..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Yalnýzlýk güzel birþey, ama birilerinin yanýnýza gelip yalnýzlýðýn güzel birþey olduðunu söylemesi gerekir. -Balzac
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > ahmet alpan




21 Aðustos 2012
Dost Bombalar  
ahmet alpan
Wikileaks belgeleriyle tekrar gündeme gelen Irak savaþý ülkemizi yakýndan ilgilendiriyor. Savaþ hakkýnda çok konuþuldu, çok þey söylendi… 2003 Martýnda herkes televizyonlara kilitlenmiþti. Ancak sýnýrda olanlarý pek az kiþi biliyor… O günlerde Amerikan ordusunda tercüman olarak sýcak bölgede görev yapan gazeteci Ahmet Alpan sýnýrda ve ötesinde yaþananlarý sizler için yazdý. Amerikalýlar PKK dan deðil de hangi örgütten korkuyorlardý? Amerikan istihbarat subayý neden Türk Albay’ýn elini öpmek istedi? Türk komandosunun eðitimi karþýsýndaAmerikan askerleri ne yaptý? Amerikan üssünü tek baþýna silahla basan Mardinli kimdi? Ne istiyordu? CIA ajanlarý neden paniðe kapýldý? Sýnýrýn öte yanýnda kimleri gördüm? Kuzey Irak’a gitmek için hangi ülkeden vize aldým? Savaþ baþladýðýnda Amerilalý üs komutanýnýn ilk tepkisi ne oldu? Saddam’ýn nerede saklandýðýný ihbar etmeye gelen kimdi?


:BFGI:
Telefondaki ses bir seyahat acentasýnýn sahibine aitti. “uzun soluklu bir iþ için” diyordu… Maaþ da Dolar üzerinden ve hayli yüklüydü. Müþteriler Amerikalý idi… Kýþ vakti pek fazla tur çýkmadýðýndan fazla sorgulamadým. Kendi kendime “güneydoðu turu herhalde. Büyük bir grup olmalý” demiþtim ilk an. Avansým gönderildikten sonra yine aradýlar, “Mardin’e uçacaksýnýz nereden tercih edersiniz? Ýzmir mi? Ankara mý?” diye sordular… Ýþte o zaman öðrendim kabul ettiðim iþin Amerikan ordusunda tecümanlýk olduðunu…

Uçak kalabalýktý… Çoðunluðu kokartlý rehberler oluþturuyordu. Birkaç da Amerikalý vardý. Sorunsuz bir uçuþtan sonra Mardin havaalanýna indik. Taksiciler, gelecek misafirlerden haberdar ve memnun nerede kalýnabileceðini, amerikan üssünün nerede olduðunu anlatýyorlardý herkese. Kýzýltepe sananyi bölgesine daha yakýn ve oteller daha hesaplýydý anlatýlana göre. Yolda tanýþan Birkaç rehber bir taksiye atlayýp önerilen otele gittik. Temiz bir oteldi ve anlaþýlan o ki yeni misafirlerin geleceði duyulunca fiyatlarda “ayarlama” yapýlmýþtý. Sýký bir pazarlýk sonucunda fiyatlar normale döndü…

Çantamý odaya attýktan sonra, karþýlaþtýðým Birkaç rehber arkadaþla Kýzýltepe’nin içini keþfe çýktýk. Sokak satýcýlarýnýn bile bizim kim olduðumuzu ve ne için orada olsuðumuzu bizden daha ama çok daha iyi bilmelerine biraz þaþýrmýþtýk doðrusu… Ama kebabý turistik deðil, yerli fiyattan satmalarý da hoþumuza gitmiþti. Her yerde muhteþem bir misafirseverlikle karþýlanýyorduk. Çaylar kahveler ücretsizdi bize… Hesapta indirim bile vardý lahmacuncularda… Akþam inerken otele döndük ve televizyon izlemeye koyulduk. Tezkere tartýþýlýyordu…



UN FABRÝKASI



Ertesi sabah kkahvaltýdan sonra herkes lobide toplandý yine. Televizyondan sabah haberlerini izlemeye koyulduk ve iþte o sýrada herkesin telefonlarý bir bir çalmaya baþladý. Mardi’in içindeki buluþma yeri ve saati bildiriliyordu. Herkes bir baþka teori üretiyor, neler olacaðý konusunda bahse giriyordu. Dedektifliðe soyunanlar, aranan numaranýn neresi olduðunu araþtýrmaya baþladý. Sanayi bölgesindeki bir un fabrikasýna aitti telefom ve Amerikalýlar kullanýyordu.

Sinan Duyan’a ait bir un fabrikasý. Bu Sinan Duyan’ýn kardeþi CHP milletvekili deðil miydi? Sinan bey ve babsý aþiret reisi Þakir Duyan ile sonra tanýþacaðýmý o an bilemezdim tabii…

Buluþma saatine kadar her kafadan bir ses çýkýyor ve buluþma yerine geldiðimizde yaklaþýk yüz kiþinin beklediðini gördük.

Otobüsler bizi sanayi bölgesine o meþhur un fabrikasýna götürdü. Ýþte o zaman neyin ne olduðunu gözlerimizle gördük. Amerikalýlar, un fabrikasýnda çeþitli deðiþiklikler ve eklemeler yapmýþ ve yapmaya da devam ediyordu. Burasý resmen bir Amerikan üssüydü…

Bizi gruplar halinde içeriye almaya baþladýlar. Bir Yüzbaþý, “þimdi sizlere kaðýt ve kalem daðtýlacak. Bazý sorularý cevaplamanýzý istiyoruz. Merak etmeyin, iþe alýnmasanýz bile aldýðýnýz avanslar düþülüp bir aylýk maaþlarýnýz ödenecek. Bu sorulara lütfen açýk yüreklilikle ve doðru cevaplar verin. Daha sonra bazýlarýnýz sözlü mülakata alýnabilir. Buyrun lütfen,” açýklamasýný yaptý.

Sorularýn ilki bu iþi neden kabul ettiðmizdi. Daha sonra hobilerimiz soruluyordu. Nelerden hoþlandýðýmýz falan… som soru ise, “Kendinizi hangi alanda daha yetenekli görüyorsunuz? Gerekçelereriyle birlikte açýklayýn.” idi. Kaðýtlarýmýzý teslim ettikten sonra tekrar otobüslere bindik ve bizi aldýklarý yere býraktýlar.

Birkaç kiþi Mardin’i dolaþmaya karar verdik. Aradan bir iki saat geçmiþti ki telefonum çaldý. Tekrar üsse dönmemi istiyorlardý.

Bir dolmuþa binerek sanayi bölgesine gittim ve un fabrikasýna yani Amerikan üssünme döndüm. Kapýda adýmý verdim, bir asker komuta merkezini aradý. Bekletilmem söyleniyordu. Çok geçmeden bir kadýn binbaþý gelip, beni içeriye davet etti. Kahvelerimiz eþliðinde sohbete baþladýk. Resmen havadan sudan konuþuyorduk.

Eþimin nerede olduðunu bu görevi kabul etmeme kýzýp kýzmadýðýný sordu bir ara…

Daha sonra beni odada bir süre yalnýz býraktý. Döndüðünde sabah saat 08.00′de orada olmamý söyledi. Merkezde görev yapacaktým. Beni askeri bir araca bindirdi ve gitmek istediðim yeri sordu. Bir er ve bir çavuþ eþlðinde otelime kadar götürdüler.





ÝÞLER DEÐÝÞÝYOR

Gri bulutlar göðü kaplamýþ, zayýf kýþ güneþinin zaten güçsüz olan sabah ýþýklarýnýn pek azýna geçit veriyor, hafiften de yaðmur çiseliyordu… Tam 08.00′de üssün kapýsýndaydým ve benim gibi dört kiþi daha vardý.

Ýlk görev yerim giriþ kapýsýnda nöbetçi askerlerle birlikte durmak ve gelenlerin söylediklerini tercüme etmekti.

Arkadaþlarla anlaþýp, ikiþer kiþi halinde kapýda durmaya baþladýk. Resmen nizamiye nöbeti tutuyorduk. Gelen hayli fazla oluyordu. Restoranlarýný kullanmamýzý isteyenler mi ararsýnýz? Amerikalýlara birþeyler satmak isteyenler mi?

Aralarýnda en ilginci 13 – 14 yaþlarýnda bir çocuðun Amerikan askerlerine esrar satmak istemesi oldu. Ben nöbette deðildim ama nöbetteki arkadaþ Amerikalýlara durumu tercüme etmiþ onlar da “ beklesin” demiþler. Türk jandarmasý da çocuðu kýskývrak yakaladý tabii. Amerikalýlar çocuðu bekletip, jandarmaya ihbarda bulunmuþ meðer.

Nöbet sýrasý bana geldiðinde hafif yaðmur çiseliyordu. Giriþin hemen yanýnda un fabrikasý iþçilerinin elektrik sobasýyla ýsýndýklarý kulübeye davet ettiler beni oradaki iþçiler, “gel kardeþ ýslanma orada. Bak çay da var,” diye. Tam çayýmdan ilk yudumu alýyordum ki komuta merkezinden gelen bir yüzbaþý beni çaðýrdý. Orada oturup çay içmemi eleþtirecek zannetmiþtim ama iþ çok daha baþkaydý… Beni omutanýn çaðýrdýðýný söyledi, bneraberce merkez binaya gittik.

Albay ve Yarbay odada birlikte idiler. Yani üs komutaný ve yardýmcýsý…

“otur” dedi Albay. Oturdum… yüzleri çok ciddi idi ve konunun ne oþlduðunu tahmin bile edemiyor, merak ediyordum. “kahveni nasýl içersin?” diye sordu, “sade alayým” dedim.

Yarbay bir yandan kahvemi hazýrlarken diðer yandan da benimle konuþmaya baþladý. 30 undan fazla göstermeyen, hafif ama ustaca yapýlmýþ makyajý, yeþil gözleri ve doðal renginde olduðu anlaþýlan kýsa kesilmiþ sarý saçlarýyla üzerindeki üniforma ve ciddi duruþuna raðmen oldukça seksi bir hanýmdý… “güvenlik soruþturman tamamlandý ve seni þimdi asli görevine alacaðýz. Bundan böyle otelde deðil üste kalacaksýn ve bizim sürekli elemanýmýz olacaksýn,” dedi.

Þaþýrmýþtým, daha ben soru sormaya bile fýrsat bulamadan dýþarýya çýktý ve kýsa bir süre sonra yanýnda bir uzman er ile döndü, “þimdi gidip eþyaný al ve üsse dön” talimatýný vererek odadan çýktý.

Bir askeri araçla otelime gittik ve eþyalarýmý alýp çýktým. Yol boyunca Hiçbir soruma cevap alamadým.

Üsse döndüðümüzde koðuþ haline dönüþtürülen depolarýndan birine, subaylarýn yoðunlukta olduðu ana koðuþa götürduler beni ve “cut” denilen bir kamp yataðý ile bir gazlý ýsýtýcý verdiler. Sýrt çantamý üstüne býrakýp görev yerine gittim.

Akþamüzeri 3 arkadaþ daha katýldý. Bunlardan biri yýllardýr tanýdýðým, dostum olan br rehberdi. Üst düzey bir bürokratýn oðlu plan dostumun orada olmasýna þaþýrmýþtým açýkçasý. Çünkü kendisi PKK nýn ölüm listesindeydi ve o bölgede bulunmasý hayli sakýncalýydý. Bana hiç kimseye bir þey anlatmamam konusunda yemin verirdi. Adýný burada da anmayacaðým elbet…

Kapý karakolunda 2 þer saatlik nöbetler tutmaya baþladýk. Haftada bir gün ikiþer kiþi tam gün izin yapacaktýk.







ÞÝRKET’ÝN ADAMLARI !





Amerikan üssünde tam zamanlý çalýþmaya baþlayalý iki gün olmuþtu ki askerlerin yanýnda þýk giyimli siviller belirdi. Komuta merkezinde bir hareketlilik baþlamiþtý. Sivil lüks araçlarla iyi giyimli sivil Amerikalýlar gidip geliyorlar içeride bir iki saat kalýp gidiyorlardý. Ýþin ilginci bu adamlar içeriye girerken sadece araçlarýnýn altýnda bomba kontrolü yapýlýyor, üstleri hiç aranmýyordu.

Bir süre sonra o sivillerle tanýþtýk.

Onlar “þirket” in elemanlarýydý.

O þirket yasal ama paravandý ve arkasýnda CIA vardý.

Þirket elemanlarý ve Yarbay uzun süre konuþtuktan sonra ilk beni çaðýrdýlar. Bundan böyle þirket için çalýþmam gerektiðini istersem istifa edip eve dönebileceðimi söylediler. Yarbay beni kenara çekip kabul etmemi, kontratýn þirketle olacaðýný, maaþýmý onlardan alacaðýmý ama askeri üsde ve askerlerle çalýþacaðýmý söyledi. Yasal gereklilikler yüzünden böyle olmasý gerektiðini ve þirketin beni baþka “herhangi bir iþte” kullanamayacðýný üzerine basa basa anlattý. Ýþ gerçekten çok ilginç bir hal alýyordu. Diðer arkadaþlar da görevi kabul etmiþlerdi. Ertesi gün savcýlýktan iyi hal kaðýdý, saðlýk raporu gibi belgeleri hazýrlayýp teslim ettik.

Þirket’in adamlarý bizi el üstünde tutuyor, çayýmýzý kahvemizi eksik etmiyordu. Üç öðün yemeðimizi de ordu tayýnýndan karþýlýyorlardý. Tek masrafýmýz kaçakta zaten çok ucuza satýlan sigara ve dýþarýya çýktýðýmýzda yediðimiz yemeklerdi.

Kapý nöbetleri haricinde dýþ görevler de vardý. Bazý arkadaþlar askerlerle Urfa’ya, Diyarbakýr’a falan gidiyor oradaki temaslarda tercümanlýk görevini yapýyorlardý.

Ben ayrý çalýþýyordum. Görevim istihbarat toplantýlarýna katýlmak ve Türk subaylarla Amerikalý subaylarýn komuþmalarýný tercüme etmekti. Bizim subaylar zaten ingilizce biliyordu ama protokol ve prosedür gereði görev bana düþüyordu.

Mardin il jandarma alay komutanlýðýndaki istihbarat toplantýsý ilk görevimdi. Alay komutaný çok babacan bir adamdý. Kuzey Irak harekarýna katýlmýþ bir gazi idi. Bana dönerek, “oðlum, ne sýkýntýn olursa gelip beni bulacaksýn. Burada senin ailen biziz” Akþam karanlýðý çökmüþtü. Önce Mardin’in içini gezdirdi biraz. Postanenin karþýsýnda bir çay bahçesine oturduk. Çaylarýmýzý içerken, “bak bu gördüðün yerler hep deniz” dedi. Uzakta gemilerin ýþýklarý vardý sanki. Suriye sýnýrý, mezopotamya ovasý gecenin karanlýðýnda gerçekten de deniz gibi görünüyordu ve anlatýlanlara göre coðrafyayý iyi bilmeyip Mardin’e ilk kez gece vakti gelip de buradan manzarayý seyredenler gördüklerinin deniz olduðuna inanýyorlardý…

Albay sözünü sakýnmayan biriydi ilk toplantýnýn daha baþýnda bana dönüp, “oðlum ister olduðu gibi istersen deðiþtirip tercüme edersin ama söyleyeceklerimi bu adamlara anlat” dedikten sonra hiç durmadan ekledi, “biz sizin pkk ile anlaþtýðýnýzý biliyoruz. Ama burada baþka bir tehlike var. Hizbullah, analarýnýzý ……….”

Albay’ýn dediklerini “sözleþmem gereði” olduðu gibi tercüme ettim. Amerikan istihbarat subayýnýn yanýtý ise teþekkür etmek oldu, “Teþekkür ederiz. Bizim istihbaratýmýzýn da üslerimizi Hizbullah’ýn hedef alacaðýna dair duyumlarý vardý. Sagolsun” dediler. Albay üs çevresine özel timlerden koruma göndereceðini bunun sivil askerlerden oluþacaðýný anlattýktan sonra yemeðe geçtik.

Yemekte domates çorbasý, ýzgara çipura, salata ve tatlý vardý…

Yemeðin sonuna doðru albay istihbarat subayý yüzbaþý Bill’e dönerek “Ýþ bitti. Þimdi dostça konuþalým” dedi. Hemen tecüme ettim. Amerikalý istihbarat subayý memnun olmuþtu, “tabii “dedi. Birazdan yaþayacaðý þokun farkýnda bile deðildi.

Albay masadan kalktý ve , “beni takip edin” dedi. Sesi emir gibi çýkmýþtý ama býykaltý gülüyordu.

Ýzledik, ordu evi’nin odalarýnýn bulunduðu bölüme gelmiþtik. Askerlere bir odanýn kapýsýný açmalarý talimatýný verdi. Burasý suit bir odaydý, sade döþenmiþ ama konforluydu.

“Söyle yüzbaþýya üç gün sonra eþi geldiðinde eðer birliðinden izin alabilirse onu burada misafir edebiliriz,” dedi.

Amerikalý istihbarat yüzbaþýnýn bunu duyduðundaki þaþkýnlýðý bizim albayýn, eþinin adýný da söylemesiyle bir kat daha arttý. Albay bu yaptýðý jestle hem bir konukseverlik örneði göstermiþ oluyor hem de istihbari gücünü kanýtlýyordu. Yüzbaþý Bill de bu jeste karþýlýk olarak albayýn eline sarýldý ve ani bir hareketle öpmeye çalýþtýysa da albay buna izin vermedi. Adetlerimizi iyi öðrenmiþti.



EÐÝTÝM AMERÝKALI KOMANDOLARA AÐIR GELDÝ





Savaþ ha baþadý, ha baþlayacaktý… TIR larla malzeme gelmeye devam ediyordu. Türk kurmay subaylar ara sýra üsse geliyor, arasýra da biz bir scorski ile gidip onlarla buluþuyorduk. Diyarbakýr, Mersin, Ýskenderun, Urfa ve Adana’da da yoðun hareketlilik vardý.

Toplantýlar sürüyor, tezkerenin çýkmamasýndan kaynaklanan sýkýntýlara çare aranýyordu.

Bir gün yine bir istihbarat toplantýsý sýrasýnda Amerikalý istihbarat subay bizim albaya, “sizin komandolarýn eðitimi hakkýnda çok þey duyduk. Bizim komandolarý getirsek sizin eðitimleriniza bir gün de olsa katýlmalarýna izin verir misiniz” diye sordu.

Ýzin çýkmýþ, gün gelmiþti. Amerikalý komandolar bizim askerimizin eðitim yaptýðý alana geldiler. Eðitim astsubaylarý benim aracýlýðýmla bir süre sohbet etti. Amerikalý çavuþ hayretini gizleyemiyor, “ bu aðýr eðitime nasýl dayanýyor bu askerler? Sözünüze hiç itiraz etmiyorlar, bunu nasýl saðlýyorsunuz?” diye hayretle sordu.

Aldýðý yanýt çok kýsaydý, “vatan sevgisi”

Eðitim tam baþlayacakken Amerikalý astsubay askerleriyle konuþtuktan sonra yanýmýza geldi. Biraz mahçup bir hali vardý, “askerlerim bu eðitime dayanamayacaklarýný söylüyorlar. Biliyorum bunu biz istedik ve centilmanlik göstererek bizeizin verdiler ama özür dilerim” dedi. Baþý önüne eðikti.

Eðitim çavuþu, baþçavuþa, baþçavuþ üstteðmen’e baktý. Üsteðmen,”önemli deðil. En azýndan, askerimizin nasýl eðitildiðini gördüler” dedi…

Bu arada Amerikan askerleriyle sýk sýk sohbet etme imkaný da buluyordum. Onlardan ordularýndaki sistemle ilgili bilgiler de aþýyor, bazen þaþýrýyordum. Örneðin bir binbaþý da asker gibi kapý karakolu nöbeti tutuyordu. Uzman erleri komutanlarýnýn emrini “uzmanlýðýyla ilgili alanda” yerine getirmeme yetkisine sahipti. Mesai saatleri bitince askerlik de bitiyor, komutanlarýyla birlikte eðlenip içki içebiliyorlardý. Gözlemlerime göre bu az da olsa disiplin sorununa yol açýyordu doðrusu…

O gün bir hareketlilik vardý, istihbarat subayý beni çaðýrdý ve hizbullahýn akþsm üsse saldýrý düzenleyebileceðine dair duyum aldýklarýný ve dikkatli olmamý söyledi. Nöbetçilere gece görüþ dürbünleri daðýtýldý ve sayýlarý arttýrýldý. M16 lar bu kez kartuþlarý dolu ve merni aðýzda olarak ellerdeydi.

Gece saat 20.00 sýralarýnda üssün giriþ kapýsý yakýnýna sivil plakalý bir reanult park etti. Ýçinde 5 sivil vardý ve öylece duruyorlardý.

Amerikalý nöbetçiler araca gidip orada park etmemesini söylememi istediler. Ama ben onlarýn, onlar da benim kim olduðunu biliyorduk. Türk albay bana bu konuda bilgi vermiþ çok gerekmedikçe Amerikalýlara söylemememi tembih etmiþti.

Aracýn yanýna gidip, “Amerikalýlar burada park etmemenizi söylemem için gönderdi. Onlara kim olduðunuzu söyleyeyim mi?” diye sordum. Askeri istihbaratýmýzýn orada olmasý bana ayrý bir güven veriyordu doðrusu… “sen git istihbarat subaylarýný çaðýr ve onlara anlat” dediler.

Dönüp durumu istihbarat subayýna anlattým, “teþekkür ettiðmizi” söyle deyip, nöbetçilere de aracýn durmasýnda sakýnca olmadýðýný söyleyerek karargaha döndü.





AMERÝKAN ÜSSÜNÜ SÝLAHLA BASTI







Normal nöbet devam ediyor, huzursuz olan askerler sürekli tetikte ellerinde gece görüþ dürbünü her yaný gözetliyorlardý.

Sanayi bölgesi olduðu için zaten pek kimse geçmiyordu sokaklar boþtu. Türk özel timi üssün etrafýnda devriye gezmeye baþlanýþtý.

Tam o sýrada karþýdan elinde tabancayla küfürler ederek gelen bir yaþlý amcayý fark ettik. Akerler silahlarýný doðrulttu ama o sýrada yarým yamalak kürtçemle adamýn derdinin baþka olþduðunu anladým. Askerlere “ateþetmeyin bu adamýn derdi çok baþka” dedikten sonra baðýrdým, “amca orada dur. Yanýna gelecem. Bak bunlar amerikan askeri ateþ edecekler” dedim.Yaþlý amca biraz durakladý ve türkçe olarak “kim o benim evimi dürbünle gözetleyen….?” diye baðýrmaya devam etti. Subaylar da kapýya gelmiþti. Bizim özel timimiz de gelip yaþlý amcayla konuþunca sakinleþti. Durum anlaþýlmýþtý.

Evi yolun karþýsýnda olan amca gece görüþ dürbünüyle çevreyi gözetleyen Amerikalýlarýn evini ve gelinlik çaðdaki torununu gözetlediðini düþünmüþ ve bu yüzden kýzmýþtý. Çok þükür ki büyük bir skandal herkesin saðduyulu davranmasýyla önlenmiþti.

Mardin Organize Sanayii zannederim kurulduðundan beri böyle hareketlilik yaþamamýþtý. TIRlarla Hummer jipler, sahra jeneratörleri, çeþitli iþ makineleri geliyor ve indirme, montaj iþleri anýnda yaýlýyordu. TIR þöförleriyle iletiþimi de ben saðlýyordum tercüman olarak tabii ki.

Sürekli “hazýr kýta” uyuyorduk. Bir gece kapý karakolundaki nöbetimi bitirmiþ, sadece botlarýmý çýkararak kamp yataðýma uzanmýþtým. Tam gözlerimi kapamýþtým ki ayak ucumda dikilen Albayý fark ettim Albay Arkoccha Ýspanyol asýllýydý. Zayýf, uzun boylu hafif kýr saçlý ve çok sert bir komutandý. Bu istikham subayý tüm sertliðine karþý askerleri tarafýndan çok seviliyordu. Kendisiyle zaman zaman sohbet eder, satranç oynardýk. Gözlerimi açýnca, “ekipten misin?” dedi. Bu onun bir þey rica etme tekniðiydi. “Evet” dedim gülümseyerek. “o zaman ne yatýyorsun? Gel peþimden” diyerek yürüdü. Hýzla botlarýmý ayaðýma geçirdim ve peþinden gittim. Bunu yapmak zorunda deðildim. Görevi reddedebilirdim ama bu adama yardým etmek istiyordum. TIRlarla gelip bir benzin istasyonunda indirilecek olan Hummer cipler vardý ve Türk þoförlerle konuþmak için tercüman gerekiyordu. Arabasýna bindik ve benzin istasyonuna gittik.

Ana yol üzerinde 6 adet Hummer yüklü TIR bekliyordu.







CIA AJANLARI PANÝK ÝÇÝNDE





Ýþin dah çabuk bitmesi için bir tercümana daha ihtiyaç vardý. Bunu Albay Arkoccha’ya ilettim. Üssü arayarak bir gönüllü tercüman daha istedi.

Gelen tercüman üst düzey bürokratýn oðlu olanm arkadaþýmdý…

TIR þöförlerine ne yapmalarý gerektiðini söylüyor onlarý yönlendiriyorduk. Askerler ise indirilen Hummerlara binip üsse götürüyordu. Saat sabaha karþý 3 tü ve hava buz gibiydi. Kabanlarýmýz ve atkýlarýmýza raðmen üþüyorduk. Son üç kamyonun þoförüne de ne yapmalarý gerektiðini söyleyerek çay içip ýsýnmak için benzinliðe girdik. Ýþçiler bize çay ikram etti.

Tam o sýrada kiralýk olduklarý belli olan Türk plakalý iki lüks araç yanaþtý. Ýçlerinden takým elbiseli 7 Amerikalý indi. Panik içinde olduklarý her hallerinden belli oluýyordu. Önce Amerikalý askerlerle görüþtüler sonra koþarak bizim yanýmýza geldiler.

Bürokratýn oðlu olan arkadaþýmý soruyorlardý… Sonunda onun kim olduðunu anlayabilmiþler ve bölgeden uzaklaþtýrmaya gelmiþlerdi. CIA böyle önemli bir bilgiyi nedense çok sonra öðrenebilmiþti…. Arkadaþýma kontrat süresi maaþýnýn ödeneceðini ama kendi güvenliði için hemen bölgeden uzaklaþmasý gerektiðini anlatýp götürdüler…

Hummer jiplerin indirilmesi bitince biz de aracýmýza binip hareket ettik. Üsse döneceðimizi sanýyordum ama baþka bir yola girmiþtik. Albay Arkoccha ile Meksikalý asker olan þoför aralarýnda Ýspanyolca konuþuyorlardý ve ben çok fazla bir þey anlamýyordum. Tavýrlarýna bakýlýrsa bir þey tartýþýyorlardý. Epey bir süre gittikten sonra Arkoccha bana döndü ve “artýk ülkende deðiliz sanýrým sýnýrý geçtik ve kaybolduk” dedi. Araçta 1 M16 ve 2tabancadan baþka silah yoktu ve biz sýnýrýn öte yanýndaydýk…

Ne yapabileceðimizi tartýþýrken uzakta bazý kiþiler gördük. Farlarýn ýþýðýnda kim olduklarýný farkettiðimde rahatlamýþtým. Bizim askerlerimizdi. Aracý durdurduk, yanýmýza geldiler. Kaybolduðumðuzu anlatýnca bir eskortla bizi yönlendirerek tekrar vatana dönmemizi saðladýlar.

Herkes derin bir oh çekmiþti. Üsse vardýðýmýzda sabah oluyordu.





ALMAN VÝZESÝ

“Þirket” in adamlarý gelip bizden pasaportlarýmýzý istediler. Bu arada da “yurt dýþýnda” çalýþýp çalýþmayacaðýmýzý sordular. Yurt dýþý denildiðinde neresi olduðunu anlamýþtýk. Teklif götürülenlerden çoðu bunu kabul etmedi. Çünkü çok açýk konuþuyorlar ve yaþarsak maaþýmýzýn iki kat olacaðýný, baþýmýza bir þey gelmesi durumunda ise ailemize 150 bin dolar ödeneceðini söylüyorlardý…

Pasaportlara Alman vizesi alýnacak, tezkere verilmediði için geçiþ Almanya üzerinden saðlanacaktý.

Gece olmuþ ama bir çok kiþi uyuyamamýþtý. Beni de uyku tutmadýðý için sürekli açýk olan televizyondaki tek yayýný yani “Pentagon Channel” ý izliyordum.

Üzerimizden geçen jetlerin gürültüsü sýklaþmaya baþlamýþtý. Tecrübeli askerler sesten hangisinin ne tip uçak olduðunu anlýyor ve “bak bu F15” , “bu F16” gibi yorumlar yapýyorlardý.

Saat sabaha karþý 02.15 de yayýn kesildi canlý yayýna geçilmiþti Baþkan Bush konuþuyordu. Savaþ resmen baþlamýþtý….

Üs komutaný koþarak televizyonun baþýna geldi Bush’un konuþmasýný izledi ve karargah merkezine dönerken aðzýndan þu sözcükler döküldü, “Baþkan Clinton olsaydý þimdi hiç birimizin burada olmasýna gerek yoktu”savaþý o da istemiyordu anlaþýlan…





SADDAM NEREDE SAKLANIYOR?



Savaþ baþladýktan sonra güvenlik önlemleri de sýkýlaþmýþtý. Günlük göreve gelen tercümanlarýn cep telefonlarý bile kapýdan geçtikten sonra özel bir elektronik sistemle fotograf çekemez hale getiriliyordu. Üste fotograf çekebilen bir kiþi vardý o da CIA ajanýydý zaten…

Bu arada benim cep telefonu çipimi de alýp bir proðram yüklediler. Dinlenmesini önlemek için olduðunu söylediler. Onlardan baþkasýnýn dinlemesini önlemekti amaç sanýrým…

Savaþ sürüyor ve üste yoðunluk devam ediyordu. Kimi zaman bir scorski ye atlayýp bir yerlere gidiyor, toplantý yapýyor ve dönüyorduk.

Savaþýn içinde olmak, televizyonlarda izlemeten çok ama çok farklý bir psikoloji yaratýyor insanda. Bir paranoya kazanýyorsunuz örneðin. O bölgeden çýkýp tamamýyla baþka, savaþýn ne olduðunun bile bilinmediði bir yere dahi gitseniz orada yürürken bile bir yerlerden biri çýkýp ateþ edecekmiþ gibi geliyor. Bu duyguyu görevim bittikten sonra uzun süre yaþayacaktým…

Televizyondaki haberlerde Saddam’ýn kayýp olduðu ve bnulana ödül verileceði söyleniyordu.

Bir gece sabaha karþý saat 04.00 sularýydý. Kapý nöbetindeydim. Bir Türk vatandaþý geldi ve Saddam’ýn nerede saklandýðýný bildiðini söyledi. Bana anlatmasýný istediðimde bunu ancak Amerikalý subaylara söyleyeceðini bildirdi. Biraz konuþunca anladým. Bu akli dengesi bozuk bir vatandaþýmýzdý.

Yine de durumu istihbarat subayýna bildirdim. Yorumumu da eklemeyi ihmal etmedim tabii. Ýstihbarat subayý yanýmýza geldi ve adamýn söylediklerini ona tercüme ettim. “haklýsýn. Bu adamýn akli dengesi bozuk. Senden ricam onu kibarca buradan uzaklaþtýr. Uðraþacak daha önemli iþlerimiz var” dedi.

Bir gün iznliydim ve Mardin sokaklarýnda dolaþýyordum, yaþlý bir amca durdurdu beni. Oralý olmadýðým kesin de ne iþ için orada olduðum bile sanki alnýmda yazýyormuþçasýna belirgindi o insanlar için. “Bu Amerikalýlara tercümanlýk yapýyorsun. Utanmadan onlara yardým ediyorsun bir de,” dedi ve yüzüme tükürerek uzaklaþtý.

Sýnýrýn öte yanýnda savaþ bu yanýnda ise hayat devam ediyordu…



Savaþýn ilk gün heyacaný geçmiþ, stratejiler konuþulmaya baþlanmýþtý. Tam o sýrada 40 yaþlarýnda, uzun boylu, mavi gözlü, sarýþýn, uzun saçlý ve çok ama çok güzel bir kadýn geldi üsse. Film artisti veya model sanmanýz için Hiçbir engel yoktu. Bakýmlý, yaþýna tezat yapacak sekilde diþpdiri bir görünüþü vardý. Mini etek ve yüksek topuklar da çok yakýþmýþtý. Üsteki CIA ajanlarý bir anda ayaða kalkýp saygýyla selamladýlar… Kod adý Jane olan bu ajan onlarýn þefiydi…





KÜBA PUROLARI DAÐITILIYOR





Jane yanýmýza gelerek bizi selamladý ve aramýza oturarak hatýr sormaya baþladý. Genç bir tercüman olan Gökhan’ýn nutku tutulmuþ, gözlerini CIA ajanýndan alamaz olmuþtu. CIA ajaný özellikle sýnýrýn öte yakasýna gidip gelenlere samimiyet gösteriyor, el üstünde tutuyordu. Çantasýndan çýkardýðý Küba purolarýndan ikram ederken, “Bunlar kaçak ama en iyileri” demeyi de ihmal etmedi. Piyasada yüzlerce dolara satýlan purolardý bunlar. CIA tercümanlarý memnun etmek için masraftan kaçýnmýyordu. Sonradan öðrenecektik ki üsse geln CIA þefi özellikle bir tercümaný mutlu etmek için çok daha fazlasýný da yapacaktý…

Çaylar, kahveler içildikten sona Jane un fabrikasýndan ayrýlýp Mardin’e gitti…

Askerler yavaþ yavaþ toplanma hazýrlýklarýna baþlamýþ, bir bölümü Ýskenderun’a gitmiþti bile.

Ýþler hafiflemiþ gibi görünüyordu ama, durum farklýydý… Sýnýrýn öte yanýna illegal geçiþler oluyordu ara sýra. Gidenlerden bir tecüman oradaki ortamý görünce sinir krizi geçirmiþ, zar zor geri getirilmiþti. Çok uzakta deðil hemen orada Musul ve Kerkük’de müthiþ bir panik vardý. Amerikalý askerler önemli petrol yataklarýnýn hemen yanýna konuþlanmýþlardý.

Planlar deðiþtikten sonra Türkçe bilen tercümana pek ihtiyaç kalmamýþtý. Seçilen Birkaç kiþi Türkmenlerle diyalog için yeterliydik. Þimdi daha çok Kürtçe ve Arapça bilen tercüman gerekiyordu.

Birkaç Kürt arkadaþýmýz görevi kabul etmiþ ve soluðu Kuzey Irak’da almýþtý bile. Ancak ortam gerçekten “ateþ altýnda” idi ve iþ hayati risk taþýyordu. Bu arkadaþýmýz ise ayda bin 500 Dolar için bu riski üstlenenlerden biriydi. Onun gibi daha bir çok tercüman bu riski almýþtýk…

Cep telefonlarýmýz çapraz olarak dinleniyordu ve yakýn aile fertleri dýþýnda kimseyle görüþmememiz “tavsiye” ediliyordu. Sýnýrýn öte yanýna gidildiðini söyleyenler ise hapse atýlacaklardý.

Tercümanlar da kademe kademe idi. Kimimiz daha az güvenilir olarak nitelendirilen 1. derecede, kimimiz ise en çok 3. derecedeydi. En güvenilir kademe olan 4. derece tercümanlar sadece Amerikan vatandaþý olanlardan seçilmiþti elbette ve bizim aramýzda da bunlardan biri vardý, Mefkure haným… Amerikan ordusunun kadrolu elemanýydý ve bizlerle iyi iliþkiler kurup onlara hakkýmýzda rapor veriyordu. Zaten oðlu da Amerikan ordusunun askerlerinden biriydi…



AMERÝKAN UÇAÐINDAN “DOST” BOMBA





Bir gün eþim aradý. Hýçkýra hýçkýra aðlýyor ve paraya ne kadar ihtiyacýmýz olursa olsun bu iþi yapmamamý istediðnð söylüyor, eve dönmem için ýsrar ediyordu…

Televizyonda BBC World kanalýný izlerken BBC Dünya Haberleri Editörü John Simpson’un kulaðýna isbet eden þarapnel parçasýný ve yerde saçýlý insan vücudu parçalarýný görmüþtü. Simpson olayý þu sözlerle anlatýyordu;

“Bu cehennemden bir sahne. Etrafýmdaki bütün araçlar yanýyor, bütün vücutlar yanýyor. Cesetler her yere yayýlmýþ, ceset parçalarý her yerde. Bu çok kötü. Amerikalýlar kendilerine gol attýlar…”

Bir amerikan uçaðý kendi askerlerini ve yandaþlarýný bombalamýþtý. Bir Kürt tercüman arkadaþýmýz da ölenler arasýndaydý ve bunun adý, friendly fire yani “dost ateþi”ydi…(*)

Onu yatýþtýrýp telefonu kapadým. Çok fazla konuþacak konumda ve durumda deðildim. Gözlerimden yaþlar süzülüyor ve bunu saklama gereði de duymuyordum. Savaþ bir yanda “dost bombalarý” diðer yanda…

Sonradan öðrenecektik ki Amerikalýlarýn bu dost ateþi, Ýngiliz askerleri dahil bir çok kiþiyi vurmuþ ve daha da vuracaktý. Bazý durumlarda bir özür açýklamasý bile yapýlmýyordu.

Mardin’de kaldýðýmýz zamanlarda boþ vaktimiz oluyor bu arada çevreyi geziyor, kültürleri tanýmaya çalýþýyorduk. Arap yemekleri, mýrra, kürt arkadaþlarýn kebap piþirme yaýrlarý ve süryaniler… Kiliseleriyle gümüþ sanatlarýyla süryaniler.

Bu arada yýllar önce edindiðim ama þüpkeyle baktýðým bir bilgiyi de onaylama fýrsatý bulmuþtum. Gezdiðim bir süryani kilisesinin papazýna sordum, “Gerçekten Hindistan’ýn güneyinde, Kerala’da ki hrýstiyanlar da süryani mi?” Aldýðým cevap “evet” ti. Kerala eyaletindeki hintlilerin büyük bölümü de süryaniydi. Ýlk duyduðumda pek de inanmadýðým bu bilgiyi doðrulamýþtým…





CIA ÞEFÝ SARMAÞ DOLAÞ





Mardin’de çarþýyý, restoranlarý geziyor biraz da internet cafelerde vakit geçiriyorduk. Yerel halkla da dost olmaya baþlamýþtýk. Küçük bir disco da vardý. Arkadaþlarýn davetini kýramayýp gittik.

Discoda hiç de yabancý olmayan simalar vardý. Tercüman arkadaþýmýz Gökhan ve CIA ci Jane… Sarmaþ dolaþ oturuyorlardý. Amerikan askerleri bu duruma þöyle bir yorum getirmiþlerdi, “üstleri görse bu onun mesleðine mal olur” ancak oradaki en yüksek rütbeli de Jane di. Amerikaya döndüklerinde neler olduðunu bilemiyorum ancak Jane ve Gökhan daha sonra da Gökhan’ýn odasýna açýk kapýyý çalmadan giren bir arkadaþýmýz tarafýndan çok çok daha samimi bir halde gözlenmiþti. Bunun ardýndan ikisini Hiçbir arada görmedik. Aþk varmýydý? Yoksa stresli ortamýn getirdiði bir yakýnlaþma mý? Bilinmez. Gerçek þu ki bu olayla ilgili yorumlara çok gülmüþtük. Stresimiz azaltmýþtý bir nebze olsun. Aþk savaþ dinlemiyordu, birkaç Amerikan askeri ve subayý da bazý sivillerle aþk yaþamýþtý.

Bu arada Irak harekatý güneye kayýyor, kuzeyde çatýþmalar olsa da yoðunluk orada yaþanýyordu. Belli baþlý tercümanlarýn haricindekilere artýk ihtiyaç kalmadýðýndan çoðunun paralarýný ödeyip gönderdiler. Þimdi en çok Kürtçe ve Arapça bilen tercümanlara ihtiyaç vardý.

Kürtçe konuþan bir tercüman arkadaþýmýz sýnýrýn öte yanýnda görev yapýyordu. Tezkere çýkmadýðýndan bu anlýk gerçiþler illegal oluyordu tabii. Görevi bitip döndüðünde ajanlardan biriyle sohbet ederken Amerika’ya gitmeyi çok istediðini söylemiþti bu arkadaþ. Ýki gün sonra on yýllýk vizesi ve uçak bileti hazýrdý. Bu kardeþimiz ilk yasal yurtdýþý seyahatini Amerika’ya yaptý.



MÜTEAHHÝT FÝRMALAR BABA BUSH’UN





Amerikan ordusunun istikham iþlerini yürüten sivil bir amerikan þirketiydi. Bu þirket çalýþanlarýnýn tamamýný emekli ordu ve gizli servis mensuplarý oluþturuyordu. Bunlardan bazýlarý emekliliklerinden sonraTayland’a yerleþmiþ eski askerlerdi. Ayný ekip Bosna’da da çalýþmýþtý.

Sohbet sýrasýnda sordum, “büyük bir þirket galiba, hep muteahhitlik iþleri mi yapýyorsunuz?” emekli asker, “sadece bu gibi durumlarda çaðýrýrlar. Her zaman iþ yapmayýz. Bu iþlerden de iyi para kazanýyoruz,” diye anlatmaya baþladý. Þirket baba Bush’a aitti ve sadece emekli askerlerle emekli gizli servis elemanlanlarýna iþ veriliyordu. Anlatýlanlara göre baba Bush bu tip bir çok þirkete daha sahipti…

Diðer yandan CIA ajanlarý bize bu savaþýn petrol yüzünden çýkmadýðýný telkin ediyorlardý sürekli olarak. Bana kalýrsa tamamen yalan da söylemiyorlardý. Baþka, bambaþka gerekçeleri de vardý…

Yaptýðým iþ sýrasýnda savaþýn korkunç yüzünü çok yakýndan gördüm. Ancak gördüðüm, daha doðrusu anladýðým daha önemli bir þey vardý. Bu tip savaþlar kamuoyuna anlatýlan nedenlerden çýkmýyor, yaratýlmýyor. Bu tip savaþlardan belli baþlý sektörler besleniyor ve belirli sürelerde çýkarýlmak zorundalar.

Güç, kendinden daha zayýflara hükmediyor, onlarý kullanýyor. Gerekirse bir parmak bal çalýyor kimilerinin aðzýna… Ýnsaný insanlýðýndan utandýracak oyunlar dönüyor kimi zaman. Kimse de çýkýp hesap sormuyor,soramýyor…

Yýllar sonra biri çýkýp, “kimyasal silah konusunda yalan söylemiþtim” deyiveriyor.

Büyük, çok büyük kazançlarýn saðlanmasý için daha büyük kayýplar verdirmenin iðrenç zenaati bu. Baþka da bir þey deðil.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


ahmet alpan kimdir?

HAZIRANMIÞ, YIL 1963 BURSA’DA DOÐMUÞUM. ÝLK VE ORTA ÖÐRENIMIMI BURSA’DA TAMAMLAYIP, ÝNGILIZ FILOLOJISI’NI ÝSTANBUL, ARKEOLOJI’YI ÝZMIR’DE OKUDUM. BURSA’DA YEREL GAZETELERDE MUHABIRLIK, ISTIHBARAT ÞEFLIÐI VE YAZI IÞLERI MÜDÜRLÜÐÜ GÖREVLERINDE BULUNDUKTAN SONRA BIR SÜRE GEREK MUHABIR, GEREKSE YÖNETICI OLARAK TELEVIZYONCULUK DENEYIMIM DE OLDU. ÝNGILTERE’DE YAÞADIÐIM SÜREDE, SERBEST FOTO MUHABIRI VE HABERCI OLARAK ÇALIÞTIM. KARMA VE KIÞISEL FOTOGRAF SERGILERI AÇMA OLANÐIM OLDU. VATANA DÖNDÜKTEN SONRA TURIZM SEKTÖRÜNDE PROFESYONEL REHBER OLARAK ÇALIÞTIM. SON OLARAK KÖFEZ SAVAÞI SIRASINDA TERCÜMANLIK GÖREVI YAPTIKTAN SONRA TEKRAR TURIZM VE SEYAHAT IÞINE DÖNDÜM. ANCAK YAZMAYI BIRAKMADIM. GAZETECILIK BIRAKILMIYOR, YAZMAK YAPIÞIP KALIYOR ÜZERINIZE ADETA… MARDIN’DEKI UN FABRIKASINDAN BOZMA AMERIKAN ÜSSÜ VE ÖTESINDE SAVAÞ ÖNCESI VE SONRASINI YAÞAMAK BENI ÇOK ETKILEDI. EVLERINIZDE TELEVIZYONLARDAN IZLEDINIZ SAVAÞI. ORADA VE GAZETELERDE ANLATILANLARDAN ÖÐRENDINIZ… ANCAK SICAK BÖLGEDE BIRÞEYLER FARKLI YAÞANIYORDU… HERKESIN BUNLARI BILMEYE HAKLARI OLDUÐUNU DÜÞÜNDÜM… YAZDIM.


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © ahmet alpan, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.