..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yý ayýlttýlar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Karakterler Üzerine > Oðuz Tepe




25 Þubat 2015
Þans ve Dans (Altýncý Bölüm)  
Oðuz Tepe
Yazdýðým ilk romandýr.


:AGAF:
Altýncý Bölüm



I



Karla kaplý olan sahil kasabasýnýn ara sokaklarýnda, elindeki bir demet çiçekle, sokaklarý arþýnlarken, buz tutmuþ yolda düþmemek için gerekli dikkati gösteriyordu. Gece yaðan yoðun kar yaðýþý etkisini azaltmýþ olarak yaðmaya devam ediyordu. Yürümüþ olduðu ara sokakta bulunan tek katlý evlerin bacalarýndan çýkan dumanlar, rüzgârýn etkisiyle daðýlýp duruyordu. Paltosunun ve atkýsýnýn üzerinde duran kar tanelerini, kaçak yolculara benzetiyordu. Ara sokaðýn bitiminde bulunan küçük meydana geldikten sonra bir yere sapmadan karþýsýnda bulunan yola doðru yürümeye devam etti. Girmiþ olduðu ara sokaktaki yol, asfalt deðildi. Bu nedenle yolun bundan sonraki kýsmýnda yer, yer çamura buluþacaðýný biliyordu. Yolda ilerlerken, saðýnda ve solunda bulunan tüm doðanýn, beyaza bürünmüþ olan halinin, ne kadar güzel olduðunu düþünüyordu. Kar yaðýþýnýn azalan etkisiyle, yürümekte zorluk çekmemiþ olduðuna da seviniyordu. Yüz metre ilerledikten sonra yol ayrýmýnda bulunan çeþmeyi gördüðünde durdu. Çeþmenin arkasýnda yan yana sýralanarak yükselmiþ, kavak aðaçlarýnýn arasýnda bulunan kapýdan geçerek, baþýnda servi aðacý bulunan, mermer taþla çevrili mezarýn baþýnda durarak; “Münevver sultan bak, yine ben geldim.” Dedikten sonra elindeki çiçeði, eþinin mezarýna býraktýðýnda gözlerinden de gözyaþlarýný býrakýverdi. Selim Bey, eþi Münevver Hanýmýn mezarýný beþ senedir düzenli olarak, her hafta ziyaret ederdi. Bu hafta baþýnda da ziyaret etmiþti ama her yolculuða çýkacaðý zaman, eþinin mezarýna mutlaka gelip, ziyaret ederdi. Aðlamasýnýn üzerinden bir süre geçtikten sonra, ellerini açarak dua etmeye baþladý. Duasýný tamamlayýp, eþinin mezar taþýný okþayarak öptükten sonra, mezarlýktan ayrýldý. Geldiði yöne doðru ilerlerken eskiden olduðu gibi, eþinin mezarýnýn baþýnda çok fazla kalmamasý gerektiðini, kaldýðý takdirde çok fazla üzüleceðini, geçen sene ki bir ziyaretinde de bunu çok iyi anlamýþtý. Ölenin ardýndan çok fazla üzülmemesi gerektiðini de zaman içinde öðrenmiþti. Küçük meydana vardýðýnda, geldiði ara sokaktan deðil de, meydanýn sol köþesinde bulunan caminin önündeki yolu kullanmasýnýn kestirme olacaðýný düþünerek o yöne doðru ilerledi. Tek minaresi olan caminin önündeki yoldan geçerek kasabanýn otogarýna doðru yaklaþtý.

Otogara geldiðinde, otogarý çevreleyen ve yüksek olmayan duvarýn bulunduðu yöne doðru, park etmiþ olan üç tane kamyonun kasalarýný ve onlarýn yanýnda duran iki özel otomobil ile otobüs yazýhanesinin önünde, bagaj kapaklarý açýk olan otobüsü gördü. Otogarda, otobüs yazýhanesinin yanýnda bulunan küçük iþ yerlerinden birisi olan, Latif berberin, kapýsýný açarak içeriye girdi. Berberde, iki tane berber koltuðu ve ortada da, yanmakta olan odun sobasý vardý. Latif, masada gazetesini okuyordu. Latif’in gazete okuduðu masanýn yanýnda, yerde duran bavulu ile aynalarýn önünde ki tezgâhý temizleyen berber çýraðý vardý.

--- Selim aðabey, hoþ geldin. Diyerek okuduðu gazeteyi elinden býraktýktan sonra konuþmasýna devam ederek:

--- Selim aðabey, gel otur. Dedi. Ýnce, uzun boylu, siyah saçlý, kara gözlü, otuz yaþýnda ki berber Latif’in, göstermiþ olduðu yere oturdu.

--- Hoþ buldum. Latif’im.

--- Selim aðabey, maþallah mezarlýða ne çabuk gidip geldin böyle? Dur sana sýcak bir çay ýsmarlayayým, üþümüþsündür. Diyerek, temizlik yapmakta olan çýraðýna dönerek:

--- Oðlum, býrak temizliði, çok çabuk iki sýcak çay kap ta gel bakalým. Demesi üzerine, kendinden beklenen çabuklukla:

--- Olur usta. Deyip, elindeki temizlik yaptýðý bezi tezgâhýn üzerine býrakan berber çýraðý, hýzlýca kapýyý açarak dýþarý çýkýp, kapýyý ardýndan kapadýktan sonra, koþarak, yakýnda bulunan çay ocaðýna doðru gözden kayboldu.

--- Senin çýrakta maþallah zýpkýn gibi, ayrýca mezarlýkta fazla kalmadým. Pazartesi günü uðramýþtým. Saðýnda solunda bir þeyde yoktu. Malum kar’ý görüyorsun.

--- Haklýsýn aðabey. Demek bizi býrakýp Ýstanbul’a gidiyorsun? Kendini çok özletme sakýn, tamam mý?

--- Öyle Latif’im sana anlatmýþtým, en büyük oðlumla telefonda görüþmüþtük. Özlemiþler. Zaten çok fazlada kalmam, merak etme.

--- Aðabey, söylemiþtin. Bu arada Ýstanbul yolu da açýkmýþ. Sen mezarlýkta iken Ýstanbul’dan gelen otobüs oldu. Demek ki yolda herhangi bir kapanma olmamýþ.

--- Olmasýn zaten Latif’im, bir senedir bu aný bekliyordum. Dedikten sonra, çay ocaðýndan, iki sýcak çayýn olduðu bardaklarý elinde tutan berber, çýraðýný kapýda fark edince, kalkýp kapýyý açarak, çýraðýnýn içeri girmesini saðladýktan sonra kapýyý kapatýp, yeniden yerine oturdu. Elinde tuttuðu çay bardaklarýnýn birini ustasýna diðerini de Selim amcasýna veren berber çýraðý, odun sobasýnýn kapaðýný açarak, içine bir odun koyduktan sonra kapaðý tekrar kapattý. Tezgâhta bulunan musluklardan birini açarak ellerini yýkadýktan sonra, tezgâhýn üzerine býrakmýþ olduðu temizlik bezini yeniden eline alarak sessizce, yarým kalmýþ olan temizliðine devam etmeye baþladý.

--- Anlýyorum Selim aðabey. Bu arada Ýstanbul’u da özlemiþsindir.

--- Latif’im! Eskiden olsaydý, yani benim gençliðimi yaþamýþ olduðum zamanlar olsaydý, Ýstanbul’dan ayrý kaldýðým zamanlara üzülür ve Ýstanbul’u çok özlerdim. Fakat artýk ne Ýstanbul eski Ýstanbul ne de ben genç birisiyim. Bu yüzden on senedir burada yaþýyorum ve açýkçasý da eskisi kadar Ýstanbul’u da çok özlemiyorum.

--- Haklýsýn aðabey. Biliyorsun anlatmýþtým sana. Ben de ayda bir kere ya giderim ya da gitmem. Gittiðim zaman da, eksilen malzemelerimi aldýktan sonra da hemen geri dönüyorum. Aslýnda yaþanacak yer olmaktan çýkmýþ, güzelim Ýstanbul.

--- Bak bunda haklýsýn. Bence de zorunlu olunmadýðý sürece, o þehirde artýk yaþanmaz. Derken, bir yandan da duvarda asýlý olan saate baktýðýnda biraz daha zamanýn olduðunu gördü.

--- Yaþanmaz aðabey. Bu arada, evde açýk olan bir þeyler býrakmadýn deðil mi? Gerçi sen bana anahtarýný da býraktýn ama sen olmadýðýn zamanlarda eve girmeden, ben bakar kontrol ederim. Ne de olsa evlerimiz yan yana komþuyuz aðabey. Bu yüzden de gönlün rahat olsun, sen hiç merak etme.

--- Yok, unutmadým Latif’im. Musluðun vanalarýný, ocaðý, elektrikleri evden çýkmadan son kez kontrol edip kapadým, kapatmasýna da þu pantolonumun fermuarýný çoðu zaman kapatmayý, on seneden bu yana unutur oldum. Þunu da bil ki; Artýk yaþlanýyor olduðunun ilk belirtisi de budur herhalde. Diyerek elinde tuttuðu ve boþalmýþ olan, çay bardaðýný masanýn üzerine býrakarak, kendisi gibi bu sözlerine gülümseyen Latif’e bakýp, ayaða kalktý.

--- Latif’im, galiba gitme zamaným geldi. Dedi. Selim aðabeyinin kalkmýþ olduðunu gören berber Latif, yüzünden gülümsemesini eksik etmeden ayaða kalkarak, masasýnýn yanýnda duran bavulu eðilip almaya çalýþan, Selim aðabeyini engelleyerek:

--- Dur! Selim aðabey, ben taþýrým. Hadi çýkalým. Diyerek, Selim aðabeyinin bavulunu alarak, dýþarý çýktýlar. Kýsa ve sessiz bir yürüyüþten, sonra otogarýn orta yerinde bagaj kapýsý açýk bulunan yolcu otobüsünün yanýna geldiler. Sabahýn erken saatleri olduðu için, üzerinde ki kýsa kabanýnýn altýnda görünen, beyaz gömleðine iliþtirdiði, lacivert papyonu takmýþ olan, yolcu otobüsünün görevlisinin esnemesi bittikten sonra, bavulu teslim ettiler. Selim aðabeyini otobüse bindirmek için açýk olan orta kapýnýn önüne geldiler.

--- Haydi! Hayýrlý yolculuklar Selim aðabey. Yolun açýk olsun. Güle, güle git. Güle, güle gel. Diyen berber Latif, Selim aðabeyinin elini öptü. Bunun üzerine Selim Bey’de:

--- Çok sað ol Latifim. Sen de kendine iyi bak. Demesiyle birlikte, berber Latif’in yanaklarýndan öperek, otobüse bindi. Otobüse bindiðinde, kendisinden önce koltuklarýna yerleþmiþ olan yolcu sayýsýnýn on kiþi civarýnda olduðunu görerek, otobüsün ortasýndaki kendi oturacaðý koltuðun olduðu yere ulaþtý. Biletini alýrken, koltuðunun cam kenarýndan olmasýný istemiþti. Cam kenarýnda bulunan koltuðunun yanýndaki koltuðun boþ olduðunu görünce sevindi. Üzerindeki paltosu ile atkýsýný çýkartarak katlayýp, oturacaðý koltuðun yanýndaki boþ olan koltuða yerleþtirdi. Kendisi de aðýr hareketlerle, cam kenarýndaki koltuðuna yerleþti. Camdan dýþarýya baktýðýnda, mezarlýða giderken yaðan kar durmuþtu. Otogarý çevreleyen ve yüksek olmayan duvarlarýn hemen dýþýnda bulunan Ýstanbul yönüne giden yolda, tepe lambasýndaki sarý ýþýklarý dönerek yanmakta olan, turuncu renkteki kara yollarýnýn, tuzlama araçlarýnýn çalýþtýðýný, görünce içi rahatladý. Otobüsün görevlisi de bindikten sonra, yolcu otobüsünün þoförü, otobüsün açýk olan kapýlarýný kapatarak, otobüsü hareket ettirmeye baþladý.

Ýstanbul’a gitmek üzere yola çýkan ve hareket halinde ki otobüs, sahil kasabasýnýn çýkýþýnda duran þehir tabelasýnýn olduðu yere geldiðinde, otobüsün þoförü, iki kere kesik, kesik olarak otobüsün kornasýný çaldý. Otobüs þoförleri, ister gidiþte ister geliþte olsun, bu tabelanýn yanýna geldiklerinde, kornalarýný iki kere çalmayý kutsal bir görev haline getirmiþlerdi. Selim Bey bu kasabaya ilk geldiðin de bunu fark etmemiþ olduðunu ancak daha sonra ki zamanlarda, yaþadýðý bu olayý, bir gün merak ederek, Fýrýncý Mehmet Efendiye sorduðunda; Otobüs kullanan þoförlerin, bunun kendilerine uður getirdiklerine inandýklarý için yaptýklarýný ve bunu da gelenek haline getirildiðini öðrenmiþti. Dalgýn, dalgýn dýþarýyý seyretmeye devam eden Selim Bey, beyaza bürünmüþ sahil kasabasýndaki evlerin, geride kaldýðýný fark edince duygulandý. Otobüsün yol üzerinde, bir süre tarlalarýn ve aðaçlarýn arasýnda bulunan, yoldaki çok sayýdaki dönemeçli yerlerden geçeceðini biliyordu. Bu dönemeçler bittikten sonra da, yaklaþýk bir saat kadar daha sürecek olan yolculuðun sonunda, Ýstanbul’a varacaklarýný artýk ezberlemiþti. Otobüsün görevlisi, içecek ve yiyecek ikramýnda bulunmaya baþlamýþtý. Selim Beyin oturduðu koltuðun yanýna geldiðinde:

--- Merhaba, ne alýrdýnýz? Diyen görevliyi zor fark etti. Görevlinin yüzündeki gülümsemeyi gördükten sonra, Selim Bey, görevlinin elindeki tepsinin içinde bulunanlara göz atarak:

--- Sað ol, evladým. Bir þey istemiyorum. Diye yanýtladý. Görevli, Selim Bey’in bu sözleri üzerine:

--- Peki efendim. Diyerek yanýndan dikkatlice ayrýldý. Kafasýný biraz kaldýrarak, otobüsün içerisini seyretmeye baþlayan Selim Bey, aðýrlaþmaya baþlayan göz kapaklarýndan, uykusunun gelmeye baþladýðýný anladý. Bu gün erkenden yolculuða çýkacaðý için heyecanýndan geç uyumuþ olduðunu, yataðýnýn baþýnda duran saatin en son 03.00 gösterdiðinde anlamýþtý. Her yolculuða çýkmadan önce içinde olan yolculuk heyecaný, yýllar geçse de dizginleyemediðini de uyumaya baþladýðý sýrada bir kez daha hatýrlayarak, baþýný camdan dýþarýyý seyredecek þekilde çevirerek, yolun kenarýndaki sýralý elektrik direklerinin, yavaþ, yavaþ gözlerinin önünden kaybolmasýna neden olan, göz kapaklarýnýn da yavaþça kapandýðýný anlayamadý.

Omzuna dokunan elin bir iki kere kendisini dürttüðünü hissedip göz kapaklarýný araladýðýnda, beyaz gömleðinin üzerine lacivert papyonu takmýþ olan görevlinin:

--- Beyefendi. Ýstanbul’a geldik. Diyen sözlerini de derinden gelen ses gibi algýlayýp, uyumuþ olduðu koltukta doðrulmaya baþladý. Esnemekte olan aðzýný elinin tersiyle kapatýp, kafasýnýn kendine gelmesini bekledikten sonra, camdan dýþarý baktýðýnda, Esenler Otogarýna girmek üzere olduklarýný anladý.

Bugün, Ýstanbul’da kar yaðýþý olacaðýný, iki gün önce televizyonlardaki haberlerde izlemiþti. Biraz daha kendisine geldikten sonra kar yaðýþýnýn olmadýðýnýn farkýna vardý. Yolcu otobüsünün, baðlý olduðu seyahat firmasýna ayrýlmýþ olan peronda durmasýnýn ardýndan, ayaða kalkarak, rahat yolculuk yapabilmek için, otobüse bindiðinde, yanýndaki boþ koltuða koymuþ olduðu palto ve atkýsýný alarak, giydikten sonra otobüse bindiði orta kapýdan yavaþça indi. Bagajda bulunan bavulunu almak için görevlinin bulunduðu tarafa yöneldi. Görevliye, bavulunu gösterdikten sonra, bavulunu aldýktan sonra, arkasýný döndüðünde karþýsýnda duran siyah saçlý, býyýklý, üzerinde lacivert mont ve altýna da kot pantolon giymiþ, geniþ omuzlara sahip olan oðlu Aziz’i görünce, elindeki bavulu yere býrakýp sýkýca oðluna sarýldý.

Baba oðul kýsa bir süre birbirine sarýlý kaldýktan sonra, elini öperek baþýna koyan oðlunu seyrederken, Aziz, yerdeki bavulu alarak:

--- Hoþ geldin baba. Haydi gidelim. Demesinin ardýndan:

--- Hoþ buldum Oðlum, hemen gidelim. Diyerek oðluyla birlikte yürümeye baþladýlar. Park halinde olan oðlunun arabasýnýn yanýna geldiklerinde arka bagajýný açarak, elinde taþýdýðý bavulu bagaja yerleþtiren Aziz’in bagajý kapatmasýný seyretmesinin ardýndan, Aziz, ön sað kapýdan araca girdi ve uzanarak diðer ön kapýyý açýp babasýnýn binmesini bekledi. Arabaya bindikten sonra, oðlu arabasýný çalýþtýrýp hareket ederken, dikiz aynasýný da düzelterek, yola devam ettiðin de oðlunun, arabayý çok dikkatli kullandýðýný fark ettiði anda, oðlunun sesiyle irkildi:

--- Baba neden susuyorsun? Nasýlsýn, neler yapýyorsun? Anlat bakalým. Demesinden sonra gözlerini bir an daldýrmýþ olduðu yoldan ayýrarak:

--- Ne olsun, evladým. Gördüðün gibiyim. Bu halime de þükredip duruyorum. Cem nasýl iyi mi? Yasemin nasýl, çalýþmaya devam ediyor mu? Diyerek, sorularý peþ peþe sýraladý.

--- Maþallahý var baba. Cem kocaman oldu, saðlýðý da kendisi de çok iyi. Bir görsen kocaman adam oldu. Bu sene boyu da uzadý. Yasemin de iyi, çalýþýp duruyor.

--- Maþallah, maþallah desene, benim Cem’im aslan gibi oldu. Yasemin ile seni özledim. Fakat Cem’i daha çok özledim. Bunu da özellikle belirtmek isterim. Bu arada:

--- Aziz, Tuncay nasýl iyi mi? Uzun zaman oldu, arayýp sormadý bile.

--- Cem doðduktan sonra Tuncay’la benim pabucum dama atýldý zaten, bunun farkýndayýz baba. Tuncay çalýþýyor. Bende bir haftadýr görüþemedim. Kendisi iyi. Senin bugün geleceðinden haberi var, akþama bize gelecek.

--- Anladým oðlum. Akþama hep birlikte her seferinde olduðu gibi güzel bir ziyafet çekelim, oðullarýmla sohbeti özledim. Senin iþler güçler ne âlemde?

--- Tabi ki, ziyafet çekeceðiz baba. Yasemin dünden hazýrlýklara baþladý bile. Ýþlere, güçlere gelince buna da þükür baba.

--- Allah daha çok versin, oðlum. Sizlerin iyi haberlerini duydukça bende daha iyi oluyorum. Rahmetli anneniz de sað olsaydý da bugünleri görebilseydi.

--- Baba, haydi ama! Bak yarýn yýlbaþý, lütfen hüzünlenme üzülme. Seni üzgün gördükçe bende üzülüyorum. Zaten bizden uzak yerde tek baþýna yaþýyorsun. Bu duruma ben yeteri kadar üzülüyorum. Yasemin de üzülüyor. Bundan da emin olabilirsin, üzülme artýk.

--- Tamam, oðlum. Üzülmem sizleri gördüðüm zaman rahmetli anneniz aklýma geliyor da, Birazdan geçer. Ayrýca orada neden yaþýyor olduðum konusuna da gelince; sizlerle son beþ senedir kaç kere görüþmüþ olduðumu da unutmadým. Artýk anlayýn beni oðlum. Orada, benim rahatým yerinde, siz merak edip durmayýn. Ayrýca da üzülmeyin.

--- Tamam baba. Bunlarý akþama konuþuruz. Eve de geldik sayýlýr.

--- Eve girmeden önce, Cem için, bakkaldan biraz çikolata alalým. Unutturma bana oðlum.

--- Olur, baba, Unutturmam.

Yeni bir yýlý karþýlamak üzere olan Ýstanbul’un trafiðinde yoðunluk yaþanýyordu. Yeni yýl alýþ veriþi yapmak için sokaklarý dolduran insanlar, yeni yýla girerken sevdikleri insanlarý mutlu edecek hediyeler alma gayreti içindeydiler. Mutlu olabilmenin boyutlarý, kimi zaman büyük kimi zaman da küçük oluyordu. Kimi zamanlarda da boyutlarýn hiçbir önemi kalmýyordu. Bir nefes alýyor olmanýn mutluluðunu bilen ve anlayan insanlarýn varlýklarý da inkâr edilemezdi.



II



--- Fazla geç kalma caným. Görüþürüz, öptüm seni. Dedikten sonra cep telefonunu kapatarak, kardeþini beklemekte olduðu pastanedeki, oturduðu masanýn üzerine cep telefonunu býraktý. Ýþ yerindeyken, bu haftanýn ne çabuk geçtiði aklýna geldi. Yýlbaþýný kutlayacaklarý yarýn akþamdan sonra da 2006 yýlýna da, pazar günü yataðýnda uyuyarak karþýlayacaðýný düþündüðünde, yüzüne sýcacýk bir gülümseme yayýldý. Akþamüzeri olmasýna raðmen, dolu olan pastanenin içindeki kalabalýða karýþarak, oturduðu masayý da zorla bulmuþtu. Kardeþi Tuna’nýn bir an önce gelmesi için, içinden dua ederken, bir yandan da masalarýn arasýnda hýzlý þekilde hareket etmekte olan garsonlarýn sanki Aragonesa[1]dansý yaparcasýna, uðraþ içinde olduklarýný fark etti. Oturduðu masa, cam kenarýnda olduðundan, Ýstiklal caddesinde yürüyen kalabalýðý da görebiliyordu. Neþe içinde gülümseyerek birbirleriyle konuþup bir yandan da grup halinde yürümekte olan gençlerin arkasýnda, elindeki bastonuyla yürümeye çalýþan yaþlý adamýn, bastonuyla gençlerin neþesine eþlik edercesine, Politos[2]dansýný sergilemekten geri kalmayan halini görünce de gülümsemekten kendini alamadý. Masasýna yaklaþan garsonun:

--- Hoþ geldiniz hanýmefendi. Sesiyle irkilmesinin ardýndan, dýþarýda yürüyen kalabalýðý seyretmeyi býrakýp, masanýn yanýnda ayakta duran garsonun yüzüne bakarak:

--- Hoþ buldum, birisini bekliyorum. Gelmek üzere, o geldiðinde sipariþimizi vereceðiz. Der demez:

--- Peki efendim. Diyerek, verdiði yanýtýnýn, garson tarafýndan onaylanmasý üzerine, garsonun da masasýndan uzaklaþmasýnýn ardýndan, pastanenin içinde göz gezdirmeye devam ederken, masalarda oturan insanlarýn yüzlerinde ki ifadelere dikkat etmeye baþlayarak, zaman geçirmenin keyifli bir yolu olacaðýna karar verdi. Yan masada karþýlýklý oturan ve saçlarý permalý olan genç kýzýn yüzünden fýþkýran gülücüklere, karþýlýk veren delikanlýnýn, genç kýzý süzen gözlerinin, aslýnda birçok kelimeyi kýsa yoldan özetleyen bakýþlar olduðunu görünce, gençlerin arkasýnda bulunan masada tek baþýna oturan, orta yaþlarda ki adamýn da, gözlerini önündeki olduðu masaya sabitlemiþ olduðunu gördü. Bir an canýnýn sýkýldýðýný hissederek cep telefonunu eline alarak, telefonunun ekranýndaki saate bakmaya baþladý. Saatin 18.00 yaklaþmakta olduðunu görünce Tuna’ya, geldiðinde saðlamýndan bir fýrça çekmesinin gerektiðini bir an aklýndan geçirdikten sonra, kardeþini çok sevdiðini ve böyle bir þey yapamayacaðýný da anladý.

Yeniden camdan dýþarýya bakmaya baþlarken, üzerindeki mavi montuyla, uzun ve dalgalý, kumral saçlara sahip, narin yapýlý gencin, pastanenin kapýsýndan içeriye girdiðini gördüðünde içinden: “Nihayet Tuna yani.” Diyerek gülümsedi. O sýrada içeri giren Tuna, kapýyý kapatarak, içeridekileri tek, tek incelerken, aradýðýný bulan insanlarýn rahatlýðýyla, ablasýnýn masasýna doðru yaklaþýrken, hasret gidermek ve kucaklamak için, oturduðu yerden ayaða kalkarken:

--- Tuna, nerede kaldýn? Seni beklemekten aðaç oldum. Ama neyse, boþ ver. Derken, ayný zamanda da, kardeþinin boynuna sarýlýp, yanaklarýndan öperken, kardeþi de boynuna sarýlmýþ olan ablasýnýn öpücüklerine, ablasýnýn yanaklarýný öperek ve sarýlarak karþýlýk verdi.

--- Ablacýðým ne sen sor, ne de ben söyleyeyim.

--- Þaka yaptým þaka. Hoþ geldin. Dedikten sonra, yeniden ayaða kalkmýþ olduðu sandalyeye oturdu. Kardeþinin soðuða meydan okurcasýna üzerine sadece mavi montunu giymiþ olduðunu fark edince de:

--- Kardeþim, sen ne zaman akýllanacaksýn? Demeyi de unutmayarak, yüzünü de astý. Ablasýyla kucaklaþtýktan sonra masanýn karþý tarafýna oturmuþ olan Tuna:

--- Ablacýðým, hiç olmazsa sen yapma bari. Evde annem, her görüþtüðümüzde de sen. Diyerek biraz sýkkýn olan yüz ifadesini ablasýna hissettirdi.

--- Peki, tamam. Ben senin iyiliðin için söylüyorum.

--- Ablacýðým onu boþ ver þimdi. Sen annemle babama ne hediye alacaðýz? Onun kararýný verdin mi? Diyerek, eliyle garsona iþaret ederek, yanýna çaðýrdý.

--- Kararýmý verdim. Fakat öncelikle sana almýþ olduðum yýlbaþý hediyesini beðenecek misin? Sen, esas bunu söyle, bakalým. Bu arada, kardeþinin yanýna gelmiþ olan garsonu fark etmeden, ayaklarýnýn yanýnda duran poþetin içerisinden, parlak beyaz zemin üzerine iki tane küçük kýrmýzý kalplerin, basýlý olduðu ambalaj paketini çýkararak masaya koydu. Masadaki hediye paketini gören garson, yüzüne hýnzýrca bir gülücük kondurduktan sonra:

--- Buyurun efendim. Siz de hoþ geldiniz. Sipariþinizi alabilir miyim? Derken bir yandan da, elinde bulunan sipariþ pusulasýnýn üzerinde duran diðer elindeki kalemiyle, çarpýlar atmak için sabýrsýz tavýrlar sergileyerek, baþlarýnda beklemeye baþladý.

--- Ben, sade neskafe içeceðim.

--- Peki efendim.

--- Ablacýðým, sen ne içersin?

--- Ben de, sütlü neskafe istiyorum.

--- Peki efendim. Diyerek, almýþ olduðu sipariþleri hazýrlayýp, sunmak üzere yanlarýndan ayrýlan garsonun ardýndan bakýþlarýný masaya çeviren Tuna, masanýn üzerinde duran hediye paketini eline alarak:

--- Ablam, bana ne almýþ! Dur da bir tahmin etmeye çalýþayým. Dedikten sonra yüzünde beliren gülümsemenin neticesinde gamzesini de ortaya çýkartmýþ oldu.

--- Haydi! Tahmin et bakalým. Diyen Sibel oturduðu sandalyeye sýrtýný dayayarak, kollarýný göðüslerinin hizasýnda birleþtirdi. Merakla kardeþinin tahminini beklemeye baþladý. Elinde bulunan hediye paketini, alttan ve üstten, elleriyle mýncýklarcasýna tahmin etme sürecine giren Tuna:

--- Bu ambalajýn içinde olsa, olsa gömlek olur. Dedikten sonra ablasýnýn gülen yüzüne baktý.

--- Bilemedin caným.

--- Haydi ya! Oysa o kadar mýncýklamama raðmen, nasýl da anlayamadým. Diyerek yüzündeki tebessümü unutmayarak, tekrar hediye paketini elleriyle yoklamaya baþladý.

--- Dur caným, sana yardýmcý olayým. Giyebileceðin bir þey ama gömlek deðil!

--- Tamam, tamam. Öyleyse kýrmýzý havlu mu?

--- Yuh! Dedikten sonra kahkahalar atan Sibel ses tonunun biraz yükseldiðini fark ederek:

--- Bak, bir ipucu daha veriyorum. Rengine yaklaþtýn ama havlu da deðil. Diyerek, kollarýný masanýn üzerine dayayýp, beklemeye baþladý.

--- Vay be! Rengine yaklaþtým demek?

--- Canýmsýn, seni daha çok merak içinde býrakmak istemem. Söylememi mi istersin, yoksa sen paketi açýp kendin mi görmek istersin?

--- Sakýn söyleme ablacýðým. Ben açýp bakmak istiyorum. Demesiyle birlikte, ambalajýn üzerinde duran bantlarý parmaklarýnýn gücüyle açarak, ellerinin arasýnda beliren hediyeyi gördüðünde:

--- Sen bir tanesin, ablalarýn ablasýsýn. Çok teþekkür ederim. Sen canýmsýn benim. Dedikten sonra bir anda kendisini dünyanýn en mutlu insaný olarak hissetti.

--- Sen de, benim canýmsýn. Güle, güle giy. Diyen Sibel kardeþinin bu mutlu hali karþýsýnda kendisinin de çok mutlu olmasýna içten içe de sevinmeye baþladý.

--- Doðru söyle. Bu viþne rengi boðazlý kazaðý, çok istediðimi nereden biliyordun?

--- Sýr.

--- Abla! Diyen Tuna’nýn yüzündeki gülümsemenin azalmasýna kýyamayan Sibel, elindeki tepside taþýmýþ olduðu neskafelerle yanýna gelmiþ olan garsonun, servisini yapýp yanlarýndan uzaklaþmasýný bekledikten sonra.

--- Tamam, açýklayacaðým ama önce söz ver. Bunu, anneme söylemeyeceksin, ayrýca sen de kýzmayacaksýn.

--- Nasýl da düþünemedim! Diyerek yeniden gülümsemeye baþlayan, Tuna kazaðýný ablasýnýn uzattýðý poþetin içine koyarak, önünde duran fincandaki sade neskafesini yudumlamaya baþladý.

--- Hani söz verecektin?

--- Tamam. Söz veriyorum. Sizleri de çok seviyorum.

--- Bizde seni çok seviyoruz. Bunu sakýn unutma. Diyerek sütlü neskafesini yudumlamaya baþlayan Sibel, geçen Cumartesi günü gittiði, Üsküdar’da ki iþini hallettikten sonra annesine söz verdiði gibi onlara uðramýþ, beraber yedikleri akþam yemeðinden sonra annesiyle mutfakta ortalýðý toparlarken, annesinden kardeþinin on gün önce görmüþ olduðu kazaðý almak istediðini öðrenmiþti.

--- Unutmuyorum. Hiçbir zaman da unutmayacaðým. Þimdi esas konuya gelelim. Anneme ve babama ne hediye alacaðýz.

--- Evet, annemize ve babamýza ortak kullanacaklarý bir þey alalým, örneðin...

--- Ne demek o?

--- Battaniye olabilir mi?

--- Battaniye mi?

--- Evet ama… Hayrola neden þaþýrdýn?

--- Yok, yok þaþýrmadým. Bir an hiç aklýmda olmayan bir þey söyledin. Belki de biraz þaþýrdýysam ondandýr.

--- Bak kardeþim, bu zamana kadar her defasýnda biz onlara ayrý, ayrý hediyeler almadýk mý?

--- Aldýk, peki almakla hata mý ettik?

--- Aslýnda pek hata etmedik ama sanki onlara ayrý þekilde hediyeler aldýðýmýzda, onlarýn bütünlüðünü bozar gibi olduk, diye düþündüm de.

--- Onlar bir elmanýn iki yarýsý deðiller miydi?

--- Bizim için evet, sonsuza kadar da öyle olacaklar bu nedenle de; Onlarýn bir elma olmasýný istemekten ne zarar gelir ki?

--- Aslýnda haklýsýn. Bu seferde bir elma olduklarýný hatýrlatmýþ oluruz.

--- Tamam, o zaman. Sorun kaldý mý?

--- Hayýr. Öyleyse bir an önce neskafelerimizi bitirelim de, o battaniyeyi görmüþ olduðun yere gidelim. Peki, nasýl hediye paketi yaptýracaðýz o kocaman battaniyeyi?

--- Akýllým, onu bende düþündüm. Geçenlerde yemeðe geldiðim de annemle babam, yemek masasýnda konuþurlarken; Yarýn öðleye doðru halamlara gideceklerini duymadýn mý? Halama gittiklerinde, orada fazla kalmayýp, gripten yataða düþen halamý ziyaret ederek, geri döneceklerini söylemiþlerdi.

--- Evet, konuþtular ve bende duydum. O zaman söyle bakalým ablacýðým, bu battaniye, bu akþam bizim eve nasýl girecek. Neticede burada alýþ veriþimiz bitince bize gideceðiz.

--- Caným benim, onu da hallettim. Senle telefonda konuþmadan önce bunlarý düþünerek, annemi aradým. Bu gece iþimin çýktýðýný ve gelemeyeceðimi söyledim. O yüzden yarýn onlar, halamý ziyarete gideceklerinde zaten, ben de karþýda olacaðým. Sen de evde olacaksýn ve beni hemen telefonla arayacaksýn. Ben de onlar evde yokken, battaniyeyi getireceðim. Battaniyeyi getirdikten sonra da annemizin göremeyeceði þekilde, yatak odalarýnda bulunan dolabýn üstüne koyacaðýz. Gece saat on ikiyi gösterdiðinde de, ýþýklarý kapatýp seninle birlikte onlarý salonda yan yana býrakacaðýz. Biliyorsun her sene o saatte ayný koltukta yan yana olurlar, yatak odasýna gidip battaniyeyi sakladýðýmýz yerden çýkarýp, battaniyenin bir ucundan sen bir ucundan ben tutarak, onlarýn arkasýndan yavaþça, omuzlarýna örteceðiz. Planý beðendin mi?

--- Ya sen var ya. Ne diyeyim. Süpersin. Tamam.

--- Tamam, tamam çok güzel düþünmüþsün, haydi hesabý isteyelim de kalkalým.

--- Kalkalým. Dedikten sonra, masalarýndaki boþ fincanlarý almaya gelen garsondan, hesaplarýný isteyip ödemeyi de yaptýktan sonra, pastaneden dýþarýya çýktýlar.

Ýstiklal caddesinde yürümekte olan kalabalýða karýþarak, battaniyeyi alacaklarý maðazanýn bulunduðu Tünel yönüne doðru yönelip, yürümeye baþladýlar. Yýlbaþý nedeniyle, Ýstiklal Caddesi boydan boya ýþýklarla süslenerek ýþýl, ýþýl hale getirilmiþti. Maðazalarýn vitrinlerinin ýþýklarý da, bu þenliðe eþlik etmekten geri kalmýyordu. Noel babanýn çanýndan çýkan sese, senede bir kere deðil kýskanýrcasýna 365 gün, çýkardýðý sayýsýzca çan sesiyle karþýlýk veren, tramvaydan bir kez daha gelen çan sesi de yürüyen insanlarýn gürültüsüyle birlikte, bazý iþ yerlerinden, Ýstiklal caddesine yayýlan müzik seslerine de eþlik ediyordu.

Yýlbaþý çekiliþi için Milli Piyango bileti satan bayilerin ve seyyar satýcýlarýn önlerinde biriken kalabalýklardaki insanlarýn bir bölümü ise, senede bir kere ayaklarýna kadar gelmiþ olabilecek þansý, kucaklayan kiþi olabilmek adýna, Milli piyango bileti almak için çaba gösteriyorlardý. Battaniyeyi alacaklarý maðazadan içeri giren Sibel ile kardeþi, yanlarýna yaklaþan maðaza görevlisine, almaya karar verdikleri battaniyeyi, hemen göstererek, maðaza görevlisinin, iþ yoðunluðu nedeniyle baþýnýn sýkýþýk olduðu bu anda, ona en büyük yardýmý yapmýþ olduklarýný da biliyorlardý. Aldýklarý battaniyenin, içinde bulunduðu, büyük poþeti elinde tutan kardeþi ile girdikleri maðazadan dýþarý çýkan Sibel, yarýn akþam, anne ve babasýna yapacaklarý sürprizle, onlarý çok mutlu edeceklerinden adý gibi emin olduðunu aklýndan geçirerek, Taksim Meydanýna doðru ilerlemeye baþladýlar.

Taksim Meydanýna geldiklerinde Sibel, kardeþinin taþýmýþ olduðu battaniye poþetini elinden alarak, onu yanaklarýndan öptükten sonra:

--- Sen buradan doðruca otobüsüne binip, eve gideceksin ve eve vardýðýnda da, beni evde ki, sabit telefonla arayacaksýn, tamam mý?

--- Tamam, abla sen merak etme. Ben eve gittiðimde seni ararým. Diyerek elinde, ablasýnýn aldýðý kazaðýn içinde bulunduðu poþetle duran Tuna, ablasýnýn öpücüklerine karþýlýk verip, sarýldýktan sonra otobüs duraðýna ilerlemeye baþladý. Kardeþinin otobüs duraklarýnýn olduðu yöne gitmesini seyreden Sibel, evine gitmek üzere, iþ yerinin bulunduðu Gümüþ suyu caddesindeki, Beþiktaþ’a gitmek için, her gün bindiði dolmuþlarýn, duraðýna doðru yürümeye baþladý.

Taksim meydanýnýn bitimindeki Atatürk Kültür Merkezi’ni gören Sibel, bu heybetli yapýsýyla sanat ve müzik kültürüne karþý olan insanlara, sanatýn ve müzik kültürünün; Dünya üzerinde saðlanabilecek barýþýn, tek anahtarý olduðunu, tüm insanlara, yýllardýr anlatmak istercesine haykýrarak durduðunu, aklýndan geçirdi. Lise yýllarýnda arkadaþýyla, burada düzenlenmekte olan Yeni Yýl konserlerine geldiði zamanlarý anýmsadý. Bu yýl da, yeniden gidebileceðini düþünerek, Atatürk Kültür Merkezi’ne varmadan sol da bulunan, caddeye yöneldi. Dolmuþ duraðýnýn olduðu yere geldiðinde, kapýsý açýk olan dolmuþun, arka koltuðun bulunduðu, cam kenarýna oturdu. Dolmuþ þoförünün beklediði son müþteri kendisi olduðu için, direksiyonun baþýnda bulunan dolmuþ þoförü, dolmuþu çalýþtýrarak, Beþiktaþ’a doðru yol almaya baþladý.



III



Oturduðu yerden seyrettiði ve yýlbaþý aðacý olarak üzeri süslerle donatýlmýþ, yanýp sönen çeþitli renklerdeki küçük ampullerle ýþýklandýrýlmýþ, suni çam aðacýnýn, evine farklý bir heyecan kattýðýný hissediyordu. Kýzý Aylin’e ve eþi Hakan’a almýþ olduðu yeni yýl hediyeleri de, yýlbaþý aðacýnýn altýnda duruyordu. Bu zamana kadar yýlbaþý gecesini dýþarýda kutlamayý alýþkanlýk haline getirmiþlerdi. Ancak bu yýl, yýlbaþý gecesinde dýþarýya çýkmamaya ve kimseyi de evlerine davet etmeme, kararý almýþlardý. Yýlbaþý gecesi için yapacaðý yemekler konusunda, gerekli olan hazýrlýklarýný iki gün önce yaptýðý alýþ veriþle tamamlamýþtý.

Yarýn iþ yerine gitmeyecek ve akþam yiyecekleri yemekleri, Aylin’in de yardým etmesiyle birlikte hazýrlayacaktý. Yýllar ilerledikçe geride kalmýþ olan yýlbaþý gecelerini, çok arar hale geldiðinin farkýndaydý. Milenyum olarak adlandýrýlan 2000 yýlý dâhil, her Ocak ayýnýn ikinci haftasýnda ki Pazar günleri, hayatýndaki çok özel anlamý olan bir gün olarak, yer almaya baþlamýþtý. 2006 yýlýnda da çok özel olan o günde, giyecek olduðu en þýk elbisesini de ayarlamýþtý. O günün yaklaþmakta olmasý da yeni yýlý karþýlarken daha çok heyecanlanmasýna neden oluyordu.

Heyecanýný azaltabilmek için de, çeþitli yollarý aramaya baþlarken, bir yandan da o günün, bir an önce gelmesi için de, sabýrsýzlandýðýný aklýndan geçirirken, aniden, mutfaktan elindeki yemek tabaðýnda bulunan makarna ile çýkýp, üzerine pembe eþofmanlarýný giymiþ, uzun siyah saçlarýný ensesinde toplamýþ olan Aylin’in, yanýna gelip oturmasý ile birlikte kendine geldi.

--- Kelebeðim! Televizyonu açmadan oturmuþsun, canýn sýkýlmýyor deðil mi?

--- Hayýr, tatlým hem biliyorsun ki, ben televizyon seyretmekten hoþlanmýyorum. Dedikten sonra kýzýnýn, kelebeði olmasýnýn ne anlama geldiðini de ve özellikle de, yeni yýla girecek olduklarý bu günlerde, neden bu þekilde seslendiðini, çok iyi biliyordu.

--- Biliyorum bilmesine de, bir an canýnýn sýkýlýyor olmasýndan endiþe ettim. Bu yüzden sorayým dedim. Diyerek, yemeye devam ettiði makarnasýyla yeniden, haþýr, neþir olmaya devam etti.

--- Tatlýmsýn, canýmsýn sen benim.

--- Sende benim kelebeðimsin.

--- Biliyorum.

--- Defalarca anlattýn ama yine de dinlemek istiyorum. Beni dünyaya getirdiðin gün, neler hissettin? Diyen kýzýnýn, bu sorusuna aslýnda defalarca yanýt vermiþ olduðu halde, bir kere daha yanýt vermekten býkmayacaðýný biliyordu.

Yediði makarnasýný bitirip, elindeki boþ tabaðý, önlerinde duran sehpanýn üzerine koyduktan sonra, diðer elinde tuttuðu peçeteyle aðzýný silmiþ olan kýzýnýn, baþýný göðsüne dayamasýyla birlikte, ona sarýlarak derin bir iç çekerken:

--- Neler hissettiðim, güzel bir soru ve hiçte, yabancý gelmedi. Diyerek, sözlerine ara verdikten sonra, kýzýnýn kýkýrdamasýna karþýlýk gülümsemeyle, saçlarýný okþamaya baþladý.

--- 1991 yýlýnýn Mayýs ayýnýn 20’sinde, dünyaya geldiðin gün, göbek baðýný kesip, seni temizledikten sonra kucaðýma verdikleri anda, gözlerin kapalýydý. Hemen gözlerini açmaný çok istedim. Ama benim kýzýmýn o an, benim gibi inatçý olacaðý da aklýma gelmemiþti. Gözlerini açmaný istiyordum. Bunun nedeni de; Gözlerinin rengini merak etmemden deðil de, o an açýk olan gözlerinle bana bakýyor olmaný istememdi. Her ne kadar beni tanýmayacaðýný biliyor olsam da, o an bunun olmasýný çok istemiþtim.

--- Neden?

--- Çünkü o ana kadar, hayata baktýðým gözler dýþýnda, benim kanýmdan ve canýmdan olan bir çift gözle ilk kez bakýþma þansýný yakalayacaktým. Ayný zamanda da, hayata baþka gözlerle bakma þansýný da, senin sayende yakalamýþ olacaktým. Sen inadý bir yana býrakýp, gözlerini açtýðýn anda, benim için, o ana kadar yaþamýþ olduðum hayat, o andan sonra daha çok deðer kazanmaya baþlamýþtý. Bunu da anlamama, sen neden oldun. Senin þu yaþýndaki hayat, bana göre; Anahtarý bir tek bende olduðunu zannederek, açmýþ olduðum içi boþ sandýk iken, sen doðduktan sonra, anahtarý denize atýlmýþ ve kilitli olmayan açýk ve içi dolu bir sandýk oldu. Doðduðun o günden sonra da, ben o sandýðýn içinde bulunan sevgiden, þefkatten ve güvenden yapýlmýþ olan elbiseleri sana býkmadan, usanmadan her gün, giydirmeye baþlamýþ ve halende giydirmeye devam ediyorum. En büyük korkum da, bir gün sana o elbiselerden bir tanesini giydirmeyi unutacak olmamdýr. Bunu da bilmeni isterim tatlým.

--- Kelebeðim!

--- Efendim.

--- Seni çok seviyorum.

--- Ben de seni çok seviyorum. Bu arada unutmadan, þunu da bilmeni istiyorum.

--- Neyi bilmemi istiyorsun? Söyle kelebeðim.

--- Bir gün, o korktuðum baþýma gelirse, bil ki o elbiseler sadece sana aittir. Baþka kimsenin üzerine olmayacak elbiselerdir.

--- Tamam, O zaman, sende þunu bil ki!

--- Neyi?

--- O korkmuþ olduðun günü yaþarsan, ben sana kýzmayacaðým.

--- Sahi mi?

--- Tabi ki sahi kelebeðim. Çünkü o elbiseleri bu zamana kadar giymiþsem ve o güne kadar giyeceksem de, o elbiselerin bir kere giyildikten sonra da, kenara atýlamayan elbiselerden olduðunu biliyorum. Onun için de hayatýmýn en güzel yerinde saklayýp duruyorum. Dedikten sonrada annesinin kollarý arasýndan, oturduðu yerde doðrulup, yanaklarýndan öpmeye baþladý.

--- Kelebeðim, benim uykum gelmeye baþladý. Babamýn geç geleceðini söylemiþtin. Babam geldiðinde onu yanaklarýndan benim için öpmeyi unutma.

--- Tamam, tatlým unutmam. Haydi, sana iyi geceler, tatlý rüyalar. Ýyice dinlen, yarýn güzel ama yorucu bir gün olacak.

--- Sende babam gelir gelmez yat kelebeðim. Çünkü yarýn yorucu olacaðýný söylediðin günü, benimle paylaþacak olan da sensin.

--- Tamam tatlým. Baban gelince bende yatarým. Daha fazla geç kalmam, merak etme. Diyerek, sehpanýn üzerine koyduðu ve içinde kullandýðý çatal bulunan, boþ yemek tabaðýný eline alarak, yanýndan kalkýp, önce mutfaða sonra da yataðýna gidecek olan kýzýnýn ardýndan sevgi dolu gözlerle baktý.

Dýþarýda esmekte olan rüzgârýn, yüksek binalarýn dýþ cephelerini yalayarak, binalarýn aralarýndan geçerken, çýkardýðý ýslýk sesleri ile daha çok etkileyici olduðunu fark etti. Oturduðu yerden kalkarak, pencerenin yanýna gelerek, gökyüzüne baktýðýnda rüzgârýn ýslýðýný takip eden bulutlarýn arasýndan ay ve yýldýzlarý görmeye baþladýðýnda yýlýn son gününü, gün ýþýðý altýnda geçireceklerini de anlamýþ oldu.


[1] Aragonesa: Aragon bölgesinden kaynaklanan 3 zamanlý ve hýzlýca bir Ýspanyol halk dansý.

[2] Politos: Portekizin Duro bölgesinde 10. yüz yýldan beri gayda ve davul eþlikli oynanan sopa dansý.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn karakterler üzerine kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Þans ve Dans (Sekizinci Bölüm)
Þans ve Dans (Onbirinci Bölüm)
Þans ve Dans (Ýkinci Bölüm)
Þans ve Dans (Dokuzuncu Bölüm)
Þans ve Dans
Þans ve Dans (Üçüncü Bölüm)
Þans ve Dans (Yedinci Bölüm)
Þans ve Dans (Onuncu Bölüm)
Þans ve Dans (Beþinci Bölüm)
Þans ve Dans (Dördüncü Bölüm)

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Umudun Adý Var. [Öykü]
Yaþam Parký [Öykü]
Dikmek [Deneme]
Telaþe Memurluðu Sýnavý [Deneme]
Yaþým Tuttu. [Deneme]
Takýlmak… [Deneme]
Boyumun Ölçüsünü Aldým. [Deneme]
Yazdým. [Deneme]
Oyunbozanýz. [Deneme]
Bir Sen Kaldýn. [Deneme]


Oðuz Tepe kimdir?

. . . . .


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Oðuz Tepe, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.