Her devrim yokolup gidiyor ve peþinden yalnýzca yeni bir bürokrasinin artýklarýný býrakýyor. -Kafka |
|
||||||||||
|
Benim mi? Bir kadýnýn sýcaklýðýný hissetmeyeli bir buçuk sene, iþsiz yaþamaya baþlayalý tam bir sene, evdeki kýymetli þeyleri satmaya baþlayalý dört ay oldu. Deðerli eþyalarýn tamamý biteli iki ay geçti ve üç gündür sokaktayým. Okuyup bitirdikten sonra ekmek almak için satacaðým bu kitabýmýn bitmesine ise yüz elli sayfa var. Yani sabah olmadan bu kitabý, sýrf þehir dekorasyonu olsun diye ýþýk yayan bu lambanýn altýnda bitirmem gerekiyor. Sokakta yaþamanýn en zor kýsmý, gece uyuyamamak, ben de bütün gece kitap okuyor, gündüzleri uyuyorum. Henüz daha kýyafetlerim eskiyip çok kirlenmediði için polisler oradan buradan kovmuyor, en fazla, “Hemþehrim burasý otel odasý mý?” diye soruyorlar. Bense hayal gücümün derinliðine güvenip çok net bir cevap veriyorum, “Öðlen ayran içtim de, güneþi de görünce içim geçmiþ. Sað olun memur bey…” Diðerleri gibi beni hýrpalamýyorlar da, ancak permatik alamayalý da çok uzun olduðu zaman beni de diðer sokaktakiler gibi biraz darp etmeye baþlayacaklardýr. Yalnýzým dedimse de o kadar deðil, tüm gün dýþarýdaysanýz hep yeni arkadaþlar edinirsiniz. Geçen gece Haþim ile tanýþtýk. Ankara sokaklarýnda, onu muhakkak görmüþsünüzdür. Çok yaklaþmamýþtýr size. Çünkü sizin gibi evi, ailesi olanlardan korkuyor. Beni görünce bile biraz þaþýrdý. Pazar veya Pazartesi akþamýydý, yine bu sokak lambasýnýn aydýnlattýðý, parkýn sote köþesinde oturmuþ, sanki kendi vicdan muhakemem bitmiþ gibi, Henry Chinaski’nin alkolik cinsel sorunlarýyla uðraþýyordum. Bir gölge hissettim arkadan. Sokakta gece vakti biraz rahata ererseniz arkanýzý kollamanýz gerekir. Ýrkildim. Iþýk çehresini iyiden iyiye gölgelendirecek kadar yakýnlaþýnca ister istemez korktum, ama o hiçbir þey yokmuþ gibi salýna salýna yürüdü ve yanýma oturdu. Yeri eþeledi, az tükenmiþ bir sigara buldu. Kalýn, sivri, kýsýk, çatlak bir tonda “Ateþ” dedi. Sokakta yaþarken en erken öðrenilen kurallardan bir diðeri de þudur; her þey bir zaman iþe yarar, yani birilerinin ceplerinden düþen her nesne kullanýlabilir. Sigara kullanmýyordum ama önceki sabah kenara atýlmýþ bir kibrit kutusu dikkatimi çekmiþti. Kutu ezik büzük olsa da kibrit yanardý. Belki biri sigarayý býrakmýþtý ve atmýþtý. Kutuyu düþürmüþ veya kükürt kokusundan sýkýlýp çakmaðý tercih etmiþ bile olabilirdi. Çýkardým cebimden, “Ateþ” sözünün gereði, gözleri gölgeli adama uzattým. Bir tane çýkardý. Sigarayý yaktý. Sonra kutuyu cebine koydu. Yanan kibriti de aðzýnda oynamaya baþladý. “Adýn ne?” diye sorarken elimi uzattým. Gölgeli suratýnda çok az belli olan gözleriyle hiç kafa yukarý kalkmadan hafifçe elime baktý, konuþmadan tekrar önüne döndü. Sakalýný yarým eldivenli elini göstererek kaþýdý. Sanki “Buralarda yenisin, kibrit bulacaðýna bunlardan bul, önümüz kýþ,” der gibiydi deneyimli sokak adamý. “Haþim,” der gibi bir ses çýkardý. Ýsmi de sesine yakýþýr þekilde haþin çýkmýþtý aðzýndan. “Seninki ne filozof?” diye sordu. Filozof mu? Ýþte ilk lakap da takýlmýþtý. Hoþ geldin yeni arkadaþ. Önce Sokrates geldi aklýma, sonra da henüz sakalsýz olduðum. Yunan heykellerine bakýlýrsa, filozoflar yanýmdaki gibi saçý sakalý karýþmýþ sokak adamlarýndan, askerler ise týraþlý ve güçlü görünümlü insan irilerinden oluþurdu. Bir an ‘Ben miyim filozof sen misin? Þu tipe bak,’ diyecektim, sustum. Çünkü bu sohbet fazla lafý kaldýrmazdý, sessiz ve bol düþünceliydi. Çünkü bir lakýrdý etmek için çok zaman vardý ve cevabým da gecikmiþti, fakat bu ikimiz için de sorun deðildi. “Bana neden filozof dedin?” Ýlk defa görebilmiþtim gözlerini. Çizgiler sertçe çizilmiþ býçak yaralarý gibiydi, ela gözlerindeki yorgunluk hissediliyordu. Gözlerdeki ifade ya aþýrý anlamlýydý ya da tamamen anlamsýz. Bakýþýndaki hayat anlayýþý herkesinkine benzemiyordu ve suskun deðildi asla. Mesela bir mühendis kadar sýradan ya da memur gibi duraðan, dertli deðil, göl kýyýsýnda fýrtýna çýkmýþ gibiydi. Doðal, sýradan ve sürekli gördüðü biriymiþim gibi umursamazca soruma cevap verdi. “E, kitap okuyorsun.” Kafayý yine önündeki Arnavut kaldýrýmý gibi dizilmiþ, küçük kesimli Ankara taþýnýn arasýnda gezerek kýrýntý arayan karýncalara dikti. Ben ise istemsizce gözlerimi kaldýðým yeri unutmamak için arasýna yaprak koyduðum kitaba çevirdim. Bu son kitaptý ve ben daha sonraki günlerde etrafta dolanýp, kapý önüne konmuþ kitaplar bulmam gerekliydi. Bulamazsam son umudum Olgunlar Sokak’tan çalmak olacak. Ben okumayý seven filozof, iyi yetiþtirilmiþ bir sokak adamýyým artýk. Tabi bir de ekmek almak için kitabý bitirip satmam gerekecek. “Hmm” diye gürledi yeni arkadaþým. “Þarap bulalým.” Ben ekmeðe razý olsam da biraz lüks fena olmazdý. Ayaða kalkýp yýrtýk montundaki külleri silkeledi, hiçbir þey söylemeden yürümeye baþladý. Bir süre yavaþ ve sallanarak yürüdükten sonra arkasýný dönüp “Bekle filozof,” dedi. Bekliyim de neden? Þarap istiyor muyum, onu bile bilmiyorum, hatta geleceðinden bile emin deðildim, ama kitap da okumak gelmedi içimden. Zamandan haberim olmadan öylece durup onu bekledim. Her çýkan hýþýrtýda onun geleceðini sanýp kafamý sesin geldiði yöne çevirdim. Sanki hipnotize olmuþ bir alkoliktim ve tek umudum Haþim’di. Biraz bulvara doðru yürüdüm. Bu tarafta þarap bulunacak yer yoktu, öbür tarafa gittim. Orada bir yer var, ama sahibi çoktan dükkaný kapamýþtýr. Zaten bu adama kim þarap satar, bizim dükkana girse önce kovar, ýsrar ederse polis çaðýrýrdým. Güvenlikler pasajýn kapýsýndan girmesine izin vermez. Bir zaman sonra sakallarý kafasýndan büyük gölge yapan, yüzü görünmeyen, ama mantosundaki yýrtýk uzaktan bile belli olan adam, iki elinde birer poþetle yaklaþýyordu. Ýyice yaklaþtýðýnda, yanýma oturmasý için taþtan bankýn kenarýna kaydým. Boþalttýðým yere bir þiþe þarap ve yarým ekmek koydu. Þarabýn plastik mantarý açýlmamýþtý, etiketi yoktu. Ekmek ise taze görünüyordu. “Ekmeði uyurken kafanýn altýna koy; kuþlar, kurtlar musallat olmasýn” dedi. Geldiði yönün tersine devam etti. Giderken önce elindeki þiþeyi kafaya dikti. Sonra mantosundaki tozlarý silkerken sendeledi. Arkasýndan umursamaz bir þekilde bakýp þarabý nasýl açacaðýmý düþünmeye baþladým. Bu garip sokak adamý geri gelebilirdi, ama gelmedi. Kitabým, ekmek, þarap bir de ben yalnýzdýk yine… Ýyi adammýþ, uzaktan yine geliyor iþte, hem de lafýnýn üzerine. Sakalý kafasýndan büyük adam yaklaþýyor yavaþça, fakat orada bir sorun var. Ya sakallarý iki günde beyazlamýþ olmalý ya da bu baþka biri. Yok yok bu Haþim deðil, boyu daha kýsa, daha yaþlýca… Biraz yer vereyim sokak tarafýndan yanýma otursun. “Merhaba ismin ne?” Haþim kadar abartamasam da solgun bir sesle cevap vereyim, malum ses tonum önemli. “Filozof, ya senin ki ne Karl?”
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Gök Taner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |