..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi dünyadaki yaþam ýrmaðýdýr. -Henry Ward Beecher
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yapýtlar > leyla karaca




4 Mayýs 2014
Duymak, Düþünmek ve Yanmak Üzerine Bir Kitap: Göðsündeki Gökyüzü  
leyla karaca
Deðerli Þair-Yazar Dostum Hatice Eðilmez Kaya'ya teþekkürlerimle.


:BJGB:
Mesut Ýnsanlar Fotoðrafhanesi’nde Ziya Osman Saba bir fotoðrafçýya gider, ondan kendisinin fotoðrafýný çekmesini ister. Yalnýz, kederli ve içli þair, “Dünyada her insan az çok bir felakete uðramýþ olabilir. Bunun için büsbütün kötümser olunur mu? Felaketler yerine saadetleri, ölmüþler yerine doðacaklarý, geçmiþler yerine gelecekleri düþünmeliyim.” diye geçirse de içinden, bir türlü objektife tebessüm edemez. Bunun üzerine fotoðrafçý siyah örtüsünü baþýndan atarak doðrulur, ümitsiz bir tavýrla: “Beyim mazur görün, sizin fotoðrafýnýzý çekemeyeceðim,” der. Leyla Karaca’nýn Göðsündeki Gökyüzü romaný da bu düþündürücü tabloya benzeyen bir giriþle söze baþlamýþ. “Kalp gülmezse yüz nasýl gülsün?” diyen yazar çoðumuzun halini tasvire niyet etmiþ.

Leyla Karaca her þeyden önce bir þair. Bu nedenle Göðsündeki Gökyüzü’nde birçok þiirsel ifade var. Eser baþtanbaþa bir imgeler geçidi, satýrlara dönüþmüþ dizeler þenliði niteliðinde. Bu türden söyleyiþlere birkaç örnek bulmak isterseniz hiç mi hiç zorlanmazsýnýz. “Can aslýnda sývýdýr, soðuyunca katýlaþýr, týpký kalp gibi”, “Neyi sustuysan iþittim”, “Hayatta kavuþmalar ve ayrýlýklar yan yanadýr.” “Bu seyir, bu her þeyin divane, mestane akýþý aþka. Kendi etrafýnda dönüp duruþu her þeyin.”

Göðsündeki Gökyüzü’nün tematik yapýsýnda Dilruba’nýn Tuðrul’a duyduðu aþk oldukça geniþ bir yer tutmakta. Leyla Karaca, “Hayatýn ilk adýmlarý gibidir aþk. Kim yürümeyi öðrenirken düþmemiþ ki…” diyerek eser boyunca Dilruba’yý çetin aþk yolunda halden hale, sýkýntýdan sýkýntýya atar. Ona göre âþýðýn intizara hakký yoktur. Gerçekten de aþk her ne kadar kâinatýn varlýk nedeni, cümle derdi sona erdiren kuvvet olsa da kendisi baþlý baþýna ýstýrap ve dert kaynaðýdýr. Bakmayýn þairlerin aþk derdinden þikâyetçi olmamalarýna tahrip edici yönü sayýlamayacak kadar çoktur onun. Leyla Karaca eserde aþka iliþkin þunlarý söylüyor: “Aþk, maddeyi eriten kezzap gibi bir zehirdi! Yakarak geçtiði görüntüleri nasýl da bozuyor, ‘hayatýn aslý budur, görünen bundan ibarettir iþte!’ dercesine çirkinleþtiriyor, yerle bir ediyordu. O çirkin deri, acýyla, kavlayarak sýyrýlýnca ortaya eþsiz ve sonsuz kayýtlar çýkýyor, tüm frekanslarýn, algýlarýn asýllarý ve gizleri bir bir ele geçiyordu. Yanmak en çok da bunun için gerekliydi. Kirlerin gitmesi için. Yandýkça fazlalýklar budanýyor, ateþin yalýmlarý insanýn ciðerlerine hava gibi sokuluyor ona yeni bir hayat için yeni bir can bahþediyordu.”

Kiþi sevdiðiyle birliktedir, bilirsiniz. Ýçimizden bir ses bazen özlemden, ayrýlýktan dem vurarak sevgili ile aramýza mesafe vehmi eker. Onun ektiði her vehim bizde hüzün olarak, sitem olarak yeþerir. Ayrýlýk teraneleri etkileyici gibi gözükse de aldatýcý ve öteleyicidir. Bizim bu sese kulak verme oranýmýzdýr gerçekte ayrýlýðýn ta kendisi. Leyla Karaca Göðsümüzdeki Gökyüzü’nde Keþþaf’ýn dilinden Dilruba’ya “Aþk, bazen insanýn gönül aynasýna ayrýlýk kýlýðýnda gelir, Ruhu Derbeder’in iþidir bu oysa onu yakýnda tanýyacaksýn. Bizim yanýmýzda ayrýlýk yoktur.” diyor. Bu sözleri çok da isabetli…

Aklýyla deðil kalbiyle yazan bir yazarla karþý karþýyayýz Göðsündeki Gökyüzü’nde. Aþktan söz eden bir sanatçýnýn akla deðil kalbe dayanmasý gerekir elbette. Yaralarýn en acýtýcýlarýndan biri olarak deðerlendirebileceðimiz aþk, aklýn izah edebileceði niteliklere sahip bir oluþum deðildir. Aþk acýtan, kanatan yanýyla akýl tarafýndan ötelenir. Birçoðumuz aþkýn derin can yaralarýndan biri olduðunu kabul ve tasdik ederiz. Göðsündeki Gökyüzü’nde bu kabul ediþ þöylece dikkat çeker: “Yara büyüdükçe aþk da büyüyor oysa. Yapan eden bir, gösteren göstermeyen bir. Seni halden hale sevk eden, kaptan kaba döken, benliðinin kirini pasýný sýnavlarýn ateþiyle silkeleyen hep bir. Öyleyse býrakalým yara büyüsün.”

Mecazi aþk yazar tarafýndan bazen bir âlim ya da arif, bazen bir meczup ya da mecnun edasýyla ele alýnmýþ. Mecazi aþkýn en önemli özelliklerinden birisi duyularýmýzla arasýndaki güçlü baðdýr. Göðsündeki Gökyüzü’nde Leyla Karaca Dilruba’nýn Tuðrul’un kokusundan etkileniþi üzerinde duruyor. Dilruba Tuðrul’la iken ya da onsuzken hep onun kokusu üzerinde yoðunlaþmaktadýr: “Bu koku, Tuðrul’dan bana dört yanýmý içten ve dýþtan kuþatarak gelen bu týlsýmlý görünmezlik, oldukça keskin, mecazi aþkýn tüm arzularýný, tüm yakýnlaþmalarýný fýsýldayan, içten içe bir gayzer gibi fokurdayan, taþmak üzere olan þu gümüþi yangýn. Bu gümüþe nefesim deðdikçe bana ebruli bir gökkuþaðý bahþeden þu döngü.” Hatta Dilruba bu kokudan kaynaklý olarak daha sonralarý “Tuðrul’un varlýðý, benimle açýða çýkan bir oyuna dönüþüyor.”

Keþþaf fýsýltýlar halinde Dilruba’ya ‘dünya denilen hologram görüntüler’in ardýnda baþka bir âlem olduðunu söylemekte ama bu âlemin tam olarak nasýl bir âlem olduðunu ele vermemektedir. Yazar dünyanýn gerçekten çok düþe yakýn oluþu bahsinde “Manaya ulaþabilmek için maddeyi feda edebilmek mi gerekiyor?” sorusu üzerinde yoðunlaþmakta. Eserde iç içe iki âlem bulunmakta. Bunlardan birisi eþyalarla ve sebeplerle bezenmiþ maddeler âlemi, diðeri tamamen soyut unsurlara dayanan mana âlemi. Dilruba maddeler âleminde annesi vefat etmiþ, babasýný çok sýk görmeyen bir üniversite öðrencisidir, Tuðrul isminde bir gence âþýktýr… Mana âleminde ise Keþþaf’ýn gösterdiði birtakým hakikatleri kavramaya çalýþan, Safran’ýn rehberliðinde kendisini keþfetme yolunda ilerleyen bir kalp ülkesi seyyahýdýr. “Bu kampüsle Safran’ýn evinin arasýnda uzayýp giden yolda tuhaf bir zaman kapýsý var gibiydi… Bu kampüs ve Safran’ýn evi birbirine benzemeyen, her zerresi, tüm bileþenleri apayrý iki farklý dünya. Bu iki farklý dünya arasýnda mekik dokumak insaný sarhoþ ediyor, ne tarafa gideceðini kestiremeyen bir köstebek gibi siyah topraðýn altýnda bir o yana bir bu yana yalpalýyordum. Her nerede isem tam orasý bana gerçek görünüyor, o malum zaman aralýðýndan geçince bir diðeri hayal oluyordu. Keþþaf’la ilgili tüm yaþadýklarýmýn hatta Safran’ýn bile benim vehmim olmasýndan korkuyordum.”

Göðsündeki Gökyüzü’ndeki kiþiler hem gerçekçi gözlemlere dayalý hem de içsel tecrübelerle ve hissediþlerle desteklenmiþ olarak aktarýlýyor. Bu betimleme tercihi kiþi kadrosunun okur için ete kemiðe bürünmesini mümkün hale getirmekte. Eserde can bulan bütün kahramanlarla ilgili olarak þunu söyleyebiliriz: Yazar insan denilen varlýðýn ruh ve cisim yanlarýný ayný oranda ele almýþtýr. “Nergis… Hep bir parçasý kayýp yapboz gibi yaþardý; bir türlü tamamlanamayan bir resim vardý yüzünde. Eðreti duran yüz ifadelerinde iki sýzý arasýnda gidip gelen bir sarkaçtan bakardý size. Onu anlamlandýrmak, gün be gün eklemlediði tuhaf bilmeceyi çözmek benim için imkânsýzdý. Þaþýrtýrdý sizi, hüznün soldurduðu bir isimken ansýzýn sonsuzca þükreden biri oluverirdi sonra, olanca kýrýlganlýðýna bir kalkan olurdu yüzünde ve sözlerinde dirilen sükunet. Düz kumral saçlarý gibi sessiz bir ruhu vardý, bir buhurdanlýðýn arkasýndan bakardý her þeye. Kahverengi gözlerine biraz yenik biraz tarafsýz bir bakýþ yerleþmiþti.”

Göðsündeki Gökyüzü baþtanbaþa sufizm geleneðine ithaf edilmiþ bir roman. Bu sebeple olmalý Leyla Karaca bile isteye okurun gerçeklik algýsý ile oynuyor. Uykuda mýyýz uyanýk mýyýz? Maddeler dünyasý mý, düþlerimiz mi daha gerçek? Sorularýný yineleyerek faniliðinden haberdar olunan bir bahçenin gerçekliðinden emin olunamayacaðýný hatýrlatýyor. “Ben de þu dünyaya geldim geleli / Emanetten bir don giymiþe döndüm/
Sahibi çýktý da elimden aldý / Koru yerde koyun yaymýþa döndüm.” diyen Pir Sultan da bu anlamda ne kadar haklý.

Pervanedir sufiler, bülbül deðil. Lal oluþlarý, þer söylemektense kavruluþu tercih ediþleri, onlarýn arif olabilmelerini de saðlamýþtýr. Telaþlý, ürkek ve yalýmdýrlar yegâne dost bildikleri ýþýðýn karþýsýnda. Onlarý ýþýðýn harýyla yanmak deðil, karanlýk yani kesret yorar. Yorulduklarý an dinlendikleri, derde derman bulduklarý yegâne makam yakýcý ve öldürücü de olsa yine Yar’in kucaðýdýr. Ölüm ve vuslat onlar için ayný yolun at baþý giden yolcularýdýr. Leyla Karaca Göðündeki Gökyüzü’nde bakýnýz iki sufi genç kýzý ne de hoþ tanýtmýþ okura: “Tanrý erleri bu iki genç kýz bana göre bizden fersah fersah uzaktaydýlar. Toprak kadar cömert, gök kadar sakin, akan sular gibi yakýn, ateþ gibi ýþýklýydýlar; sakil bir dünyada iki aydýnlýktý onlar. Bakýþlarýnda kutlu bir destanýn canlanýp yürüdüðü bir diriliktiler. Bir kalbin tümüyle, eksiksizce aþka yönelmesinin ne demek olduðunu gösteren birer resimdiler. Bulutlarýn ötesinden bir el uzanmýþ da onlarýn bedenlerinden benliklerini çekmiþ gibi hýrstan ve dünya sevgisinden azadeydiler. Bakýþlarý halktan uzaklaþmýþ, bütünüyle kendi içlerinde o tek bir noktaya odaklanmýþtý; kendi gönüllerinin bekçisiydiler, baþkaca uðraþlarý yoktu. Gönül gölünün kenarýnda bir ayrýk otu belirmesin diye gözleri dört dönerdi kendi içinde. Belki bunun için baþkalarýyla uðraþmaya ne mecalleri vardý ne de istekleri. Ancak hayýrda yarýþýrlardý, kimin derdi varsa derde keserdi yürekleri. Onlar bu devirde bir lokma bir hýrka yaþayan nadir insanlardandý… Nergis gök mavisiyse, Hüma su yeþili”

“Derviþ Yunus gel imdi ummanlara dal imdi / Ummana dalmayýnca sen derviþ olamazsýn.” diyor Yunus Emre derviþlik hakkýnda. Derviþ Yunus diye anýlsa da, sýfat olarak isminin önüne derviþ sözcüðünü getirse de içerisinde bir yerde bu makama layýk olamama, hatta bu makama ulaþamama endiþesi taþýmaktadýr. Ayný endiþeye Dilruba’da da rastlýyoruz. Çevresindeki sufilerin tertemiz hallerini gören genç kýz kendisine eleþtirel bir gözle bakma eðiliminden ötürü onlar gibi olamayacaðýný düþünmektedir. “Sufilerin arasýnda, onlara bu kadar yakýnlaþtýðým için mutluyum. Ama bir þey var, çok sancýlý bir þey. Bir kemikten etin sýyrýlmasý gibi beni onlardan ayýran, faklý bir yere koyan bir þey; en az düþmek üzere olan o et parçasý kadar býçaðýn keskin ucundan bakýyorum her þeye. Ne kadar çabalasam da onlar gibi olamayacaðýmý bilmekten doðan bir huzursuzluk bu. Benim yolum bir yerden sonra onlarýn yolundan kopuyor, onlardaki arýnmýþlýða ve sadeliðe, o keskin tatminle bakan gözlere yetiþemiyorum. Onlarý çevreleyen parlak haleler beni içine almýyor. Ruhumdaki huzursuzluk söylüyor bunu, durmaksýzýn ifadesini deðiþtiren gel-gitlerim haykýrýyor: Sen onlar gibi olamayacaksýn.”

Kýrlangýç, Hazel, Zümrüt, Nergis, Hüma, Safran, Müdrik, Keþþaf, Dilruba… Eserdeki isimler birtakým soyut kavramlarý sembolize eder nitelikte. Soyutu kiþi adlarý aracýlýðý ile somuta dönüþtüren yazar Göðsündeki Gökyüzü’ne alegorik bir sima kazandýrmýþ. Kýrlangýç dünya üzerindeki göçebeliðimize, Dilruba gönlümüzü çelen bütün hayalden unsurlara, Keþþaf keþfetmek sorumluluðumuza, Müdrik idrak etmek mecburiyetimize, Safran ölmeden önce ölebilmek marifetine, Hazel arada kalmýþlýðýmýza… iþaret etmektedir. Yazar tüm bu çaðrýþýmlarla 21. Yüzyýl edibinin zaman zaman kadim gelenekten beslenmesi gereðini vurgulamaktadýr.

Göðsündeki Gökyüzü’nde Dilruba zayýf ve aciz bir genç kýz gibi durmakla birlikte cesur bir cengâver olarak da gözlemleniyor. Alelade genç kýzlar gibi günlük kaygýlarla, geçici heveslerle hemhal olmayan Dilruba’nýn içinde ucu bucaðý belirsiz bir devinim sürmekte. Ýyi ile kötünün, hak olanla batýl olanýn, doðru ile yanlýþýn ezeli ve ebedi mücadelesini anýmsatýr onun içsel mücadelesi. Leyla Karaca bu mücadelenin saflarýný Ruhu Sultan ve Ruhu Derbeder olarak adlandýrýyor. Dilruba bütün gücü ile, bütün saðduyusu ile Hak’tan yanadýr. Kalp ülkesinin savunmasýný önemsemektedir. Karþýsýna en korkunç halleriyle dikilen hasmýný gördüðünde, “Kafam çabuk karýþsa da korkak biri deðilimdir. Cesaretimi çabuk toplar ve hemen taarruza geçerim. Kalp ülkesinin sahibi ki onun adý Ruhu Sultandýr. Ruhu Derbederle savaþmazsa kalp ülkesi hep viran kalacaktýr.” diyebilmesi bundandýr.

Romanda bölüm baþlýklarýndan birinin adý ‘Yola revan olmak’. Yolculuk hali, yol fikri sufilik geleneðinde ayan beyan bir hal ile ve ýsrarla vurgulanan özelliklerdir. Sufiler çaðlar boyunca yola çýkmak, yola revan olmak kavramlarý üzerinde durmuþlardýr. Leyla Karaca Göðsündeki Gökyüzü’nde Dilruba’yý hem maddesel dünyada hem de mana âleminde sýk sýk yollara vurur. “Gezdim Urum ile Þam’ý yukarý illeri kamu,” diyen derviþlere telmihtir Dilruba’nýn seyahatleri. Onun tüm seyahatleri hep ayný menzile doðrudur. Bunlardan birinde Dilruba Hevida adýnda sufi bir genç kýzla tanýþýr. Hevida’ya söylediklerini aslýnda ulaþmak istediði dingin ruha ve ayný zamanda kendisine söylemektedir: “Ah Hevida bir bilsen. Geldiðim yer buradan nasýl da farklý. Sen biliyor musun hangisi daha gerçek, tüm bu karmaþa içinde hangisi ölü, ya hangisi hiç ölmeyecek? Senin o utangaç bakýþlarýnda, o, suçluluktan tamamen sýyrýlmýþ yüzünde gizli bunun cevabý. Ama senin dilini anlamýyorum, burada olup biten hiçbirþeyi anlamadýðým gibi. Ya sen… senin geldiðin yer nasýl bir dünya Hevida? Biz hasta mýyýz Hevida, biz deli miyiz? Zaman nasýl da yavaþladý burada, hissediyor musun sen de bunu? Ýçin de bakýþlarýn kadar saf senin. Yaþamýn üzerinden umutla geçen turnalar gibisin. Bir hengâme var aþaðýda, usulca bakar geçersin. Kim kimdir burada, gök ne der bu iþlere Hevida? Aþaðýda olmak zor… Aþaðýda olmak can çekiþmek Hevida. Yaþamlarýmýz yalan þu eþiðin dýþýnda… Deðil mi, öyle bakma Hevida…”

Romanda Keþþaf boþ yere Dilruba’dan Tuðrul basamaðýnda takýlýp kalmamasýný rica etmemekte. Dilruba’nýn Keþþaf’a “Senin susman ecelimdir benim.”, “Nasýl bir rüyanýn içindeysek hepimiz, ancak sen tabir edebilirsin onu!” demesi ise nedensiz deðil asla. Keþþaf ona kendisini buldurandýr. Dilruba’nýn bir avuç kalbinde mecazi aþk ve ilahi aþk mücadele etmektedir. Tuðrul bu mücadelede mecazi aþkýn, Keþþaf ise ilahi aþkýn cephesinde vuruþmaktadýr. Arada kalan Dilruba bütün Araf’ta kalmýþlarýn kederiyle yanmaktadýr. Mecazi aþk, araz sahibi bir varlýðýn yine araz sahibi bir baþka varlýða meylinin sonucu olduðuna göre kendisinin de saðlam, gerçek ve ölmeyen olmasý beklenemez. Nitekim Dilruba mecazi aþk ve ilahi aþký karþýlaþtýrýrken yüzlerce Tuðrul bir araya gelse Keþþaf’ýn bir sözü etmez, diye düþünmektedir.

“Bir olan Tanrý’nýn kokusu geliyor yanýma. Gözlerimi yumuyorum. Yeþilbaþlýklý süvari, uzakta, kýzýl ufukta beyaz atýnýn üzerinde bakýyor bana. Gülümsüyor. O an onun Keþþaf’ýn ta kendisi olduðunu biliyorum.” Tasavvufta naz ve niyaz makamý üzerinde önemle durulur. Âþýk doðasý itibariyle niyazda, maþuk ise nazdadýr. Zamanla âþýk vefasýný, sadakatini ve muhabbetini öyle bir ispat eder ki sevilen onu naz makamýna oturtur. Göðsündeki Gökyüzü’nde Dilruba niyaz makamýnda bir genç ruhtur. Keþþaf ise onu naz makamýna ulaþtýrmaya çabalayan bu çabasýnda zorluklarý bir eðitim aracý olarak kullanan öðretici konumundadýr. Romanda Keþþaf; soyut yönüyle, bir görünüp bir kaybolan düþ ve gerçek arasýndaki gelgitleriyle hem Dilruba’dan ayrý bir varlýk hem de onun bir parçasý gibi durmakta. “Keþþaf, âþýðýnýn yalvarýþlarýný duymayan bir maþuka dönüþmüþtü; onun aðlayýþlarýný görmezden gelip onu acýmasýzca oyalýyor, kavuþma anýný durmadan geciktiriyordu. Göz kamaþtýran bir ýþýðýn arkasýnda kýpýrtýsýzdý; ben, beklemek ateþten þiddetlidir, diyordum. O, üzerime alevleri salýyordu. ‘Bana, insaf et ne olur’, diyordum, o, ‘Burada, ben demek yoktur,’ diyordu.” Leyla Karaca Keþþaf’ýn dilinden Dilruba’ya “Burada ben yoktur.” diyerek birlik ilkesini vurgulamakta. Sevgilinin kapýsýný çalan âþýðýn ‘kim o’ nidasýna ‘ben’ diye cevap verdiðinde düþtüðü yanýlgý da böylesi bir yanýlgýdýr.

Ýnsanýn varlýk nedeni bütün felsefi ve tasavvufi akýmlarda önemsenen bir düþünme alanýdýr. Sufilere göre insan þahitlik için vardýr. Tanýnmayý dileyen Tanrý insaný cümle yaratýlmýþlardan farklý bir hal ile yaratmýþtýr. Bu anlamda insan kendini tanýmaya, kendisini tanýma vesilesiyle Tanrý’yý tanýmaya muktedir ve görevlidir. Tasavvufta gaye ma’rifetullahtýr. Allah Teala’ya yakýn olmak Müslüman’ýn miracýdýr. Bu anlamda sufiler için en büyük baþarý Allah’ý bilmek ve anlamaktýr. O’nu bilmenin de iki önemli yöntemi vardýr. Bunlardan birincisi her türlü masivayý aradan kaldýrarak Allah’a yakýn olmak, Ayne’l Yakin mertebesine ulaþmaktýr. Ýkincisi ise kendini bilmektir. Zira kendini lâyýkýyla bilen kiþi, Rabb’ini de lâyýkýyla bilecektir. Göðsündeki Gökyüzü’nde Leyla Karaca sufilerin kaygý edindikleri amaçla yola çýkýyor. ‘Göðsündeki gökyüzünün fotoðrafýný çekmek’ için. Kendi göðsündeki uçsuz bucaksýz ve dikkat kesilmeye deðer gökyüzünün özelliklerini keþfedip parçadan bütünü tanýma yetisiyle kâinatý ve varlýðýn yegâne Yaratýcýsý’ný tanýmak için. Üstelik yazara göre göðsümüzdeki gökyüzü içimizdeki ayna gibidir, o kirlendiðinde ya da kýrýldýðýnda beden ve ruh arasýndaki uyum bozulur. Bu nedenle eser bir fotoðraf atölyesinde baþlýyor olsa gerek. “Fotoðraf ýþýðýn þiiridir Dilruba. Ve her fotoðraf için uygun olan yalnýzca bir ýþýk vardýr. O ýþýðý beklemelidir insan sabýrla, hiç acele etmeden. O ýþýðýn izini sürmelidir yorulmadan. Sen de kendi yüreðinin, göðsündeki o göðün fotoðrafýný çekmek için en uygun ýþýðý beklemelisin. Öyle fotoðraflar vardýr ki, þiirin dil içinde yeni ve büyülü patikalarý keþfetmesi gibi, anlar içinde yeni anlarý açýða çýkarýr, görünür kýlar. ”

Göðsündeki Gökyüzü’nde dýþ dünyanýn keþmekeþinden, ermiþ bir kadýnýn evine sýðýnan Dilruba’nýn kendini arayýþ, aþkýn her halini tanýyýþ öyküsü anlatýlýyor. Safran’ýn eþiðinden içeri adýmýný atar atmaz kendilerini suya kavuþan balýklar gibi hisseden genç kýzlarýn bu bilge kadýnýn rehberliðinde hakikati keþfetme çabalarý, durulma kaygýlarý dikkat çekiyor. Yazar, Dilruba’nýn gözlerinden dýþ dünyanýn tasvirini þöyle yansýtýyor: “Dýþarýda hesaplar vardý, rekabet, hýrs, kesinlikle bariz bir yaþama güdüsü. Bu yaþamak, hayatta kalmak isteði insanlara yön veriyordu dýþarýda. Okullarda, þehirlerde, kasabalarda, büyük gösteriþli alýþveriþ merkezlerinde, trafiðin sýkýþýp durduðu geniþ caddelerde, tek bir þey vardý: Ele geçirme, sahip olma duygusu. Ne kadar çok sahip olursanýz o kadar mutluydunuz.”

Tasavvufta mutlak sevgili düþüncesi temel görüþlerden birisidir. Mutasavvýflara göre Yâr-i Mutlak ayný zamanda Vücud-ý Mutlak’týr. Kâinatta var olan her þey O’nun tecellisine ait bir gölgeden ibarettir. Bu anlamda kendilerini de bir gölge olmaktan baþka bir mevkiye yerleþtirmeyen sufiler nefis terbiyesinin, benlik hissinden geçmenin en yüce mertebelerine ulaþmýþlardýr. Leyla Karaca Safran’ý þöyle konuþturur: “O’ndan baþka vücut, baþka mevcut yoktur! Varlýk yalnýz O’nundur. Ýnsanoðlu bizatihi var deðil, öyleyse varlýðýný kendinden bilip de gurura kapýlma ey insan! Senin, benim, aynaya akseden suretlerin aslý yok, bilesin. Yüce Allah’tan baþka var yok.”

Maddi varlýðýmýzýn kanýtýdýr duyularýmýz. Görmek, iþitmek, hissetmek, koklamak ve bir þeylerin tadýný almak hep bir aðýzdan bizlere “varsýn, dirisin” diye haykýrýrlar. Bizler de bu melekelerimizin sona ermesinden endiþe ederiz ki bir anlamda haklýyýz. Fakat acaba insan yanýmýz sadece duyularýmýzla mý sýnýrlý? Duyularýmýz dýþ âlemlerin ve iç âlemlerimizin keþfinde ne kadar yeterli? Ayrýca onlar aracýlýðý ile algýladýðýmýz þeylerin gerçeklikleri ne derece saðlam? Göðsündeki Gökyüzü’nde Dilruba görmek, iþitmek ve koku âlemi gibi duyusal diyarlara seyahat ederek gerçekliðin sýnýrlarýný kolaçan eder. Bu yetilerin her biri baþlý baþýna mucizedir. Bununla birlikte onlara gereksiz sadakat göstermemiz suret, asýl, gölge, gerçek kavramlarýný metafizik anlamda sorgulamamýzý, varlýðýmýzýn sýnýrlarýný doðru olarak algýlamamýzý geciktirebilir. Zira surete takýlan aslý, gölgeye sýðýnan hakikati keþifte zorlanabilir. Leyla Karaca ilk romanýnda var-yok arasýnda dolaþarak okurlarýný zorlu fakat elzem bir yolculuða davet ediyor. Ýyi seyirler...

Hatice Eðilmez Kaya
Temrin-64



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Güneþi Kestirmeden Doðduran Özgürlük Ýksircisi; Yasak Delme Saati
Eski Ýstanbul’un Büyüsünde; Aslýnda Hüzün ve Ýstanbul

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Gitmek Ya da 'Kýz Getmirsin?'
Bu Dünyada Sevmeyenler Ahrette Neye Yarar?*
Saf Bir Suyun Seyri: Berneva
Hiç Deðiþmeyen
Ürpertici Bir Temas; Keyfekader Kahvesi
Ýþitin Ey Yarenler*
Bir Poetikayý Yorumlama Denemesi
Ýki Aradaki Ben'de...
Ruh Sandalý Semada
Yüzleþme

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Çeviri Günlükleri 2 [Þiir]
Kýrýk Beyaz [Þiir]
Yaseminler Yavaþ Açar [Þiir]
Leyla Karaca / Üçüncü Mevki Dergisi Ýçin Söyleþi [Þiir]
Sonsuzla Sek Sek'te Var mýsýn? [Þiir]
Leyla Karaca / Acemi Dergisi Ýçin Söyleþi [Þiir]
Çeviri Günlükleri 1 [Þiir]
ve Þiir (1) [Þiir]
Yumuþak G Soruþturma; Þiirin Estetik Deðeri [Þiir]
Muazzam [Þiir]


leyla karaca kimdir?

Ruh bedende ihtiyar olarak doðar; beden ruhu gençleþtirmek için ihtiyarlar. (Oscar Wilde)


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © leyla karaca, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.