..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlýðýn hangi filizi köreltilmek istenmiþse, tersine o filiz daha gür büyümüþtür. -Freud
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Kent > þinasi zafer




20 Mart 2016
Bir Yol Hikâyesi  
þinasi zafer
Otobüs, içerisindeki insanlarla birlikte savrulup duruyordu. Ýçerisi, tek bir koltuk boþ kalmayacak þekilde týka basa doluydu ama þu ana kadar kimsenin sesi çýkmamýþtý...


:AEJI:
Otobüs, içerisindeki insanlarla birlikte savrulup duruyordu. Ýçerisi, tek bir koltuk boþ kalmayacak þekilde týka basa doluydu ama þu ana kadar kimsenin sesi çýkmamýþtý. Zira herkes bir baþkasýnýn ilk tepkiyi vermesini, ilk taþý atmasýný bekliyordu. Mehmet sabýrlý, kendi halinde ve sessiz biri deðildi. Yine de, otobüsün içinde þu ana kadar oluþmamýþ birlik havasýnýn bir þekilde oluþmasýný umuyor, hemen sonrasýnda ateþli bir þekilde baðýrýp çaðýrarak þoförü suçlayan yolculara katýlýp, kalabalýkta kaynamayý düþünüyordu. Hele birisi “Yavaþ kardeþim, sallanmaktan içimiz dýþýmýza çýktý” diyecek olsaydý. Mehmet’te “Arkadaþ doðru söylüyor. Ýçimiz dýþýmýza çýktý” diyecek, karþý taraftan ters bir cevap gelirse ve uðultular iyiden iyiye yükselirse “Kamyon deðil hocam bu otobüs. Yorgunsan, uykusuzsan çek bi petrole. Haksýz mýyým arkadaþlar, konuþsanýza?” diyerek, dümdüz gidecekti.
Ýstanbul’dan, memleketi Eskiþehir’e giden otobüse, gece 11’de, sadece o saatte yer bulabildiði için bilet almýþtý. Zira okullar kapanmýþ, tüm öðrenciler memleket yollarýna düþmüþ, biletler karaborsa mesabesinde bulunur olmuþtu. Gece yolculuðunu hiç sevmemesine raðmen, þu anda bilet bulabildiði tek otobüsün, en arkadaki 45 numaralý koltuðunda, þoförün salvolarýyla alabora olmaktan kendini alamýyordu. Yine de, çocukça bir iyimserlikle, sabaha karþý bir saatte Eskiþehir’de olmayý düþünüyordu.
Otobüste ekseriyeti öðrenci olan bir kitle, bir iki orta yaþlý aile, küçük çocuklarý olan genç bir çift, birkaç da yalnýz yolcu vardý. Ýçeriye ilk adýmlarýný attýðýnda, küçük çocuklu aileye denk gelmekten memnun olmamýþ, bütün yol boyunca; süt içmek isteyerek, kakasýný yaparak, uykusunu toplayamayarak aðlayacak bebeðin kulak týrmalayýcý sesiyle bütün otobüsü titreteceðini, yolun bir türlü bitmeyeceðini düþünmüþtü. Ama gelinen bu noktada, küçük çocuk tutunacak tek dalý olmaya baþlamýþtý. Zira, iyiden iyiye azýtmaya baþlayan otobüs þoförüne sinirlenirken, “Þu sabinin yüzü suyu hürmetine yýrtarýz inþallah” diye düþünmekten kendini alamýyordu.
Þoförü merdivenlerin baþýnda ilk kez gördüðünde, kollarý külhanbeyi gibi iki yana açýktý. Bir taraftan sigara içiyor, bir taraftan “Hadi gardaþým nerdesiniz ya. Galkýyo araba, binin çabuk” diye baðýrarak, otobüse doðru yürüyenleri azarlýyordu. Tam O’na da baðýracakken Mehmet’in tehditkâr bakýþlarýndan çekinmiþ, hiçbir þey olmamýþ gibi dönüp yanýndakilerle konuþmaya baþlamýþtý. Ýþte, aralarýnda ilk temasýn kurulduðu o andan itibaren, hiç gözü tutmamýþtý bu adamý. “Neyse” deyip yerine ilerlerken, yakýn mesafe yolculuðu yapacaklarýndan, bu tek þoföre mahkum olduklarýný düþünmüþ ve “Götürüp getiremeyecek birine, trilyonluk arabayý teslim etmezler herhalde” diyerek, Anadolu’ya has bir tevekkülle 45 numaralý koltuða yerleþmiþti. Zira; her þeyi hayra yorma, tevekkül, kanaat, tevazu, fedakarlýk, cesaret, edeb ve yumuþaklýk, merhamet, fazilet, kötülük yapana iyilikle mukabele etme ve hep iyi düþünüp iyiye yorma gibi insani hasletler olmaksýzýn, Anadolu’da yaþama tahammül edilemezdi. Yaþamak zaten baþlý baþýna bu denli zorken, bir de ekstradan; diðer insanlarla kaynaþmak, hangi davranýþlarý hangi reflekslerle yaptýklarýný anlamak, neyi sevip neyi sevmediklerini bilmek, tahammül aralýklarýný kestirmek ve daha bir sürü þeyi ayný anda yapmak gerekiyordu. Ýþin ilginci; týrnak yiyen birini gördüðünde tiksinerek kafasýný çeviren hatta orayý terk eden insanlar varken, baþka bir insaný yiyen bir yamyam kabilesine rahatlýkla bakabilecek, hiç rahatsýz olmadan onlarý izleyerek yemeðini yiyebilecek insanlar da vardý. Makas çok açýk, farklýlýklar çok fazlaydý. Bir keresinde, daha lisenin ilk yýlýndayken yaþadýðý bir olay O’nu epey þaþýrtmýþtý.
Okulun býçkýn ve sert müdür muavini, bir arkadaþlarýný bayaðý kötü dövmüþtü. Zira o zamanlarda aileler dayak yiyen çocuklarý yüzünden okul basýp öðretmenleri dövmez, adliye yollarýna düþmezdi. Mustafa Hoca da, çok ilginç metotlarla öðrenci dövebilen, bir ayý öðretmendi. Örneðin; azarlamak için karþýsýna dikilttiði iki öðrenciyle konuþurken, birdenbire birinin boynunu tutup sýkmaya ve ayný anda diðerinin karnýna tekme atmaya baþlayabilirdi.
Dayak maðdurunun yanýna giden Mehmet, konuya nasýl gireceðini bilemediðinden, bir müddet kýpkýrmýzý yanaklý, hýrpani saçlý arkadaþýnýn yanýna oturmuþ, sonra birden “Boþver ya, takma kafana” demiþti ;
-     Ne, n’oldu?
-     Hani, biraz önce tatsýz bi olay yaþandý ya.
-     Haa, ben ona üzülmüyorum ki, bugün pantolon deðiþtirmiþtim, cebindeki parayý almayý unutmuþum.
-     Al, yarýn geri verirsin.
Tüm harçlýðýný pek de iyi tanýmadýðý çocuða verdiði sýrada ve sonrasýnda, bu davranýþý
hiç anlayamamýþtý. Zira, ayný dayaðý kendisi yemiþ olsa mahvolur, hezeyandan hezeyana sürüklenirdi.
Ýþte, þoförü daha ilk gördüðünde, Mustafa hoca gibi hiç sevmemiþ ama eli mahkûm otobüse binip oturmuþ ve yola çýktýklarý ilk andan beri, bir o tarafa bir bu tarafa savrulmaya baþlamýþtý. Otobüsün önlerindeki birkaç kafa; kah koridora eðilerek, kah önündeki koltuðun üstüne uzanarak yola bakýyor, huzursuzca bir o yana bir bu yana hareket ediyordu. Bu arada muavin, þoförün yanýndaki koltuðunda fütursuzca oturuyor, arada sýrada arkadaki dolabýn yanýna gelip, bazen tek, bazen iki bardakla geri dönüyordu. Bu geliþ gidiþlerinde, ya otobüsün sallanmalarýndan ya da Mehmet’i korkutan baþka bir nedenden yalpalýyor ve þaþýlacak bir þekilde hala uyuyabilen birkaç yolcuya çarpýyordu.
Mehmet’i korkutan þey; içeceklerin katkýlý olmasýydý. Zira, kýsa mesafe yolculuðu yapýldýðýndan ikinci kaptan yoktu ve eðer öyleyse muavinden de hayýr gelmezdi. Bir test yapmak için istek düðmesine bastý. Muavin geldiðinde onu biraz lafa tutmayý, bu esnada hal ve hareketlerini gözlemlemeyi, dilinin peltekleþip peltekleþmediðini, nefesinin kokup kokmadýðýný anlamayý istiyordu. Önce önlerdeki bir koltuða, sonra O’na uðrayan muavin “Buyrun ne istediniz?” diye sordu. Mehmet, hafifçe eðilerek ve burnunu adamýn aðzýna biraz daha yakýnlaþtýrarak “Soðuk içecek ne var?” diye sordu. Adamýn konuþmalarýyla, kesif bir koku Mehmet’in burnunu dolduruyordu. “En iyisi” dedi, “Bi su ver bana”. Muavin biraz yalpalayarak ve sallanarak su þiþesini çýkardý. Önündeki plastik rafa koyduktan sonra, arkasýný dönüp yürümeye baþladý. Mehmet; kendisinden uzaklaþan muavini, sigara içerek gaza daha da basan þoförü ve yolcularý bir müddet süzdükten sonra, güvenli bir seyahat vaadiyle kapattýrýlan cep telefonunu açýp, 155’i çevirdi. Ýçerisinde seyahat ettiði otobüsü ve trafik canavarý þoförünü, saatlerce yolda kalmayý göze alarak ihbar edecekti. Ama ilk önce otobüsün plakasýný öðrenmeliydi. Çaðrý düðmesine bir kez daha bastý. Muavine “Beni Eskiþehir’de karþýlayacaklar da, otobüsün plakasýný soruyorlar” dedi. Muavin uzaklaþýnca 155’i tekrar çevirdi. Sarhoþ bir þoför ve ayný sarhoþlukta bir muavinle Ýstanbul’dan Eskiþehir’e doðru gittiklerini, adamlarýn arabayý doðru dürüst yolda bile tutamadýðýný, içerisinin týka basa yolcuyla dolu olduðunu ve can güvenliklerinin olmadýðýný anlatarak, arabanýn durdurulmasýný, iþlem yapýlmasýný istedi. Telefonu kapattý ve otobüse ilk bindiðinde küçük bir baþ hareketiyle selamladýðý, daha sonra kulaklýklarýný takýp tek kelime etmediði yanýndaki yolcuyla ilk kez konuþmaya baþladý;
-     Ýyi yaptýn hocam. Sen yapmasan ben yapacaktým.
-     Napayým ya? Vaziyeti görüyosun. Gerçi bizi iþlemleri bitirene kadar tutarlar ama
en azýndan tek parça varýrýz memlekete.
-     Doðru söylüyosun, bekleriz, önemli deðil.
-     Bu arada ben Mehmet
-     Ben de Ýsmail.
Ýsmail de Ýstanbul’da öðrenciydi. Hukuk okuyordu. Dersleri aðýr olduðu için memlekete fazla gidemiyordu. Sakarya Caddesi’nde oturuyorlardý. Çok özlemiþti Eskiþehir’i…
Mehmet anlatýlanlarý dinlemeye çalýþýrken, yaptýðý ihbardan dolayý üzerine çöken huzursuzluðu ve gerginliði bir türlü atamýyor, türlü türlü düþüncelere dalýyordu. Önden birileri de yaptýðý telefon konuþmasýný duymuþ olmalýydý. “Ya otobüs durdurulunca þoföre ya da muavine þikayet ederlerse” diye düþündü. Daha da kötüsü; ya þoför ya da muavin bizzat duyduysa. Baþýna bela alýr mýydý? Gerçi Ýsmail hukukçuydu. Hem O’na hak vermiþti. Ben de aynýný yapacaktým, lakin sen erken davrandýn dememiþ miydi? Otobüsün camýndan salt karanlýða, hiçliðe bakmaya baþladý. Burada, O’nu öldürüp atsalar kimsenin ruhu duymazdý. Eðer çevirmeden önce otobüsü durdurur, “Arkadaþ sen gelsene iki dakka” diye aþaðý çaðýrýrlarsa inmem diye düþündü. Bir yandan da yanýnda yamacýnda sopa, demir var mý diye bakýnýyordu. Acaba polisin otobüsü durdurmasý ne kadar sürerdi? Buraya yakýn bir devriye var mýydý? Yoksa ihbardan sonra merkezden mi gelecekti? Eðer öyleyse belki onlar yetiþemeden bir þekilde yolculuk biterdi. Dýþarýsý zifiri karanlýktý. Bir Zamanlar Anadolu’da filmindeki ýþýk oyunlarý ve parýldamalarý yoktu. Salt karanlýktan baþka hiçbir þey yoktu. Halbuki filmde, katille olay yerine giderlerken ve durup top gibi aðacý ararlarken, her þey ne kadar da aydýnlýk, belirgin, açýk-seçik, net ve çekici görünmüþtü gözüne. Þehirlerarasý yollarýn hiçlik derecesindeki karanlýðýndan nasibini almamýþ, aydýnlýk bir ferahlýk söz konusuydu filmde. Soðuk gecede, rüzgârda hýþýrdayan yapraklarýn sesleri ve görüntüleri ruha bir geniþlik ve mutluluk veriyordu. Ama þimdi, camdan dýþarý baktýðýnda, býrakýn yapraðý, belirgin bir aðaç bile göremiyordu Mehmet. Çevirmeden önce yapacaklarý yolculuk ne kadar uzun sürerse, piþmanlýðýnýn o denli artacaðýný biliyordu. Yine de, insani bir iyimserlikle Ýsmail’i düþünüyor, yeni tanýþtýðý halde kendisine destek olacak koltuk arkadaþýna güvenmek istiyordu. Bu anlarda; “Bu adamlar bana bir þey yapmaya kalkarsa, yardýmcý olur musun diye sorsam mý?” diye düþünüyor, gururuna yediremediðinden aðzýný açýp bir þey söyleyemiyordu. “Kavgaysa kavga lan, baþlarým böyle iþe” diye sinirlendi içinden. “Ne olursa olsundu!”. Zira Anadolu’da erkek olmak; hiçbir þeyden korkmamak, delicesine korkuyor olsa bile kimseye belli etmemekti. Kuduz bir sokak köpeði saldýrýrsa eðer onu elleriyle öldürmekti. Eve giren hýrsýzý kovalamak, yakalayýp, bastýrýp alaþaðý etmekti. Geçimsiz komþunun ya da trafikteki hasmýnýn aðzýný burnunu daðýtmaktý. En azýndan daðýtacaðýný, merak etmemelerini söyleyerek güven telkin etmekti. Sokaklarda baðýrýp çaðýran sarhoþlara, madde baðýmlýlarýna kafa tutmak, caný pahasýna posta koymaktý. Tüm bunlar, o erkeðin kalemi iþler olmasa da, giydirilen elbise buydu ve eli mahkûm giyilmeliydi.
Aðýr aðýr yavaþlamaya baþlayan otobüs, düþüncelerinden sýyrýlmasýna neden oldu. Koridora doðru eðilerek, trafik kontrol yazan tabelayý ve telaþla bir þeyler yapan þoför ve muavini izledi. Ýsmail’e dönüp “Yaptýðým görüþme” dedi, “Aramýzda bir sýr olarak kalsýn”. Polis noktasýna girip duran otobüsün kapýlarý açýldý, iç lambalarý yandý. Bir memur içeriye girdi. Evraklarý istedi. Þoför telaþlý ve þaþkýn yukarýdaki torpidoyu açtý ve tüm evraklarý, boþ su þiþelerini, eski püskü kirli bezleri, kýrýk bir el fenerini ve küçük bir kutuyu tepesinden aþaðýya düþürdü. Evraklarý alan memur “Benimle gelin” dedi ve hep birlikte otobüsten inip gittiler. Mehmet, Ýsmail ve beraberlerindeki yedi sekiz kadar tiryaki de sigara içmek üzere onlarý izledi. Mehmet, en çok da meraktan, polisle konuþan þoför ve muavine doðru yürüyüp, arkasýný onlara döndü ve sigarasýný içerek dinlemeye baþladý;
-     375 promil alkollüsünüz. Sizi bir süre misafir edeceðiz. Þu kenarda bekleyin.
-     Amirim valla yanlýþ çýktý, ben 25 senelik þoförüm.
-     Ölçüm doðru beyefendi, kenarda bekleyin.
-     Abi gözünü seveyim arabayý baðlamayýn, yolcular var. Hem bu cezayý da hep bizden keserler. Bana acýmýyorsan þu muavine acý. Bu yaz evlencek.
-     ………………..
-     Yýllardýr bu yoldan gidip gelirim abi ben. Hiç burada durdurmazdýnýz.
-     Þikayet var kardeþim, bekleyin.
-     Þikayet mi? Amirim kim þikayet etsin bizi?
-     …………………
-     Biz kimsenin canýna, malýna, ýrzýna, namusuna bakmayýz. Vatanýný, milletini seven milliyetçi insanýz biz abi.
-     Bekle orda!
Mehmet, bu diyaloðu dinleyip sigara içerken, bir anda omzundan tutulup, sertçe geriye
doðru çekildi. Tam yüzünün ortasýna doðru gelen bir karaltý ve burnuna aldýðý çok sert bir darbeyle gerisingeri yýkýldý. Olayýn þokuyla tüm vücudu uyuþmuþtu. Otuz saniye kadar ne olduðunu anlayamadan yerde uzandý. Sonra yarý doðruldu ve göz göze geldiklerinde kafasýný çevirip sigarasýný içmeye devam eden Ýsmail’i ve muavini yere bastýrarak baðýran polisleri gördü;
-     Þerefsiz! Niye vurdun lan adama!
-     Bizi O þikayet etti amirim.
-     Þerefsiz seni! Þikayetçi olsun da gör kafa vurmayý. Kalk yerden, dikil!
-     Amirim valla O. Beni çaðýrýp otobüsün plakasýný sorduydu.
Onlar karakola, Mehmet’te baþka bir polis arabasýyla hastaneye gitti. Burnu
koca koca tamponlarla sarýldý, kapatýldý;
- Geçmiþ olsun. Kýrýðýnýz yok. Darbeye baðlý travma olabilir. Birkaç saat
müþahede altýnda kalacaksýnýz. Sonra karakola gidebilirsiniz. Size saldýran kiþiyi orada tutuyorlar. Þikayetçi olmak için uðrayýp ifade verecekmiþsiniz.
Mehmet bir taraftan burnuna dokunurken, bir taraftan etrafýný inceliyordu. Bir ilçe hastanesinin acil servisinde ne görülebilirse, onlarý görüyordu; Yeþil ameliyathane örtüsüyle kaplanmýþ iki sedyenin arasý, perdelerle ayrýlmýþtý. Baþlarýnda oksijen cihazlarý vardý. Biraz ileride eskimiþ ve üzerinde atýlan yüzlerce dikiþten yorgun düþmüþ küçük bir dikiþ sehpasý, camlý bir dolabýn içinde sargý bezleri, tamponlar, eldivenler, onun yanýnda sterille uzaktan yakýndan alakasý olmayan iki çekmeceli metal bir dolap, pansuman malzemeleri, kanlý-kirli bezler, þýrýngalar, her türlü týbbi atýk ve yiyecek, içecek ve çerçöpün toplandýðý aðzý açýk kocaman bir kova, arada sýrada gelip geçen hastabakýcý ve hemþireler. Diðer sedye boþtu, yanýna uðrayýp bir þey soran da yoktu.
Yolculuðu, karanlýk yollarý, küçük bebeði, Ýsmail’i, Eskiþehir’i ve muavini düþünmeye baþladý. Nasýl olup da ihbarý yapanýn O olduðunu anlayabildiðine hayret ediyordu. Bu ince zeka gerektiren bir þey deðil miydi? Yoksa, salt þark kurnazlýðý bu kadar anlayýþ için yeterli miydi? Bu düþünceler içerisinde, burnunun ve buna baðlý olarak baþýnýn, boynunun, yanaklarýnýn, diþlerinin zonklamasýyla bir saat kadar uyudu. Sonra uyanýp, yavaþça doðruldu. Eþyalarýna bakýndý. Cüzdaný, telefonu, sigarasý ve çakmaðý yanýndaki küçük sehpanýn üzerindeydi. Polisler onu buraya getirirken, üstünü baþýný derlemiþ toplamýþ, eþyalarýný da tertiplice buraya kadar taþýmýþlardý. Baþý hafiften dönüyordu. Cüzdanýný ve telefonunu cebine koyup, kimseye görünmeden çýkýþa doðru yöneldi. Ne karakol ne de baþka bir yere uðramadan, doðrudan ilçenin küçük otogarýna gidecek, buradan Eskiþehir’e giden ilk otobüse binerek evine doðru yola çýkacaktý. Evdekilere ne söyleyeceðini, pekâlâ yolda da düþünebilirdi. Oradan geçen birine, yayan on dakika uzaklýktaki yolun tarifini sorup, bir sigara yaktý. Ýki saat sonra kalkacak ilk otobüsle ayrýlacaðý ilçenin otogarýna doðru, hýzlý hýzlý yürümeye baþladý.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn kent kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Emir Kozcuoðlu Gibi Tirat Atmak
Saç Örgüsü
Yüksek Umutlar

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ateþ ve Hayal
Pencereden Bakmak
Bir Yaz Günü
Gurur
Ýftira ve Ölüm


þinasi zafer kimdir?

---

Etkilendiði Yazarlar:
---


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © þinasi zafer, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.