..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevginin ölçüsü ölçüsüz sevmektir. -Spinoza
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Ýnceleme > Anadolu Kültürü > Hakan Yozcu




10 Aralýk 2014
Osmanlýca Türkçesi Üzerine  
Hakan Yozcu
Osmanlýca denilen dil, ki bu, bana göre yanlýþ bir deyimdir, doðrusu Osmanlý Türkçesi olacaktýr, baðýmsýz bir dil deðildir. Yani öyle herkesin sandýðý ayrý veya farklý bir dil deðildir. Arapça ve Farsçanýn yoðun olarak kullanýldýðý Türkçedir. O dönemde Türkçeye verilen addýr. Dediðim gibi, bu dönemi farklý kýlan özellik, o dönemde Arapçadan ve Farsçadan istila biçiminde Türkçeye giren yabancý sözcüklerin olmasýdýr. Bu durum da yanlýþ anlaþýlmaya sebebiyet vermiþ, bu dilin ayrý bir dil, yabancý bir dil gibi algýlanmasýna yol açmýþtýr.


:AGJH:

     Son günlerde Türkiye basýnýnda okullarda “Osmanlýca” adý altýnda bir dersin verilmesi konusu gündeme geldi.
     Osmanlýca hakkýnda bilen de bilmeyen de konuþmaya baþladý. Öyle ki Osmanlýca, adeta ayrý bir dilmiþ gibi, Türkçeden farklý bir þeymiþ gibi konuþulmaya baþlandý.
     Ben de üniversitede Osmanlýca derslerini zevkle alan Türkoloji okumuþ öðrencilerden biriyim. Bu nedenle de Osmanlýca hakkýnda kendi düþüncelerimi ve bilgilerimi burada paylaþmak istedim.
     Her þeyden önce þunu belirtmek isterim ki Osmanlýca kelimesi yanlýþ olarak kullanýlmaktadýr. Doðrusu “Osmanlý Türkçesi”dir.
     Osmanlý Türkçesi, Osmanlý Devleti döneminde ( Bu dönem 13.ve 20. Yüzyýllar arasýný kapsar) kullanýlan Arapça ve Farsça’nýn etkisi altýnda kalmýþ Türk Diline verilen addýr. Alfabe olarak Arap Alfabesi’nin Farsça ve Türkçeye uyarlanmýþ bir biçimi þeklinde kullanýlýr. Yani harfler Arapça sembollüdür, fakat okunuþ itibarýyla tamamen Türkçedir.
     Orta Asya’dan Anadolu’ya yerleþen Türkler, 10 yüzyýldan sonra Araplar ve Farslarla komþu olmuþlar böylece Ýslam dinini yakýndan tanýmýþlardýr. Türk inanýþ ve düþüncesine çok yakýn olduðu için kýsa bir sürede Türkler, Ýslam dinini benimsemiþ ve 11. Yüzyýldan sonra da resmen Ýslam dinini seçmiþlerdir. Dolayýsýyla Arap ve Fars dilinden birçok kelime Türkçeye girmiþ ve Türkçe’den de bu dillere Türkçe kelimeler gitmiþtir. Buna Kültür alýþ veriþi denilir ve komþu ülkeler arasýnda bu tür dillerin alýþveriþi normaldir.
     Zaten Türkçeyi çok iyi kullanan edebiyatçýlarýmýz, þiirde estetiði yakalamak adýna bu dillerden yeni sözcükler alarak þiirlerinde kullanmýþlardýr. Özellikle Aruz ölçüsüne uydurabilmek ve bu ölçü ile birlikte yeni edebiyat türlerini en iyi þekilde kullanabilmek için bu yola baþvurmuþlardýr. Hatta öyle bir an gelmiþ ki, þiirdeki yeni türleri ve Aruz ölçüsünü Araplardan daha iyi kullanýr hale gelmiþler ve onlarla boy ölçüþmeye baþlamýþlardýr.
     Osmanlýca denilen dil, ki bu, bana göre yanlýþ bir deyimdir, doðrusu Osmanlý Türkçesi olacaktýr, baðýmsýz bir dil deðildir. Yani öyle herkesin sandýðý ayrý veya farklý bir dil deðildir. Arapça ve Farsçanýn yoðun olarak kullanýldýðý Türkçedir. O dönemde Türkçeye verilen addýr. Dediðim gibi, bu dönemi farklý kýlan özellik, o dönemde Arapçadan ve Farsçadan istila biçiminde Türkçeye giren yabancý sözcüklerin olmasýdýr. Bu durum da yanlýþ anlaþýlmaya sebebiyet vermiþ, bu dilin ayrý bir dil, yabancý bir dil gibi algýlanmasýna yol açmýþtýr. Bu yanlýþtýr… Klâsik bir edebiyat oluþturma ve sanat yapma anlayýþýyla Türk yazý dili âdeta Arapça, Farsça ve Türkçe kelimelerden oluþan üçüz bir dil hâline getirilmiþtir. Konuþma diliyle yazý dili arasýndaki farklar her geçen gün artarken bir tarafta konuþulan fakat yazýlmayan bir dil; diðer tarafta yazýlan fakat konuþulmayan bir dil ortaya çýkmýþtýr.
     Bu dönemde, edebiyat ve sanat dili olarak bu dil kullanýldý. Yüksek zümre, yani okumuþ kesim bu dili tercih etti. Oysa bununla birlikte paralel olarak giden bir de Halk dili vardý. Halk, sade, anlaþýlýr olan Öz Türkçeyi konuþmaya devam etti. Böylece bu dönemde halk arasýnda iki zümre meydana geldi.
     Halka, halkýn diliyle seslenen Halk þairlerinin yaný sýra, kendilerini olduðundan önemli göstermeye çalýþan ve sadece sanat yapma endiþesiyle hareket eden ve söyledikleri normal halk tarafýndan anlaþýlmayan bir zümre ortaya çýktý. Ýþte bu kesimin kullandýðý bu dile zamanla Osmanlýca adý verildi. (Tabii ýsrarla bunun Osmanlý Türkçesi olduðunu vurgulamak istiyorum…)
     Dilde ortaya çýkan bu kargaþa uzun yýllar devam etti. 17. yüzyýlda mahallileþme hareketiyle çözülmeye gidilmiþse dil aðýr bir dil olmaktan kendini kurtaramadý. Bu durum Türkiye Türkçesi dediðimiz Cumhuriyet Dönemi’ne kadar devam etti.
     Þimdi bugün çýkýp “Bu dil, bizim deðil” diyenler var. Bu da tamamen yanlýþ bir düþüncedir. Çünkü bu dil de tamamen bizimdir ve Türkçedir. Kendi kültürümüzdür.
     Arapçadan ve Farsçadan dilimize birçok kelime girmiþtir. Ama bu kelimeler olduðu gibi ayný kalmamýþtýr. Türkçenin yapýsýna, hançeresine uyum saðlayarak zamanla deðiþmiþ ve Türkçeleþmiþtir. Örnek verecek olursak “Köþe” kelimesini ele alalým. Bu gün kime sorsanýz köþenin anlamýný bilir. Ve bu sözcüðün Türkçe olduðunu söyler. Oysa gerçekte köþe sözcüðü Türkçe kökenli deðildir. Farsça’dan dilimize girmiþ bir sözcüktür. Farsça’da bulunan ve ayný anlama gelen “Guþe” sözcüðü zamanla Türk yapýsýna bürünmüþ ve köþe olarak Türkçeleþmiþtir. Þimdi biz, bu sözcüðü Türkçe deðil diyerek dilimizden atabilir miyiz? Buna benzer örnekleri daha da çoðaltabiliriz.
     900 yýl “Osmanlý Türkçesi”ni kullanmýþýz. Þimdi bu dile “Bizim deðil” demek haksýzlýk olmaz mý? Osmanlýca denilen dil, 900 yüzyýl bizim konuþtuðumuz dilimiz olmuþ. Gelenek ve göreneklerimiz bu dille anlatýlmýþ… Duygu ve düþüncelerimiz, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz, aþklarýmýz bu dille anlatýlmýþ… Þimdi bu dile bizim deðil demek ne kadar doðru olacaktýr?
     Kendi kültürümüze sahip çýkmamýz gerek diye düþünüyorum. Çünkü bu dil de bizim kültürümüzdür. Ama buradan da þu an kullandýðýmýz Latin Harflerine karþý olduðum düþüncesi çýkarýlmasýn…Latin alfabesi de bizimdir. Ve Halk olarak onu benimsemiþiz…
     Türkler, tarihte birkaç ayrý alfabe kullanmýþtýr. Bilinen ilk Alfabe, Türk yaþam biçiminden esinlenerek yaratýlan “Göktürk Alfabesi”dir. Bu alfabe incelendiðinde, tamamen Türk yaþam tarzýndan ilham alýnarak ortaya çýkarýlmýþ bir alfabe olduðunu söyleyebiliriz.
     Süngüyü andýran, dikey, ince uzun olan bir sembol “S” harfi olarak kullanýlmýþtýr. Yine yay biçiminde olan bir iþaret “Y” harfi olarak kullanýlýrken, oka benzeyen bir sembol de “k” harfi olarak kullanýlmýþtýr. Alfabe incelendiðinde buna benzer örnekleri çoðaltabilirsiniz…
     Türklerin tarihte kullandýðý ikinci alfabede Uygur Türlerinin bulduðu “Uygur Alfabe”si olmuþtur. Saðdan sola bitiþik yazýlan bu alfabede büyük bir yazma kolaylýðý bulunurken, okumada da o kadar zorluk çekiliyordu.
     Ve Türklerin Ýslamla tanýþmasýndan sonra Arap alfabesi kullanýlmaya baþlandý. Belki de tarihte süre olarak en çok kullanýlan alfabe bu oldu. 900 yüzyýl az bir süre olmasa gerek. Burada üzerinde durulmasý gereken nokta þudur: Sadece kullanýlan sembol, Arap harfiydi. Kullanýlan dil Türkçeydi. Tabii yukarýda belirttiðimiz gibi Arapça ve Farsça’dan birçok sözcüðün girdiði bir Türkçe…
     Peki, bu alfabe kolay mýydý? Hayýr… Kýsmen okumada zorluklar çekiliyordu. Kýsa ünlüler yazýda gösterilmediði için bazen yanlýþ okumalara da sebebiyet veriyordu.
     Cumhuriyet Döneminden sonra da Latin Harflerine geçildi. Türk hançeresine ve dil yapýsýna belki de en uygun alfabe buydu. Olduðu gibi yazýlmasý, harflerin ayrý olmasý ve okunmasý, her sesin gösterilmesi okumada ve yazmada büyük bir kolaylýk saðlýyordu. Ve artýk bu alfabe benimsendi belleklere yerleþti.
     Burada da þu noktaya deðinmek istiyorum: Latin Harflerine geçilmesinden sonra, Arap harfleri tamamen terk edilmiþ ve adeta geçmiþimiz bir gecede silinmiþtir. Geçmiþimiz bir anda unutulmuþtur. Oysa 900 yýl süre içerisinde birçok âlimlerimiz, bilginlerimiz, sanatçýlarýmýz binlerce, yüz binlerce eserler vermiþlerdir. Bu eserler bu gün unutulup gitmiþ, ya tozlu raflarda kalmýþ ya da kaybolup gitmiþtir. O kadar bilgi, belge ve kaynaklar yok olmuþtur. Bunu önlemek için günümüzde edebiyat Fakültelerine Osmanlýca adý altýnda dersler konulmuþtur. Türkoloji öðrencilerine bu alfabe öðretilerek geçmiþleriyle yeniden tanýþmalarýna vesile olunmuþtur. Buradan mezun olan öðrenciler, bitirme tezlerinde çoðunlukla eski eserleri günümüz Türkçesine çevirmiþler ve yeni neslin geçmiþiyle yüzleþmelerine neden olmuþlardýr. Peki, bu yeterli midir? Hayýr… Çünkü o kadar çok eski eser var ki bunlarý günümüz Türkçesine çevirmek yeterli olunmamaktadýr…
     Bu nedenle, Akademik olarak Osmanlý Türkçesinin öðrenilmesinde ben bir sakýnca görmüyorum. Bu ne gericiliktir, ne de eskiye bir dönüþtür. Bu, tamamen ilimin ýþýðý altýnda yapýlacak olan bilimsel bir çalýþmadýr. Zira insanýn geçmiþini bilmesi en doðal hakkýdýr. Bunu da o insandan esirgemek kimsenin elinde deðildir…
     Okullarda Osmanlýca adý altýnda bir ders konulmasý konusu nedense hep olumsuz düþünülüyor. Bunun olumsuz düþünülmesi bana göre olumsuz bir düþünce. Zaten iþin aslýnda gönüllülük vardýr. Zorlama ile kimseye bir þey öðretemezsiniz. Madem okullara böyle bir uygulama getirilmek isteniyor, o zaman seçmeli olarak getirilmeli diye düþünüyorum. Ýþte o zaman, isteyen, bu iþi seven ve gerçekten öðrenmek isteyen kiþiler bu dersleri alacaktýr. Kim bilir iþin vahametini anlayan öðrencilerimiz kendiliklerinden öðrenmek için bu derslere koþarlar…
Yazýma bir edebiyat öðretmeni olan, üniversiteden okul arkadaþým olan Sayýn Kadriye Müftüoðlu’nun sosyal medyada kendi hesabýnda paylaþtýðý düþünceleriyle son vermek istiyorum:
“Osmanlýca zorunlu ders olmalý mý, bir edebiyat öðretmeni olarak ve Osmanlýca okuyabilen biri olarak hayýr; fakat seçmeli ders olarak öðrencinin dil hazinesini geliþtireceði inancýndayým. Zira, Arapça zengin bir dil, her açýdan türetilebilen, birtakým kavramlarýn karþýlýðýnýn zengin terkiple ifade edilebildiði güzel bir dil. Bunun siyasete malzeme edilmesi de doðru deðil. Bunca bilgisayar diliyle nerdeyse yazmayý bile unutma tehlikesiyle karþý karþýya kalan bir nesil için öðrenilmesinin ne sakýncasý olabilir? Mevlana'nýn Mesnevisi Farsça deðil de Türkçe yazýlsaydý bu kadar bilinir miydi? Bu da ayrýca bir tartýþma konusudur. Ýstanbul'da bütün mekanlarýn isimleri Ýngilizce yazýldýðý halde dil kirliliði açýsýndan tehlikeyi görmeyen sevgili halkýmýn kendi kültürüne ýsrarla bu kadar yabancý kalmak istemesini anlayamýyorum. Tarih ve edebiyat yoksa milletler güdülmeye mahkumdur.”



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn anadolu kültürü kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kayacý Vadisi (Doktorun Yeri)
Erzincan Yöresi Alevileri
Ata - Dede Yurdunda
trabzon Buluþmasý
Aþýk Veysel ve Nesimi’yi Anma Toplantýsý
Marka Þehir Kadirli
Mart Dokuzu ve Nevruz

Yazarýn Ýnceleme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
"Gün Olur Asra Bedel" Üzerine Bir Ýnceleme
Yozcularýn Kökeni ve Çangaza Köyü
Bir Þiir Emekçisi: Ýhsan Tevfik Kýrca
yaþar Kemal’in Ölüm Yýldönümü Münasebetiyle
Çeþitli Yönleriyle Prof. Dr. Erhan Arýklý
Öykü Tiyatro ve Sanat Üzerine
"48 Saat" Üzerine
Çakýrcalý Efe Üzerine
Benim Gözümden "Tutunamayanlar"
Âþýk Osman Akçay Ýle Tanýþtýk

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.