkalar beni ürkütüyordu. Sanki jandarmalarý daha gizemli, daha korkutucu kýlýyordu benim nazarýmda. Halbuki ben insanlarý ses tonlarýndan olduðu kadar gözlerinden de okurdum. Aðýzdan dökülen kelime her ne olursa olsun gözlerden gelen mana benim için daha kýymetliydi. Aðýzlar kelimelerle oynar, eðer büker de gözler her ne var ise yürek kabýnda ondan sunardý.
Dedem önceleri ses çýkarmadý benim kasaba seyahatlerime. Ama sýklaþýnca ben bir gün gidip üç gün sonra dönünce kýzmaya baþladý. Önce bana söylendi, kim anlayacaksa. Sonra þoförlerle konuþtu, onlara söylendi.
-     Etmeyin bir gariptir. Evinden yuvasýndan böyle böyle koparmayýn. Ben iyice yaþlandým deli meli bizim tutan elimizdir Hoyrat. Bizim kolumuzu kanadýmýzý kýrmayýn. Gönlünüzü baþkaca þeylerle eðlendirin.
Ne þoförler beni alýp kasabaya götürmekten vazgeçti, ne ben her geçen gün kasabaya gitmek için daha da erken yol kenarýna çýkmaktan ne de dedem söylenmekten. Þoförler beni kasabaya getirince artýk oradaki insanlarda beni tanýr olmuþlardý. Ben arabadan inince kahvehanenin önüne bir tabure daha atýlýr olmuþtu.
-     Vay Hoyrat gelmiþ. Gel len gel, aldýn benim çayýn tadýný duraman sen artýk baþka yerlerde, kerata seni.
Bu çaycýnýn vazgeçilmez karþýlama cümlesiydi. Çayýndan önce bakýþlarýyla ýsýtýrdý beni. Kafama bir þaplak atmadan çayýmý vermesi de pek âdetinden deðildi. Bazen açmýsýn len Hoyrat der cevabý beklemeden yandaki fýrýna bir ýslýkla verirdi sipariþi. Ben kýþýn soba baþýnda büzüþen kediler gibi mýrýl mýrýl kendimce teþekkürümü eder karnýmý doyururdum. Bazen hiç caným istemese de yine de yerdim. Çünkü O, yani ki çaycý ben yerken karþýma bir tabure çekip oturur gözlerimin ta içine bakardý. Babam gibi. Öyle yavaþ yerdim ki O hiç karþýmdan kalkmasýn, gözlerimin ta içine baksýn isterdim. Hatta babam gibi beni koltuk altýna sýkýþtýrýversin, burnumu sertçe þýkýþtýrýp, acýdan yaþaran gözlerime her daim kendi göz pýnarlarýnda asýlý duran birkaç damlayý salývererek baksýn.
Kasaba günlerimin geceleri vardý birde. Günü güne baðlayan, olmaz ise olmaz geceler. Akþam olunca herkesler evine çekilince ben bir baþýma taþ döþeli sokaklarda kalýverirdim. Ýlk gecelerde bir ev aradý gözüm. Dedemin evini belki veya ona benzer bir ev iþte. Bütün sokaklarý bu telaþla dolaþýp tükettikten sonra her hangi bir sokaðýn bir kuytusuna sýðýnarak uyumaya baþladým geceleri. Ýlk gece yattýðým betonun sertliði, soðukluðu, yüzeyinin pürüzlerinin acýtmasý hiç biri yüreðimdeki acý kadar derin ve kalýcý deðildi. Ana, baba diyerek ve aðlayarak uykuya vardým. Gecenin bir vakti, uyuyor muydum yoksa yeni mi uyanmýþtým, bilemediðim bir vakitte babam geldi baþucuma. O öldüðü gece yataðýnda serili bulunan, eskiliðinden ne renk olduðu bile belli olmayan yorganýný kendi omuzlarýndan indirip benim üzerime serdi. Nasýrlý ve her yerinden yaralý bereli elleriyle gözlerimi sildi. Burnumdan da bir makas alýp ‘aðlamasana maskara, erkek adam aðlar mý?’dedi. Sabah katlýðýmda üzerimde bir eski battaniye vardý. Doðrusunu isterseniz ben uyurken gelip üzerime býrakýlan bu battaniyeyi kimin koyduðunu hiç öðrenemedim, öðrenmeyi de dilemedim. Ben onu gece uyurken çýkagelen ve hala burnumda aldýðý makasýn tatlý sýzýsýný hissettiðim babamýn bir armaðaný olarak görmenin sevinciyle yýllarca yaz ve kýþ hep omzumda taþýdým. Herkesler bunu da deliliðime verdi. Temmuzun sýcaðýnda bu bitli battaniyeyi ne taþýrsýn be adam diye sataþtýlar. Alýp atmayý istediler. Ama ben hep attýklarý yerden alýp onu baþýmýn tacý yaptým. Onlar benden almaya çalýþtýkça ben daha çok sahiplendim. Belki de bu yüzden doðru dürüst çýkarabildiðim tek kelimeyi sýkça tekrar etmeye baþladým ‘BENÝM’. Ve ben o gecenin sabahýndan sonra yattýðým yer diken dahi olsa hiç aðlamadým. Deðil mi ki ‘erkek adam aðlamazdý’.
Kýþ aylarý yaklaþtýðýnda artýk ben iyice köyümden de ayak kesince kasabanýn yerlisi gibi oldum. Çaycý ve birkaç arkadaþý daha bana yatacak bir yer bulmanýn telaþýna düþtüler. Bir akþamüstü her zaman kuytusuna sýðýnmayý adet edindiðim bir apartmanýn altýndaki kaldýrýma bir yatak getirdiler. Yatak dediðime bakmayýn bayaðý bir beþik iþte. Demirden yapýlmýþ bir beþik-karyola karýþýmý. Ýçine özenle bir yatak, yastýk ve yorgan yerleþtirdiler. Ve üzerini de sanki bir çardaðý kapatýr gibi branda ile kapattýlar. Sadece yataða girip çýkarken kullanacaðým taraf açýkta kalmýþtý. Onlar harýl harýl yatak hazýrlarken ben ilk defa gördüðüm bu deðiþik þeye þaþkýn þaþkýn bakýyordum. Sonra hop diye beni alýp yataða atýverdiler. O telaþla battaniyem omuzlarýmdan düþüverdi. Can havliyle demir yataðýmdan fýrlayýp battaniyemi almak istedim. Ama çaycý benden önce davranmýþtý. Hemen eðilip battaniyemi aldý ve kendi yorganlarýnýn üzerine onu da örtüverdi. Yine babam gibiydi. Babama söz vermiþtim aðlamayacaktým ama kim tutacak benim yerime gözlerimden boþalan yaþlarý. Yavaþça battaniyemi üzerimden alýp diðer yorganýn altýna, koynuma soktum. Sandým ki babam geldi koynuma da ben ona sarýldým. Diðerleri yaptýklarý yataktan, memnun iyi bir iþ yapmanýn hafifliði ile ayrýlýyorlar. Ama çaycý hala baþucumda ve gözlerinde iki damla. Yine babam gibi, yine babam…
Artýk akþam hava kararýnca baþkaca sokaklarda eðleþmiyorum. Kendi yataðýmýn olduðu sokak evim gibi oldu iyice. Bazen geliyorum yataðýmýn yanýnda bir tabak yemek. Kimin getirdiðinin ne önemi var ki? Anamdan kalma patates yemeðinin tadýný buluyorum o tabaklarda, içinde baþkaca ne olursa olsun. Ben hep ayný lezzet ve ayný hasretle tabaktakileri bir çýrpýda bitiriveriyorum. Sonra anacýðým beliriveriyor karþýmda, ‘çabuk yýka ellerini bitleneceðiz hepimiz sýrf bu yüzden’. Ben yine küçüklüðümde olduðu gibi mahçup ellerimi üzerime siliveriyorum. Annemin bakýþlarýndaki kýzgýnlýða raðmen. Yataðýma uzanýp battaniyemi koynuma alýp yatýyorum.
Sadece bir keresinde anamýn yemeðinden daha baþkaca bir tat almýþtým gelen tabaklardan. Bambaþka bir tadý vardý Mehmet’in getirdiði yemeðin. Bir kere sýcaktý. Ortasýndan kýrmýzý bir kurdele ile baðlanmýþ bir havluyu soðuða karþý siper ederek getirmiþti yemek kabýný. Belki de çok uzun zamandýr sýcak yemek yemediðimden olsa gerek bana çok farklý gelmiþti. Önce diþlerim zonkladý. Ýstilaya uðramýþ kale burçlarý gibi kýrýk dökük diþlerim bu yemeðin sýcaðýna karþý duracak güçte deðildi. Ýlk birkaç kaþýktan sonra alýþmýþtým zira yemeðin lezzeti diþlerimdeki acýnýn üstüne basýp geçmiþti iþte. Ben yemeðime gömülmüþken Mehmet, kenarýnda oturduðumuz bahçenin içinden akan kaynak suyunun baþýna geçti, abdest aldý. Sonra kamet getirdi sesli sesli, ‘Allahuekber-Allahuekber’. Her zaman cami hoparlörünün metalik sesinden duyduðum, bana daha çok bir uðultu gibi gelen bu kelimeleri bir insanýn sesinden iþitmek yemeði de diþlerimi de unutturdu bana. Þimdi koca kasabada Mehmet’de yok sadece bir ben varým bir de koca gökyüzünü dolduran Mehmet’in sesiyle ‘Allahuekber’. Mehmet yeþil çimenlerin üzerinde namaza durdu, ben onu seyre. Bilemedim, duaya durduðunda her daim gözlerinde demirli duran hüznün üzerinde dolaþan pýrýltýlý ýþýk da neyin nesi. Dedim ya ben Hoyrat’ým ve insanlarýn gözlerindendir okumalarým. Namazdan sonra Mehmet Havlusunu, tabaðýný alýp gidiyor. Bir iki adým sonra dönüp hala sarýldýðý tabaðýn sýcaklýðýndan bir ýlýk dokunuþ saklayan havluyu omuzlarýma atýveriyor. ‘Bak Hoyrat, bu gün bir düðüne gittim ve bu havluyu benim arabama ela gözlü bir ceylan baðladý. Sen bakýþlardan anlar mýsýn Hoyrat, ben anladým. Bundan sonra bir çift ela gözdür yüreðimde gölgesiyle dolaþacaðým. Bak bu sýrrýmý bir sana emanet ettim madem, al bu havluda senin olsun’.
Soðuk gecelerde brandamýn ucunu sarkýtarak her tarafýmý kapatýyorum. Sokakta peþimden koþturan çocuklar kadar korktuðum yaðmur ve kar artýk beni korkutmuyor. Sadece gök gürültüsü olduðu gecelerde korkularýmý yenemiyorum. Çünkü brandamýn kapalý olmasý sese engel deðil. Bende o zamanlarda kendi kendime konuþarak gökten gelen deli sesi bastýrmaya çalýþýyorum.
Lisenin öðretmeni sokaðýmdan geçiyor her zaman olduðu üzere yine ellerini arkasýnda baðlamýþ baþý önde. Yine bir þiir var dudaklarýnda;
Kaldýrýmlar, çilekeþ yalnýzlarýn annesi;
Kaldýrýmlar, içimde yaþamýþ bir insandýr.
Kaldýrýmlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldýrýmlar, içimde kývrýlan bir lisandýr.
Gülüp geçiyorum sokaðýmýn müdavimi bu öðretmene. Evi benim sokaðýmýn sonunda bir yerlerde. O þimdi evine ulaþacak ve ben o kaldýrýmlarla baþ baþa, tamda o þiirdeki gibi kalacaðým. Bu þiiri yazan benim için mi yazmýþ acaba? O’nunda yüreðinde bir yerde bir Hoyrat mý yaþamýþ? Sanýrým þiiri yazan da, akþamlarý yalnýz baþýna evine yollanýrken okuyan da ben kadar hak etmedi bu þiiri.

Uzanýverse gövdem, taþlara boydan boya;
Alsa buz gibi taþlar alnýmdan bu ateþi.
Dalýp, sokaklar kadar esrarlý bir uykuya,
Ölse, kaldýrýmlarýn kara sevdalý eþi... (Kaldýrýmlar, Necip Fazýl Kýsakürek)
Þiirin bu kýsmýna gelince ürperiyorum. Kaldýrýmda ölmek! Ben ölmeyi tam da babamýn yattýðý yataða baðlamýþým. Ben sokakta ölemem, vakti gelince gideceðim, babamýn yataðýna sokulacaðým usulca, koynumda yine battaniyem olacak. Sonra ölüm gelecek haydi diyecek vakit tamamdýr. Ben onun peþine takýlýp babama gideceðim. Yok yok þiirin bu kýsmý benim için deðil. O yazar baþkasý için yazmýþ bu kýsmý.

Zaman içinde ben kasabanýn Hoyratý olarak yaþadým durdum. Köyüme neredeyse hiç gitmedim desem yeridir. Ben bu kasabaya geldiðimde çocuk olanlar þimdi baba oldular. Kendilerinin küçükken yaptýðýný þimdi onlarýn çocuklarý yapýyor beni kovalayýp deli deli diye peþimde dolanýyorlar. Küçücük bir kýz çocuðu iken sokaktan taþ toplayýp benim geçtiðim sokakta sipere yatanlar þimdi akþamlarý yataðýmýn yanýna bir tabak yemek býrakan yetiþkinler oldular. Ben mi? ben hala Hoyrat’ým. Önce, þimdi ve daima…





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Emir Allah'ýn
Mihriban
Göçümüz Var
Yol Yahut Nasip
Þükür Aðacý
Hayat
Gözlerimdeki Emanet

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dilek Aðacý
Sarýçiçek
Vuslat Ya da Veda
Ýðne Oyalý Tülbent
Vuslat Ya da Veda


Esma Uysal kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Esma Uysal, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.