Seviyorum, öyleyse varým. -Unamuno |
|
||||||||||
|
Çeteci Osman dedemin anlattýklarýndan aklýmda kalan bunlar. Kazým Karabekir Paþa konusunda, tam bir fanatikti. Ona göre en büyük komutan, Karabekir Paþa’dýr. Atatürk’ten bile üstün görürdü onu. Hatta Paþaya haksýzlýk ettiði kanaatinde olduðu için, bazen Atatürk’e kýzardý; ama fazla ileriye de gitmezdi. Dedemin anlattýklarýndan “çeteci” lerin aðýr yaralý arkadaþlarýný kendi elleriyle öldürmelerini bir türlü kabullenemiyordum..Bu bir haksýzlýk gibi geliyordu bana. Dedeme sordum: -Dede, sen aylarca hatta yýllarca cephede savaþmýþsýn. Savaþta hiç yaralandýn mý? -Çok yaralandým, fakat hepsi ufak tefek þeylerdi. Yani savaþta, bir yara öldürmüyor ya da sakat býrakmýyorsa önemsenmez! -Savaþlara katýlanlara devlet gazilik madalyasý veriyor, hatta maaþ baðlýyor. Senin madalyan yok mu? Maaþ alýyor musun devletten? -Ne madalyam ne de maaþým var. Biz madalya veya maaþ için savaþmadýk. Hem bunlarý hak edecek ne yaptým ki? Gözümün önünde þehit düþen, bir uzvunu savaþta kaybeden arkadaþlarýmýn yaptýklarýnýn yanýnda... ● Osman dedemin evi, babaannemin evine beþ yüz-altý yüz metre mesafedeydi. Geniþ bir bahçesi vardý. Dedem tarla iþlerinin yanýsýra üzüm baðý ile de uðraþýrdý. Bu baða çok emek harcamasýna raðmen elde ettiði ürün azdý ve para da etmiyordu. Baðýn kenarlarýna viþne fidaný da ekmiþ. Viþneler birkaç sene içinde ürün verir hale gelmiþ. Bunlarý toplayýp satardý, hatta viþnelerin üzümden çok daha fazla para getirdiðini söylerdi. Dedem savaþta çok iyi silah kullanmayý öðrendiði için sýk sýk ormana avlanmaya da giderdi. Onun gibi ava meraklý üç arkadaþý vardý. Onlar gelip çaðýrdýklarýnda yapacak baþka iþi de olsa dayanamaz, hemen o iþi býrakýp onlarýn peþine düþerdi. Savaþ bittikten birkaç yýl sonra, avlanýrken az kalsýn bir domuz tarafýndan öldürülecekmiþ. Bu olayý da bana þöyle anlatmýþtý: -Bir gün harman döverken Kara Hüseyin çýktý geldi. -Osman aga, domuzlar Meþelik'teki bostaný mafetmiþler. Anacýný sattýmýn domuzlarýndan ne bu çektimiz beyaa! Gel, gidelim gebertelim birkaçýný! Dedi. Bizim de o tarafta bostan vardý. Onun için bu haberi duyunca öfkelendim. Çünkü bostana domuz girdimi hepsini çiðner, koparýr, geriye bir tane bile bostan kalmazdý. Yani artýk o bostandan fayda bekleme! Ýþ de çoktu, ama gitmek istiyordum. Ýçeride yemek yapan ninene seslendim. Geldi. Durumu anlattým, harmaný ona býraktým ve Kara Hüseyin'le yola koyulduk. Bu Kara Hüseyin, senin babanýn uzaktan akrabasýdýr. Uzun boylu, iri yarý, çenesine kadar sarkmýþ siyah býyýklarý olan bir adam. Belki köyde görmüþündür. -O adamý galiba gördüm dede. Hem de birkaç defa. Ninemin avlusu içinden geçerken. Ýlk gördüðümde ürktüm, tam kaçacaktým, yanýma geldi ve baþýmý okþayýp adýmý sordu. Söyledim. Daha sonraki geçmelerinde, hep bana gülümsedi. Ben de artýk ondan korkmamaya baþladým. -Tamam o. Aþþe abunun evinden iki ev ötede oturur. Kahveden gelirken kestirme olsun diye oradan geçip gidiyordur. Ýþte bu Kara Hüseyin'le gidecektik domuz avýna. Evin içindeki tüfeðimi ve mermileri aldým. Yol uzak, benim hayvanlarýn harmanda iþi var, onun için Kara Hüseyin'in evine gittik. Eþek arabasýný koþtu, yola çýktýk. Balkana gelince arabadan indik. Ýlk baþta aðaçlar seyrektir, içlere doðru gittikçe sýklaþýr. Bir saat kadar dolaþtýk, hiçbir þey göremedik. Sadece önümüzden kaçarak giden bir tavþana rastladýk. Silah sesini duyunca domuzlar kaçar diye, tavþana ateþ etmedik. Bir saat daha arandýk. Yok. Ýkimiz beraber deðil de ayrý ayrý dolaþmaya karar verdik. Bu karardan yarým saat sonra, bir silah sesi iþittim. Kara Hüseyin ateþ etmiþ olmalýydý. Sesini de duydum: -Osman aga domuzu vurdum, kaçtý kaçtý! Önünü kes! Diye baðýrdý. Etrafýma bakýp bir hareketlilik var mý diye dikkat kesildim. Az sonra, sol tarafýmdaki çalýlýk kýpýrdadý. Oraya döndüm. Çalýlarýn arasýndan bir domuz fýrladý. Aramýzda otuz metre kadar mesafe vardý. Niþan alýp ateþ ettim. Vuruldu, ama ölmedi. Bana doðru saldýrýya geçti. Siyah, gri karýþýmý küçük dik burunlu, aðzýnýn yan taraflarýndan dýþarý çýkmýþ diþleri olan, en az 300 kiloluk kocaman bir domuz... Tüfeði doldurup tekra ateþ etmeye zaman yok ve domuz koþarak üstüme doðru geliyor. Üstelik de bu yaralý bir domuz... En iyisi bir aðaca týrmanmak diye düþündüm. Yan taraftaki bir aðaca sarýldým, çýkamadým, yere düþtüm. Ayaða kalktým ve tam o sýrada domuz arkama bir darbe indirdi. Yüzükoyun yere kapaklandým. Tekrar kalkmayý denedim, diþlerini kaba etlerime batýrdý, yýkýldým. Kalktým gene ayný. Ne yapacaðýmý bilemiyordum. Ben kalkmaya çalýþtýkça saldýrmaya devam edecekti. En iyisi ölü numarasý yapayým, dedim. Hiç kýpýrdamadan, hatta nefes almadan öylece yattým. Birkaç defa daha sýrtýma ve kalçalarýma diþlerini batýrdýktan sonra durdu. Kafamýn yanýna geldi, hýzlý hýzlý soluyordu, nefesi iðrenç kokuyordu. Beni birkaç kere kokladý... -Arkadaþýn neden gelip seni domuzdan kurtarmadý? -O, olaný biteni hepsini görmüþ. Bir aðacýn arkasýna saklanýp seyretmiþ. Elinde tüfeði var, ama ateþ edemez. Çünkü domuzu vurayým derken, beni vurma ihtimali var. Domuza sopayla filan saldýrsa, gene olmaz, çünkü iki kurþun yemiþ yaralý, çok iri bir domuz bu. Bana yaptýðýný Kara Hüseyin'e de yapardý. Benim ölü numarasý iþe yaramýþtý ve sonunda domuz beni býrakýp oradan kaçýp balkanýn içine daldý. “Çok þükür” dedim. Gittiðine iyice emin olduktan sonra, Kara Hüseyin yanýma geldi. Beni ayaða kaldýrdý. Her tarafýmdan kan akýyordu. Ayaðýmdaki pantolon bile, akan kanlarý çektiðinden aðýrlaþmýþtý. Koluma girdi. Çok zor yürüyordum. Bir yerden sonra yürüyemedim. Bereket Kara Hüseyin güçlü kuvvetli bir adam, bazen sürükleyerek bazen de sýrtýna alarak beni arabaya kadar götürdü. Arabaya binerken de çok acý çektim. Eþekleri arabaya koþup evin yolunu tuttuk. Ninen beni o halde görünce düþüp bayýldý. Biraz sonra, ben de kan kaybýndan dolayý kendimden geçmiþim. -Eve getireceðine, hastaneye ya da hiç olmazsa bir doktora götürseydi ya... -Ah oðlum ah! O zaman Çerkezköy'de hastane ne gezer? Bir tane bile doktor yoktu orada. Küçücük bir nahiye... Çorlu'da vardýr, ama oraya gidene kadar da ben yolda ölürdüm. Komþularýn hepsi koþmuþ gelmiþ. Haber bütün köye yayýlmýþ, ne kadar akraba varsa bizim eve doluþmuþ. Nineni ayýltmýþlar, beni tedavi etmeye çalýþmýþlar. Bu iþten anlayan köylüler, kocakarý ilaçlarýyla tedavi yapmýþlar. Kalçalarým ve sýrtým delik deþikmiþ. Sýrtüstü yatamýyordum, yan yattýðýmda da aðrýlar artýyordu. Tam iki ay, yataktan kalkamadým. Bu iki ay boyunca sað olsun eþ-dost, bildikleri her çareyi denediler. Yaralara ilaç yapýp sürdüler, çürük yerlere çekirdekli kuru üzüm ve çekirdeðinle zeytin dövüp baðladýlar. Yattýðým süre içinde, beni çok iyi beslediler. Merkezden her gün kemik aldýlar ve kaynatýp suyunu bana içirdiler. Komþular, kendileri yemediler ama bana tavuk kesip getirdiler. O zamanlar Karabaþ Mehmet yani deden saðdý. Aþþe abuyla birlikte her gün ziyaretime geldiler. Aþþe abunun getirdiði bazý yapma ilâçlar da vardý. Onlarý sürünce caným çok acýdýðýndan baðýrýyordum. Aþþe abu: -Kes zýrlamayý abe Osman! Bir de erkek olacan... Deyip bana kýzardý. Deden de: -Sýk diþini dünür, yakýnda geçer bunlar, turp gibi olursun valla... Diyordu. Dayanamadým sordum: -Dede, neden sana Mehmet dedem dünür diyor. Domuz seni yaraladýðýnda annemle babam evli miydi? -Yok be oðlum. Evli olur mu? O olay olduðunda anan iki-üç yaþlarýndaydý. Neden dünür dediðine gelince: Annenle baban ayný gün doðdular. Baban sabahleyin, annen de öðlen. Kýzýlpýnar'da böyle bir þey daha önce hiç görülmemiþ. O gece Kosvolu'nun kahveye çýktým. Adettir; çocuðu olan tarafýndan, kutlamalar kabul edilir ve oradakilere çay ýsmarlanýr. Biraz sonra Mehmet deden de kahveye geldi. Yüzü gülüyordu. Bir iskemle çekip yanýma oturdu. Ben: -Mehmet gözünaydýn, bir oðlun olmuþ. Allah analý babalý büyütsün. Dedim. O da bana: -Saðol. Senin de gözünaydýn olsun Osman. Ýnþallah senin de kýzýn analý babalý büyür, Allah onlara uzun ömür versin. Dedi ve ekledi: Bak Osman ne deycem: Benim oðlum oldu, senin de kýzýn. Ayný günde doðmalarýnda elbet bir hikmet vardýr. Ben bugünden kýzýna dünürüm. Ne dersin? Dedi. Ben de gülümsedim ve: -Nasipse olur. Allah yazdýysa neden olmasýn. Diye cevap verdim. Annen de baban da, bizlerin en büyük yani ilk çocuklarýmýzdý. (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |