Aþkýn aldý benden beni. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Küçük aðýlýn kapýsý açýlýp da, Gülbahar ile Alican görününce, Karabaþ, Ali Elmas yolcu edildikten hemen sonra önüne konulan yaldan son kalanlarý da yalayýp yutarak ayaklandý. Ýki kardeþin de ayaðýnda siyah Sümerbank iskarpinleri vardý; ama Alican’ýn iskarpinleri haylazlýklarýný anýmsatýr biçimde paralanmaya baþlamýþlardý. Ýkisi de týpký Yetiþtirme Yurdu çocuklarýnýn tek tip kýlýklarý gibi oldukça yeni görünen kumaþ pantolon ve pötikare gömlek giyinmiþ efendilerinin ondan istediklerini yerine getirerek keçileri aðýldan çýkardý, yayýla yayýla kale harabelerine doðru gütmeye baþladý. Arada bir yoldan çýkan bir keçi olursa da sahiplerine bir iþ düþürmeden bu sorunu hallediyordu. Alican’ýn saçlarý üç numarayla týraþlýydý. Gülbahar’ýn ise, bir kýz çocuðundan çok bir erkek çocuðunu andýran kýsa, kývýrcýk saçlarý ve yüz hatlarý vardý. Gülbahar, “El fenerini aldýn, deðil mi?” diye sordu. Alican, pantolonunun arka cebinden çýkarttýðý, yassý pille çalýþan, yassý, küçük bir el fenerini çýkarýp gösterdi. “Aldým.” “Ýyi.” “Bu gün de dereye ineydik ya…” “Nedenmiþ o?” “Harabelerde Hamido çýkarsa ya, karþýmýza?” Gülbahar, “Hamido köylülerin paralarýný aldý, gitti. Bir daha uðramaz buralara,” diyerek onu sakinleþtirmek istedi. Alican, “öyle deme, paralarý aðaya verip tapularý getirecekmiþ o,” deyince Gülbahar zekice gülümsedi. “Çok beklerler.” Alican, harabelere gitmeyi hiç istemiyordu, “Eski insanlar, paralarýný oralara saklamýþ olsalardý, Hamido, oralarda saklanýrlarken bulurdu, boþu boþuna kazýp duruyorsun topraðý.” Diye söylenmeye baþladý. Gülbahar, kendinden emindi. “Ama onlarýn hazine saklamak için zekice düþünülmüþ bir sürü yeri vardýr. Harabelerdeki gizli bölmeler tam öyle yerler. Hamido onlarý bulabilecek kadar zeki deðildir. Zeki olsaydý, eþkýya olmazdý zaten...” Yamaçtan yukarý çýkýp, yukarýdaki eski kale kalýntýlarýna ulaþtýklarýnda, keçileri az ilerdeki kayalýklara doðru yayýlmaya baþlamýþtýlar bile. Onlarý kendi hallerine býrakan Gülbahar ve Alican, yanlarýndaki Karabaþ ile birlikte, Kayalýklarýn tepesinde ki yýkýntýlar içinde, Gülbahar’ýn, varlýðýna can-ý gönülden inandýðý defineyi aramaya gittiler. Alican, “bulduðumuz define keçilerimizin sayýsýný arttýrmaktan baþka bir þeye yararmýþ gibi... Bizim buralarda baþka ne iþ yapýlýr onca parayla. On beþ keçiyi kovalamak yerine beþ yüz keçi kovalamak zorunda kalmak daha iyi bi’þey mi?” diyerek söylenmeye baþladý. Gülbahar, kayalýklarda bulunan çalýlarý kemirmekle meþgul görünen keçileri göstererek, “Keçileri keyif edebilecekleri yerlere getirdik, Kaya eteklerinde kendi kendilerine eþeleniyorlar. Benim sayemde keçi kovalamýyorsun iþte. Daha ne istiyorsun?” diyerek gülümsedi. Dar setin sonuna ulaþmýþlardý. “Ýþte geldik.” Çýktýklarý yerde her tarafa taþ ve sütun yýkýntýlarý saçýlmýþtý. Gülbahar’ýn bir ay kadar önce define aramayý bu yýkýntýlarýn arasýnda sürdürürken yerinden oynattýðý bir kaya parçasýnýn arkasýnda normal bir insanýn ancak sürünerek girebileceði küçük bir in aðzý keþfetmiþlerdi. Gülbahar, içinde gizlenmiþ bir definenin olabileceði inancýyla sürünerek geçtiði deliðin arkasýnda küçük bir maðaraya ulaþmýþtý. Maðarada büyük bir umutla aramaya baþladýklarý define yerine de, yeraltýna inilen basamaklar, basamaklardan inilen yeraltýnda ise karanlýk ve soðuk galeriler ve bunlarýn kenarlarýnda yer alan höyükler ile kayalýðýn içeriden aþaðýlara doðru oyulmasýyla oluþturulmuþ yeni basamaklar keþfetmiþlerdi. Þimdiye kadar o basamaklarý kullanarak, keþfettikleri bu uçsuz bucaksýz gömütün alt katlarýna inmeye cesaret edememiþlerdi. Daha doðrusu Alican, karþýlarýna çýkmasý muhtemel yeraltý canavarlarýnýn varlýðýna olan inancýyla engellemiþti bunu. Bu yüzden inin aðzýna yakýn bölmelerde oyalanýyorlardý þimdilik. Ýnin aðzýný örttükleri bir çalýlýðý kenara çekerek deliði açtýlar. Dar delikten sürünerek içeri süzülürken, Gülbahar, peþlerinden gelerek onlarla birlikte içeri girmeye kalkýþan Karabaþ’ a dönüp, “Sen nereye bakayým, böyle? Koþ, keçilerin baþýna!” diye söylenince, sanki hayvana deðil de bir insana komut vermiþ gibi Karabaþ, geldikleri tarafa doðru verilen vazifeyi ifa etmeye gitti. Karabaþ’ý yolladýktan hemen sonra onlar da yeraltýna inen basamaklardan indiler. Yeraltýna girdikten sonra, keþfettikleri o yeraltý odalarýndan birisine girdiler. Ortalýk geldikleri yoldan ulaþan hafif bir ýþýkla loþ karanlýktý. Alican cebinden çýkarttýðý el fenerini yakýp etrafý aydýnlatmaya baþlayýnca, Gülbahar onu, “Yakma þunu! Pili bitmesin,” diyerek ikaz etti. “Kazarken bir þey bulursak, iyice görmek için tutarsýn ýþýk.” Alican oynamasý için izin verilmediðine kýzarak el fenerini söndürdü. Kaba bir ifadeyle, “Nah bulursun,” diye söylendi. “Görürsün bak, bulacaðýz.” Gülbahar cebinden çýkarttýðý uzun saplý bir çakýyý açýp daha evvelden kazdýklarý bir çukuru derinleþtirmek üzere kazmaya baþladý. “Buradan çok ümitliyim. Buranýn üstüne o levhayý boþuna kapatmýþ olamazlar. Biraz daha derinleþtirirsek bir þeyler çýkabilir, belki…” Çukurun dibini kazmaya ve çýkarttýðý taþý, topraðý bir kenara aktarmaya baþladý. Bir taraftan da kardeþine bu harabelerle ilgili düþüncelerini anlatmaya baþladý: “Eskiden buralarda yaþayan insanlarýn hayatlarý hep savaþarak geçiyordu. Onlar baþkalarýyla savaþýyor, baþkalarý onlarla savaþýyor, hep savaþýyorlardý. O zamanlar hükümdarlar, para kazanmak için birbirleriyle savaþarak, birbirlerinin ülkelerini yaðma ederlermiþ. Ýþte, buradaki insanlar da, o hükümdarlar paralarýný bulup alamasýnlar diye böyle gizli yerlerde saklarlarmýþ paralarýný. Hiç kimse, hiç kimsenin, parasýný nereye sakladýðýný bilemezmiþ. Savaþýrken ölenlerin paralarý da, sakladýklarý yerlerde kalýrmýþ…” Alican, meraklý, “Oðluna kýzýna da söylemez miymiþ peki? Hani, ölürsem eðer, falan yerde para sakladým, gidip bulun, harcayýn emi, diye tembih etmez miymiþ?” diye sordu. Gülbahar, bir süre, taþ ve topraktan baþka hiçbir þey bulamadan elindeki býçaðý ile eþeleyerek çukuru iyice derinleþtirmiþti. Epey yorulmuþtu; gene de burnundan soluyarak kardeþinin meraký olan þeyleri açýklamaktan vazgeçmedi: “Bazen söylemezlermiþ. Ansýzýn saldýrýya uðradýklarý vakit, söylemeye zamanlarý olmazmýþ. Bazen de, söyleyecek çocuklarý olmazmýþ. Ben onlarýn sakladýðý o altýnlarý bulacaðým. Bulup baþka bir yere saklayacaðým. Sonra da Bulanýk’ a gidip kendime bir ev ve bir kitapçý dükkâný satýn alacaðým. Dükkânda dünyada yazýlmýþ ne kadar kitap varsa, hepsini satacaðým. Ve sonra kendim de kitaplar yazacaðým. Bir sürü kitap... Eðer istersen sen de benimle birlikte yapabilirsin bütün bunlarý...” Alican’ýn bir itirazý vardý. “Ama kýzlar dükkân açmaz ki.” Gülbahar, homurdanarak; “Açar. Bizim burada açmazlar belki ama Bulanýk’ta açarlar,” diye çýkýþtý. “Açmazlar.” “Açarlar! Ben açacaðým. Görürsün... Babamýn getirdiði kitaplarý okumadýðýn için cahil kaldýn sen. Bilmiyorsun.” “Okumam ben. Sen okuduklarýný anlatýyorsun ya, yeter benim için.” Þimdiye kadar hiçbir kitabý okutmayý baþaramamýþtý kardeþine. O da, büsbütün ilgisiz kalmasýn bari diyerek kendi okuduklarýný, okuyarak öðrendiði her yeri, her þeyi, her akþam uyumadan önce, uyumaya dalýncaya kadar uzun uzun anlatýyordu. “O kitaplardan birinde, kýzýn biri kitapçý dükkânýnda çalýþýrken, gizli gizli bütün kitaplarý okuyor, okuyor... Sonunda dünyanýn en büyük bilim adamý oluyor.” Alican, ablasýnýn safdilliðine gülerek müdahale etti. ”Kýzlardan bilim adamý mý olurmuþ! Erkekler adam olur,” dedi. Gülbahar bir cevap vermedi buna. Erkeklerin adam olduðu, kadýnlarýn ise sadece kadýn olduðu bir dünyaydý Alican’ýn dünyasý. Kendince haklýydý Alican. Okuduðu kitaplarda bile, sadece kadýn olmak yerine fodulluk ederek erkeklere layýk adamlýk mertebesine ulaþmýþ kadýnlara da, nedense bir ayrýcalýk tanýnarak, kendilerinden biri olarak kabul edip bilim kadýný demektense bilim adamý denilmekteydi... Lafý deðiþtirmek için, “Dükkâný açtýktan sonra liseye de kaydolup okuyacaðým. Liseyi bitirdikten sonra ise üniversiteye arkeoloji okumaya gideceðim,” dedi. “Ne imiþ o arkakoloji...” Ýlkokul beþinci sýnýf öðrencisi bir çocuða anlatýlamayacak konular açmýþtý. Gel de iþin içinden çýk þimdi! “Arkeoloji akýlsýz, arkeoloji... Yani, böyle tarihi kalýntýlarda kazý yaparak dünyanýn en zengin definelerini ortaya çýkartacaðým, demek...” diyerek, onun anlayabileceði bir dille anlatmaya çalýþtý. “Onu þimdi de yapýyorsun ya... Yapmak için üniversiteye gitmeye ne gerek var?” “Uff! Þimdi yaptýðým gibi deðil. Bilimsel yani... “ Oflaya puflaya, alýnlarýndaki ter kalýn bir toz tabakasýyla karýþýncaya kadar topraðý kazmýþtýlar. Alican, ablasýnýn hayallerinde yer almak istemeyerek, “yok, “ dedi, “ben topraðý böyle eþeleyip durmaktan hoþlanmýyorum. Hem biþey de bulamýyorsun. Boþuna kaz, dur.” Gülbahar, “ Ýyi. Sen keçi çobanlýðýna devam et...” diyerek öfkelendi. *
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Kemal Yavuz Paracýkoðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |