Sevgi en azgýn yüreði uysallaþtýrýr, en uysal yüreði azdýrýr. -Alexis Delp |
|
||||||||||
|
Osman dedeme sordum: -Bu kadar mý dede, Galiçya'dan sonrasý yok mu? Gülümseyerek cevap verdi. -Daha ne olsun! Þaka yaptým þaka; daha anlatacaklarým var. Ama yarýna kalsýn. ● ● ● Ertesi gün olduðunda Osman dedem, gene sözünü tuttu ve baþladý anlatmaya: “Galiçya'da savaþ bittince bizi terhis ettiler. Oradan ayrýlýp bazen trenle bazen yayan; haftalarca süren bir yolculuktan sonra köye döndüm. Dönüþüm herkesi sevince boðdu. Yaþadýklarýmý merak ediyorlardý, anlattým. Her sorana, hem de defalarca... Amcam, oðlu Hüseyin’in baþýna gelenleri sükunetle dinledi. Ölünceye kadar da, hep bir gün dönecek umuduyla bekledi. Her gün, askere giderken köyden ayrýldýðýmýz saatte, bahçe kapýsýnýn önüne çýkýp, dakikalarca nahiyeden gelen yolu gözledi. Fakat amcaoðlu Hüseyin’i bir daha görmek bizlere nasip olmadý. Savaþ bitti, baþka bir dert baþladý. Duyardýk, Bulgar çeteciler civar köylere baskýn yapýp; insanlarýn malýna, canýna ve ýrzýna zarar verirlermiþ. Önceleri devletin, bunlarla baþedip yok edeceðini düþündük. Yanýlmýþýz. Meðerse eþkýya, Balkanlara hükümdar olmuþ! Devletin gücünün bu üç paralýk eþkiyaya yetmediðini anlayýnca, birkaç köyün gençleri biraraya gelip, dokuz kiþilik bir Türk çetesi oluþturduk. Önce çetemize bir reis seçtik. Çetede kararlarý bir kiþinin vermesi ve diðerlerinin bu kararlarý kayýtsýz þartsýz kabul etmesi, uymasý gerekiyordu. Her kafadan bir ses çýkarsa, o çete çok kýsa zamanda yok olur giderdi. Çete reisinin her emri kanundur. Dinlemeyen, uymayan bunun bedelini caný ile öder. Biz reis olarak Çakýr Süleyman'ý seçtik. Çakýr Süleyman Reis; iri yarý, adaleli, iki metreye yakýn boyu olan, sarý saçlý, açýk mavi gözlü, benden beþ-altý yaþ büyük, oldukça yakýþýklý bir genç... Reisliði hak eden bir kiþiydi. Asla yalan söylemez ve haksýzlýk yapmazdý. Haksýzlýklar karþýsýnda, hemen isyan ederdi. Bu yüzden de birçok defa zarara uðramýþ, baþýný derde sokmuþtu. Ama o, bu gibi durumlarda kâr zarar hesabý yapmaz, hemen ortaya atýlýrdý. Aþýrý heyecanlý olmasýnýn dýþýnda, bir kusuru yoktu. Bulgar ve Rum köylerine baskýnlar vermeye baþladýk. Zaman zaman Bulgar ve Rum çetelerle, göðüs göðüse savaþ da yaptýk. Çetecilik zor iþ. Bütün ömrün daðlarda, ormanlarda geçiyor. Ganimet elde edersen iyi de, bu iþin tehlikesi de çok fazla. Çeteciliðin kurallarý, karþý taraf için de kendi tarafý için de oldukça acýmasýz. Ýhanetin asla affý yok bu iþte. Düþmana istihbarat vereceðine, canýný ver daha iyi. Gizlilik en önemli kural. Rakip çetelere merhamet, kendi çetenin felaketi demektir ve düpedüz ihanettir. Çete mensubu, her zaman saðlýklý ve güçlü olmak zorundadýr. Hastalanmak yok; yaralanmak hiç yok! Hele hele yaralanýp da kaçamayacak bir durumda isen, düþman tarafýndan deðil kendi arkadaþlarýn tarafýndan öldürülmen söz konusu. Çünkü yaralý olarak düþmanýn eline düþersen, iþkence yaparak çetenle ilgili bütün sýrlarý öðrenebilirler ve bu da çetenin sonunu getirir. Sýrlarý anlattýn diye, senin canýný baðýþlayacaklarýný zannetme; gerekeni öðrendikten sonra hemen öldürürler. Bu gerçekleri hepimiz bilirdik. O yüzden aðýr bir þekilde yaralanan bir arkadaþýmýz onu öldürmede tereddüt ettiðimizi görünce “Ne durursunuz? Beni öldürün ve kaçýn. Yoksa gavurun elinde acý çekerek ölmemi mi istiyorsunuz?” Demiþti. Çetemizin ünü, kýsa zamanda Trakya'da ve Balkanlar'da yayýldý. Halk arasýnda, Sarý Reisin Çetesi diyorlardý bize. Diðer çetelerde olmayan prensiplere sahiptik. Türk köyüne saldýrmak yok. Eðer Bulgar ya da Rum köyünde yaþayan bir Türk evini yanlýþlýkla talan ettiysek, Türk olduklarýný öðrendiðimizde hemen mallarýný iade ediyorduk. Kadýn ve kýzlarý daða kaldýrmak, köylüleri öldürmek yok. Irza geçme de yasak. Rakip çetelerin adamlarýna acýmak yok. Köklerini kurutuncaya kadar savaþmak için yemin etmiþtik. Altý aydan fazla dolaþtýk daðlarda. Üç arkadaþýmýzý çatýþmalarda kaybettik; onlarca Bulgar ve Rum çetecisini de öldürdük. Daha devam ederdik, ama o sýrada bir efsane dolaþmaya baþladý etrafta: Doðu Cephesi Kumandaný Karabekir Paþa. Büyük bir kahramanmýþ, askeriyle beraber düþmana karþý göðüs göðüse savaþýrmýþ; o askerini oðlundan, askeri de onu öz babasýndan ayýrmazmýþ. Boþ zamanlarýmýzda Karabekir Paþa ile ilgili duyduklarýmýzý birbirimize anlatýyor, kendi anlattýklarýmýz karþýsýnda bile tüylerimiz diken diken oluyordu. Karabekir Paþa hikayeleri, bizim moral kaynaðýmýzdý, yaþama amacýmýzdý adeta. Ve kararýmýzý vermiþtik: Çete olarak Doðu Cephesine gidecektik, bu kahramanýn bir neferi olacak ve onun yanýnda savaþacaktýk. Aylar sürdü gitmemiz.Yolda iki arkadaþýmýzý kaybettik. Sað kalanlar, yani dört kiþi Karabekir Paþa’nýn askeri olma þerefine eriþtiler. Anlatýlanlarýn az bile olduðunu, yaþayýnca gördük ve anladýk. Bu paþa, gerçekten büyük bir kumandandý. Korku nedir bilmiyordu. Ne zaman nereden çýkacaðý hiç belli olmazdý. Yemek yerken, siperde beklerken, düþman ateþine karþýlýk verirken, düþmanla boðaz boðaza dövüþürken yerden biter gibi insanýn yanýbaþýnda beliriveriyordu Paþa. Defalarca onu görmek, bana ve arkadaþlarýma nasip oldu. Bir baba gibi sýrtýmýza hafifçe vurur, baþýmýzý okþardý. Her zaman yüzünde askerine karþý bir gülümseme, gözlerinde derin bir sevgi vardý. Doðu’da Ermenilerin yaptýðý zalimliði anlatacak kelime bulamam. Çok acýmasýzdýlar. Ellerine düþtün mü vay haline! Sadece askere deðil kýza, kýzana, yaþlýya da ayný zalimliði gösteriyorlardý. Biraz da tabansýzdý bu hergeleler. Esir ettiðinde köpekleþiyorlardý. O zaman da biz acýmýyorduk onlara. Dere çataklarýnda kurþuna dizdiðimiz Ermeni askeri çok oldu. Bir gün, Ermenilerin ele geçirdikleri bir köyde, katliam yaptýklarý haberleri askerler arasýnda dolaþmaya baþladý. Bu konuda çok güvenilir bir istihbarat alýnmýþ. Birlik komutaný emir verdi: Köy her ne pahasýna olursa olsun kurtarýlacaktý. “Ýnþallah geç kalmayýz!” diyerek harekete geçtik. Ýlk atakta 70-80 kiþilik bir grup düþmaný da esir aldýk. Bir o kadarýný öldürdük. Bizden de þehit düþenler oldu. Köyden Ermenileri püskürttük, ama korktuðumuz baþýmýza gelmiþti. Çünkü býrak insaný, köyde canlý hayvan bile kalmamýþtý.Yanmýþ insan kokusu, bütün köyü kaplamýþtý. Ýnsanlarý samanlýklara, camiiye toplayýp ateþe vermiþlerdi. Köyün her tarafýndan gökyüzüne kara dumanlar yükseliyordu. Parça parça edilmiþ, ufacýk kýzan cesetleriyle doluydu köy sokaklarý. Sað kalan birkaç kiþiyi de biz saldýrdýktan sonra kaçarken öldürmüþlerdi. Bunlardan yaralý yaþlý bir amcayý can çekiþirken bulduk. Durumu umutsuzdu. Bizim sýhhýye bir þeyler yapmaya çalýþtýysa da boþuna. Az sonra o da, ruhunu teslim etti. Nur yüzlü bir dedecikti, nur yüzlü... Köyde sað insan kaldýðý konusunda, umudumuz yoktu. Buna raðmen bütün köyü aradýk, küllerin içini bile karýþtýrdýk belki bir cana rastlarýz diye... Bulamadýk. Asker bu gördükleri karþýsýnda öfkeli ve çaresizdi. Eri de komutaný da gözyaþlarýna boðulmuþlardý. Koca koca kumandanlar hüngür hüngür aðlýyorlardý. Arkadaþlarý þehit düþtüðünde bazen gözlerinden tek damla bile yaþ akýtmayan bu insanlar, aðlýyorlardý. Baþka ne yapabilirlerdi ki… Gece dinlenmeye çekildiðimizde, esir aldýðýmýz 70-80 Ermeni askerinin etrafýný kuþatmýþ bekleþiyorduk. Hepimiz kin doluyduk onlara karþý. Tir tir titriyorlardý, belki de baþlarýna gelecekleri sezmiþlerdi. Onlara ne yapýlacaðýna komutanlar karar verecekti. Ama bir karar çýkmamýþtý henüz. Bir asker: ”Bu alçaklarýn gücü kadýna, çocuða, ihtiyara yeter. Onlarý öldürmeyi kahramanlýk zannederler. Yok mu bu namussuzlardan intikamýmýzý alacak!” diye baðýrdý. Bu çaðrýyý beklermiþ gibi, güçlü kuvvetli, uzun boylu bir asker olan “Kürt Memet”, elinde bir pala ile daldý bu esirlerin arasýna. Vurdu, vurdu… Ermeniler, Kürt Memet vururken kaçmaya çalýþýyorlardý, ama etraflarý bizim tarafýmýzdan çevrildiði için bir yere gidemiyorlardý. Kürt Memet, yarým saat içinde 25-30 kiþiyi öldürdü en azýndan; bir o kadarýný da yaraladý. Sonra birkaç kiþi elinden palayý alýp, komutanlarýn yanýna götürdü Kürt Memedi. Ona ne olduðunu bilmiyorum. Çünkü bir daha onu görmedim ve hakkýnda herhangi bir þey de duymadým. Doðrusu yiðit çocuktu. Zaten Kürtlerin hepsi çok iyi savaþçýydýlar. Cesurdular. Ermenileri de hiç sevmezlerdi.” (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |