640K bellek herkese yetmelidir. -Bill Gates, 1981 |
|
||||||||||
|
Mudanya. Sýcacýk bir sonbahar güneþi, parýldayan denizin yüzünü yalayarak geminin güvertesine çýkýyor, selam duruyor, gülümsüyor yüzümüze. On kiþi kadarýz. Baþýmýzda bir astsubay ve birkaç silahlý asker duruyor. Ýki kiþiye bir kelepçe takýyorlar.Yolcularýn gözleri üzerimize yoðunlaþmýþ. Acýmayla karýþýk farklý bir duyguyla bakýyorlar...Geminin rotasý Ýmralý Yarý Açýk Cezaevi… Armutlu’ da Yunus sürüsü geminin peþine düþüyor, yarýþ halindeler. Dalýp dalýp çýkýyor, neþeyle yüzüyorlar. Uzun zamandýr ilk kez denizi ve yunuslarý görüyoruz. Bir umutlanýyoruz ki; kelimelerle anlatýlmaz. Deniz, hava, tost, çay her þey yaný baþýmýzda mis gibi kokuyor. Ýçimize çekiyoruz... Manzara müthiþ, çivileniyor benliðimize âdeta. Üzerimizdeki mahpus psikolojisini fýrlatýp atýyoruz. Yeni, yepyeni bir insanýz artýk. Karanlýk erken çöküyor. Uzakta birkaç ýþýk kümesi göz kýrpýyor. Gitgide yaklaþýyor. Gemi yavaþlýyor gibi. Ýskeleye yanaþýyor. Yanaþtý. Ve iniyoruz. Mahpuslardan oluþmuþ bir kalabalýk koþarak karþýlýyor bizi. Tek tek yüzlerimize bakýyorlar. Arada bir tanýdýk bulurum umuduyla. “Hoþ geldiniz” diyerek elleri boþ geriye dönüyorlar. Ýmralý’dan bir yetkili: “Hoþ geldiniz” diyor gülümseyerek. Önümüze düþüyor, takip ediyoruz onu. Büyükçe bir binanýn içine giriyoruz. Önce kelepçelerimiz çözülüyor, ardýndan üst baþ aramasý yapýlýyor. Ýþleri bitince, bizi karþýlamaya gelen arkadaþlardan birine teslim ediyorlar. “Önce bir þeyler yiyelim” diyor sarý saçlý, mavi gözlü, saçlarý özenle taranmýþ, güleç yüzlü biri. “Cengiz ben” deyip kendini tanýþtýrýyor. Yeni gelenlerin alýkonulduðu, misafirhaneye götürüyor bizi. Yere gazete kâðýtlarýnýn üzerine sofra kurulmuþ, dizlerimizin üzerine çöküyoruz. Tavuk butlarý, köfte, lahmacun, yeþil soðan, roka, maydanoz, marul, domates… Yumuluyoruz hemen. Cengiz bakýp bakýp gülüyor. Ardýndan bir çatal ve býçaðý eline alýp, “arkadaþlar bu bir çatal, bu da býçaktýr” diyor. Herkes önce þaþýrýyor sonra kýkýr kýkýr gülüþüyoruz. Kimse elini çatala ve býçaða sürmüyor yine de. Yemekten sonra bir demlik çay geliyor. Cam bardaklarda çay içmenin zevkini yaþýyoruz. Dýþarda köpek havlamalarý duyuluyor, ardýndan kuþ sesleri… “Bu gecelik burada idare edin” diyor Çengiz arkadaþ, “yarýna beton binaya geçersiniz.” Koðuþ birkaç odadan oluþuyor. Tavan kontrplakla kaplý. Odalarda iki katlý ranzalar var. Kimi ranzalarýn elle tutulur yaný yok. Yaylarý bozuk, bir bez parçasý gibi yere sarkýk. Yataklar ve çarþaflarý temiz ama. Upuzun bir koridoru var. Tuvaleti ve lavabosu koridorun en sonunda.Musluktan deniz suyu akýyor. Adanýn temiz su þebekesi yok gibi. Zemini tahta kaplama. Yürürken gýcýrdýyor, yýkýlacakmýþ gibi sarsýlýyor. Herkes kendini bir ranzaya atýyor. Odanýn penceresini aralýyorum. Ýstanbul’un ýþýklarý görünüyor uzaktan. Denizde yakamozlar parýldýyor, balýkçý motorlarýnýn sesi doluþuyor odaya. Seviniyorum, içim bir hoþ oluyor. Soðuk orada fazlaca kalmama engel oluyor. Yataðýma uzanýp bir süre hayaller kurarken, uykuya dalýyorum... Gecenin ilerleyen bir vaktinde uyanýyorum. Koridora çýkýyorum, parmak uçlarýma basarak sessizce ilerliyorum. Yine de sesler çýkýyor.Tahtanýn gýcýrtýsý kulaðýmý týrmalamýyor yine de. Özlemden olsa gerek. Lavaboda yüzümü yýkarken musluktan deniz akýyor. Sessizce odaya dönüp ranzama yatýyorum. Sabah uyanýp sýrayla lavaboya gidiyoruz. El yüz yýkandýktan sonra pencereye koþmak için aramýzda bir yarýþ baþlýyor. Manzara muhteþem güzel... Deniz, köpüklü dalgalar, kum gemileri, balýkçý tekneleri, martý sesleri… Dýþarý çýkýyoruz sonra. Etrafýmýz yemyeþil; yeþilinin her tonu var neredeyse. Aðaçlar; çam, servi, akasya… Hafif bir yel deniz kokusunu taþýyor... Derin bir oh çekiyoruz. “Ulan “ diyor Sarý Ahmet, “ cennete mi düþtük ne?” Gülüþüyoruz. Güneþ yüzünü gülümseyerek gösteriyor. Sahile doðru iniyoruz. Aðaçlar yapraklarýný döküyor hâlâ. Yerlerde biriken bir yaprak denizi. Yaþlý bir adam, yere eðilmiþ, elindeki süpürgeyle yapraklarý süpürüyor, diðer elinde tuttuðu uzun saplý, tenekeden bozma çöp tenekesine dolduruyordu. Bizi fark edince, doðruldu. Selam verip selam aldý. O sýrada bir rüzgâr çýktý. Âdeta bir hortum gibi döne döne yerdeki her þeyi daðýtýp önüne kattý. Adam süpürgesiyle yapraklarýn üzerini kapatmak istediyse de gücü yetmedi. Tenekedeki yapraklar havaya savruldu. Onlarý yakalamak istercesine yaþlý adam elinde süpürgesi ve çöp tenekesiyle arkalarýndan koþmaya baþladý. Gülmeye baþladýk. Gülmekten aðrýyan karnýmýzý tutuyorduk. Sonbaharý yaþýyorduk. Bu bir imge deðil, gerçekti. Yaþamak her þeye karþýn güzeldi. Ýskeleye indik. Gençten biri hýzla koþarak yanýmýzdan geçti. Neredeyse Kadir’e çarpýp denize düþürecekti. Bir yandan da baðýrýyordu: “Elini çabuk tut oðlum!” diyordu. “Tamam, ulen patlama, geliyorum.” diyordu ötekisi. Yirmi beþ yaþlarýnda, göz torbalarý þiþ þiþ, akþamcýlara benziyordu. Yanýmýzdan hýzla geçti. Geriye döndü sonra. “Siz yeni gelenler olmalýsýnýz. Hoþ geldiniz” dedi, “ama hiç zamaným yok. Ýþimiz bitince yanýnýza gelirim. Bol bol lak lak yaparýz. Hadi eyvallah.” “Güle güle…” dedik. Gözümüz iskele üzerinde telaþla saða sola hareket eden bu iki kiþide. “Çabuk oðlum, tut þunun ucundan.” diyordu, yine ayný kiþi. “Görmüyor musun karabatak suya daldý.” Karabataktan kaçan Gümüþ balýklarý birazdan iskelenin altýndan geçecek. Ýki ucuna halat ipi takýlý, bir süzgeç gibi delikli, dikdörtgen þeklindeki aðý suya býraktýlar. Gözleri suda. “Þimdi kaldýr!” diye baðýrdý, göz torbalarý þiþ þiþ olan. Ayný anda sudaki aðý çekip iskelenin üzerine boþalttýlar. Gördüklerimiz manzara karþýsýnda þaþýrmadýk deðil. Ýþin içinde iyi bir gözlem, ince bir çalýþma vardý. Ýskele üzerinde binlerce balýk raks ediyor gibiydi. Birkaç kedi bitiverdi birden. Ötekisi kedilere bir tekme savurdu: “Sýranýzý bekleyin ulan!” diye baðýrdý. Kediler onu anlamýþ gibi olduklarý yere pustu. Gümüþ balýklarýný ayýklamaya baþladýlar. Yenilemeyecek durumdaki küçük balýklarý hýzla denize geri atýyorlardý. Onlarý izlediðimizi fark edince ikisi de yanýmýza kadar geldi. “Naci ben.” dedi gözaltlarý þiþ þiþ olan. “Ben de Kadir” dedi ötekisi. Tanýþtýk. Kadir uzakta gördüðü birine doðru baðýrdý: “Len bir kova kap da gel” Kova tepeleme Gümüþ balýklarýyla doldu. Kalaný kedilere kaldý. Ellerinde balýk dolu kovayla sahile indiler. Biz de iskelede boyalarý dökülmüþ, paslý, demir bir banka oturduk. Gözlerimiz önümüzde gelip geçen gemilere takýldý. Masmavi bir deniz, martýlar, kuþlar, balýklar… Su berrak ve ortalýk çok sakindi. “Huzur bu olmalý” dedik ayný anda. Acý acý güldük.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Necmettin Yalcinkaya, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |