Bundan on iki sene öncesine gidiyor aklým: 2002 yýlýnýn Kasým ayýnýn sonlarýna doðru soðuk bir Cuma gecesiydi. Dýþarýda bardaktan boþanýrcasýna yaðmur yaðýyor, güçlü, sert bir rüzgar, bahçemizi otoyoldan ayýran tel örgülerin dibinde birbiri ardýnca sýralanan yaþlý, uzun selvilerin tepesini sallýyor, havada hüzünlü, tiz bir ýslýk çalýyordu. Hiç beklenmedik bir anda ansýzýn çakýveren ve öncesinde ortalýðý masmavi bir aydýnlýða boðan þimþeðin gürültüsü, odanýn ortasýndaki kül rengi sobanýn içinde cayýr cayýr yanmakta olan odunlarýn çýtýrtýsýný, baþýmý yasladýðým pencereye çarparak aþaðýya doðru akan iri yaðmur damlalarýnýn týpýrtýsýný ve rüzgarýn uðultusunu bastýrýyordu. Kurþuni, bulanýk bir sise bürünmüþtü her taraf: Öyle ki yolun öte yanýný görebilmek dahi neredeyse olanaksýzdý. Bense yataðýma saatler öncesinden girmiþ olmama raðmen, bir türlü uyuyamamýþ, huzursuzca bir o yana bir bu yana dönüp durmuþ; kimi zaman tam bir ümitsizliðe kapýlarak, o her bir çizgisini ezbere bildiðim, nasýrlý, güçlü, siyah tüylü, esmer elin zili art arda iki kez çalacaðý, baþýmý hafifçe okþayarak yanaklarýmdan bir makas alacaðý aný beklemiþtim kederli bir sabýrsýzlýk içinde. Þimdiyse, dalgýn, düþünceli bakýþlarýmý kepengi indirilmiþ toprak yerine, amcamlarýn çamura bulanmýþ minibüsüne, bahçenin dört bir yanýna geliþigüzelce býrakýlmýþ onca aðacýn, tahta kasalar içinde sýkýþýp kalmýþ çiçeklerin üzerine dikiyor, ara sýra, yanaklarýmdan süzülen bir iki damla gözyaþýný pijamamýn kollarýna silerek bu kez, sokak lambasýnýn loþ ýþýklarý altýnda; yaný baþýmdaki dallanýp budaklanmýþ ýhlamur aðacýnýn yapraklarýnýn üzerinde birer inci tanesi gibi parýldayan yaðmur damlalarýna, oto yoldan hýzla gelip geçen arabalara, gökyüzünde tek tük parlayan yýldýzlara çeviriyorum. Ve tam da bu sýrada kapýnýn zili uzunca bir süre, tam da beklediðim gibi, art arda iki defa çalýnýyor. O ana dek çaprazýmdaki çekyatýn üzerinde, kalýn, yün bir yorganýn altýnda, sessizce uyumaktan olan annem, zilin sesi kesildikten birkaç saniye sonra, dirseklerine tutunarak yattýðý yerde aðýr aðýr doðruldu. Henüz yeni uyanmýþ bir insanýn uyuþukluðu içinde, sanki uzaklarda bir þeyi görmeye çalýþýyormuþ gibi kýstýðý uykulu gözlerini duvarda asýlý yuvarlak, siyah çerçeve içindeki saate çevirdi ve o anda hatýrladýðý bir þeyin etkisiyle canlanarak aniden yerinden fýrladý. Cýlýz bir ýþýkla aydýnlanan geniþ, uzun holü geçerek kapýyý açtý. Tahminimde yanýlmamýþtým: Babamdý gelen. Ancak çocuksu bir iç güdüyle, babamýn o her bir çizgisini ezbere bildiðim, nasýrlý, güçlü, siyah tüylü, esmer elleriyle ‘baþýmý hafifçe okþayacaðý’ ve ‘yanaklarýmdan makas alacaðý’ hayallerimin en azýndan o gece için olanaksýz olduðunu hissettim. Bunun üzerine her ne kadar yorganýmýn altýna sývýþarak uyuyormuþum gibi yapmak istediysem de içimde gittikçe kabaran merakýma engel olamadým; kapýnýn arkasýndan izlemeye koyuldum olanlarý: Babam içeri girer girmez dikkatimi ilk çeken kýpkýrmýzý kesilmiþ yüzüyle, altýnda mosmor torbacýklarýn belirdiði, kan çanaðýna dönmüþ gözleri oldu. Kendinde deðildi besbelli. Olacaklarý önceden biliyormuþ gibi gelmiþti bana annem. Babamý bu durumda görünce en ufak bir þaþkýnlýk belirtisi göstermemiþ olmasýndan varmýþtým bu kanýya… Annemin varlýðýna aldýrýþ etmeden, siyah, deri ceketini el yordamýyla kapýnýn hemen yanýndaki ayakkabýlýða astýktan sonra, sarhoþluðunun da etkisiyle her an düþecekmiþ gibi, çarpýk, düzensiz adýmlarla önümden geçerek odaya girdi: Leþ gibi bir koku yayýlýyordu üzerinden. Bende bu sýrada görülmemek için iyice köþeye çekilmiþ, kollarýmý göðsümde kavuþturmuþ, hüzünlü bir merak içinde ne olacaðýný bekliyor, ara sýra gözlerimi kapýnýn anahtar deliðine dayayarak içeriyi seyretmeye devam ediyordum. Babam bir iki adým ilerledikten sonra sendeledi ve birdenbire, annemin akþamleyin sobanýn üzerinde unuttuðu, dibindeki suyunsa çoktan buharlaþarak uçup gittiði güðümü de devirerek, boylu boyunca yere yýðýlý verdi. Annem bembeyaz bir yüzle, hýzla çýktý odadan ve az sonra elinde banyodan getirdiði geniþ, pembe bir leðen ve içinde suyu iyice sýkýlmýþ ýslak bezlerle geri döndü. Sobanýn güçlü ateþinin aydýnlýðýnda görebildiðim kadarýyla, babam daha fazla dayanamamýþ ve midesindekilerin tümünü halýya boþaltmýþtý. Kadýncaðýz yerlerde sürünerek, çaresizce, tarifsiz bir býkkýnlýk içinde oflayýp puflayarak, iç geçirerek halýyý olabildiðince titizlikle temizledikten sonra babamý omuzlarýndan kavrayýp þöyle bir sarstýysa da, çabalarýnýn boþuna olduðunu anladý bir süre sonra ve onu uyandýrmaya çalýþmaktan vazgeçti: Televizyonun yanýndaki tekli koltukta katlanmýþ bir þekilde duran kýrmýzý çiçek desenli, beyaz yorganý babamýn üzerine, bedeninin her yeri sýký sýkýya kapanana dek örttü ve nihayet yataðýmýn boþ olduðunu fark edince, tuhaf, endiþeli bakýþlarla etrafýna bakýnmaya baþladý. Annemin o yumuþacýk yanaklarýndan iki damla gözyaþýnýn usulca süzüldüðü de kaçmamýþtý gözümden, bana doðru eðilip kolumdan tutarak, pek tatlý, sevecen bir tavýrla saatin çok geç olduðunu, gidip yatmamý söylediði sýrada.