..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ben bir öðretmen deðil, bir uyandýrýcýyým. -Robert Frost
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Deneme > Yüzleþme > Þevket Baþýbüyük




9 Ocak 2012
"Ödenmiþ Bedeller Unutulmasýn"  
“Ödenmiþ Bedeller Unutulmasýn”

Þevket Baþýbüyük


Bu baþlýk size neyi hatýrlatýr bilmiyorum ama ben bu aný yazýmý; Eðitim Bir-Sen’in düzenlediði; “Ödenmiþ Bedeller Unutulmasýn” konulu yarýþma için kaleme almýþtým… Yarýþmanýn sonuçlarý 6 Ocak 2012 tarihinde Eðitim Bir-Sen Malatya Þubesi tarafýndan muhteþem bir törenle açýklandý. Sonuçlar açýklanýnca “birinci seçilen” deðil, dereceye bile giremeyen bu aný yazýmý sizlerle paylaþmak istedim. Yani anlayacaðýnýz; “28” baþlýklý bu yazýmý bir de, siz deðerli okurlarýn bilgisine sunarak deðerlendirmenizi istedim. Eðitim Bir-Sen beðenmese de; bedel ödemiþ birisi olarak kendimi ancak bu kadar ifade edebildim ne yapýyým?... Þimdi, virgülüne, noktasýna dokunmadan sizleri o yazý ile baþ baþa býrakýyorum…


:BBIE:


Bu baþlýk size neyi hatýrlatýr bilmiyorum ama ben bu aný yazýmý; Eðitim Bir-Sen’in düzenlediði; “Ödenmiþ Bedeller Unutulmasýn” konulu yarýþma için kaleme almýþtým…
Yarýþmanýn sonuçlarý 6 Ocak 2012 tarihinde Eðitim Bir-Sen Malatya Þubesi tarafýndan muhteþem bir törenle açýklandý. Sonuçlar açýklanýnca “birinci seçilen” deðil, dereceye bile giremeyen bu aný yazýmý sizlerle paylaþmak istedim.
Yani anlayacaðýnýz; “28” baþlýklý bu yazýmý bir de, siz deðerli okurlarýn bilgisine sunarak deðerlendirmenizi istedim.
Eðitim Bir-Sen beðenmese de; bedel ödemiþ birisi olarak kendimi ancak bu kadar ifade edebildim ne yapýyým?...
Þimdi, virgülüne, noktasýna dokunmadan sizleri o yazý ile baþ baþa býrakýyorum…


28…
28 Þubat Post modern darbesinden en çok darbe alanlarýn baþýnda Malatya gelir. Zira senaryosu inanmýþ/Müslümanlar üzerinde kurgulanarak sahnelenmiþti bu malum sürecin. Hakeza, “28 Þubat darbecileri” Malatya’yý pilot bölge seçmiþlerdi… Bizler de, Malatya’da 28 Þubat’ýn kurbanlýklarý idik…
Dimaðýmda silinmez izler býrakan bu vahim sürece geçmeden önce, 28 Þubat post modern darbesinin nereden baþlayýp nasýl geliþtiði ile ilgili kýsa bir hatýrlatmada bulanmak istiyorum…
Tarihe “28 Þubat Kararlarý” olarak geçen ve 9 saat süren 1997 Þubat ayý MGK toplantýsý sonrasýnda açýklanan bildiriyle baþlamýþtý her þey...
Cumhurbaþkaný olarak o gün MGK’ya baþkanlýk eden Süleyman Demirel; “Bu bir süreçtir. Yani Cumhuriyet’in kurulmasýyla baþlamýþ ve devam eden bir süreçtir, devam da edecektir. Bu böyle gidecek.” (29 Þubat 2000, Milliyet Gazetesi) demiþti…
MGK’da belirleyici güç durumunda olan ve 28 Þubat’ýn hazýrlayýcýsý olmakla övünen Genelkurmay Baþkaný Orgeneral Hüseyin Kývrýkoðlu da, Demirel gibi; 28 Þubat süreci’nin 1923’ten bu yana sürdüðünü ifade ederek þunlarý kaydetmiþti: “Ýrtica ne zaman palazlansa bu süreç kendini gösterir... Ýrtica tehdidi bin yýl sürse 28 Þubat süreci de bin yýl devam edecektir. Bitmiþ deðildir.” (28 Þubat 2000, Akit Gazetesi )
Hatýrlarsanýz; o günkü MGK tarafýndan, Ýslamcý kesimleri izlemek, önlemler almak hatta daha bariz bir ifadeyle sindirmek amacýyla “Batý Çalýþma Grubu” oluþturulmuþtu. Ýnançlý kesimler hedef alýnarak, bizzat Genelkurmay tarafýndan hâkim ve savcýlar baþta olmak üzere deðiþik kesimlere brifingler verilmiþti. Ýslami kesimin denetim altýna alýnýp sindirilmesi; Ýmam Hatip Okullarý ve Kur’an kurslarý gibi kurumlarý sýký denetime tabi tutup, takibe almýþlardý. “8 yýllýk kesintisiz eðitim” ile 28 Þubat darbecileri, Ýmam Hatip Okullarýnýn orta kýsmýný kapatarak, çocuklarýn küçük yaþta din eðitimi almalarýný engellemek istemiþlerdi. Böylece 28 Þubat tarihli MGK toplantýsýnýn ardýndan alýnan kararlarla ilgili olarak ülkemiz yoðun tartýþmalara sahne olup bir kaos ortamý oluþturulmuþ oldu…
28 Þubat süreci, Malatya’da; Ýnönü Üniversitesi Senatosunun 21 Nisan 1999 tarihinde aldýðý “Kýlýk kýyafet mevzuatýna uymayan öðrencilerin okula alýnmamasý” kararýyla fiilen baþladý…
28 Þubat darbecileri, bilinçli ve planlý olarak bu süreci Malatya’da baþlatarak -kýsmen de olsa maalesef- emellerine ulaþmýþ oldular…
Ýþte post modern darbecilerin iþgüzarlýðýyla, Malatya’da baþlatýlan 28 Þubat’ýn kurbanlarýndan biri de bendim…
O dönemde Malatya’da yerel bir gazetenin yazý iþleri müdürü olarak görev yapýyordum. O gün (27 Nisan 1999) gazetemde haber yapmak amacýyla Malatya’nýn Akpýnar semtinde hýçkýrýklara boðulmuþ bir grup maðdur baþörtülü öðrencinin fotoðraflarýný çekmiþtim. Ýnönü Üniversitesi Senatosunun aldýðý “kýlýk kýyafet mevzuatýna uymayan öðrencilerin 26.04.1999 tarihinden itibaren üniversitenin kapalý mekânlarýna giriþlerinin yasaklanmasýyla olaylar baþladý/baþlatýldý Malatya’da. Okulun bahçesinden içeri (sýnýflarýna) alýnmayan öðrenciler, çareyi þehir merkezine dönmekte bulmuþlardý. Baþörtülü öðrenciler, þehirde (Malatya Adliye kavþaðýnda) iner inmez, kimileri polis tarafýndan tutuklanarak Merkez karakoluna götürülmüþ, kimileri de polisten kaçarak Akpýnar’da bulunan esnaf ve çay ocaklarýna sýðýnmýþlardý. Polisler, þehre inen baþörtüsü maðduru öðrenciler protesto eylemi yapmasýnlar diye, takviye ekipler isteyerek Malatya Akpýnar’da maðdur öðrencileri adeta muhasara altýna almýþlardý.
Bütün bu olup bitenleri haber yapmak amacýyla bir gazeteci olarak, fotoðraf çekmek ve bir iki de öðrenciyle konuþmak, “baþörtülü öðrencilere yardým” gerekçesi gösterilerek ertesi gün (28 Nisan 1999), henüz þafak atmadan, terörle mücadele ekiplerince evime baskýn yapýlarak meþhur “2911 maddesi”yle gözlem altýna alýndým…
Henüz evden çýkartýlmadan gözlerimi baðladýlar ve beni “TEM”’e götürdüler. (TEM’e götürüldüðümü çok sonradan öðreneceðim)
TEM’de gözlerim kapalý, hiçbir yeri göremiyordum. Tamamen verilen talimatlar doðrultusunda hareket edebiliyordum. “Baþýný eð” diyorlardý, eðiyordum, “kaldýr baþýný!” kaldýrýyordum. “yürü” diyorlardý, yürüyordum, “dur”, diyorlardý, duruyordum. “Önünde duvar var, kaldýr ellerini!” diyorlardý, kaldýrýyordum. “Ellerini duvara daya, bekle öyle…” Aynen filmlerdeki esirler gibi…
Duvara ellerimi dayayýp beklemiþtim saatlerce. Diðer taraftan iþkence yapýlan insanlarýn feryatlarýný dinletiyorlardý bana… Sanki bir rüyadaymýþým gibi, uyanýrsam bütün bu olup bitenler bitecekmiþ gibi geliyor bana…
Ama bu rüya bitmiyordu, maddi ve fiziki iþkencelerle bir kâbusa dönüþüp geçmiyordu zaman…
     Ve CEZAEVÝ…
     Dört heceli bir kelime ama hiç kimsenin söylemediði / sevilmeyen soðuk bir kelime…
     “Cezaevi” denilince -o güne kadar- sýrf suçlularýn bulunabileceði bir yer olarak çaðrýþým yapýyordu bende… Ama o günden sonra, cezaevinin yalnýz suçlular için olmadýðýný, suçsuz insanlarýn da bu zindanlarda tutulduðunu, hapsedildiðini gördüm týpký Hz. Yusuf gibi..
     Polislerden Jandarmalar devraldý bizi. Üstümüze demir kapýlarýn kapatýlmasýyla “Allah kurtarsýn” denildi. “Allah kurtarsýn” kelimesi cezaevine has bir tabir olduðu için cezaevine ilk adým attýðýmý ancak o an anlayabilmiþtim...
     “Peki neden? Hangi suçtan dolayý demir kapýlar arkasýna kapatýlmýþtým?” þeklinde kendi kendimi sorgularken bir taraftan da Malatya’da geliþen ya da gerçekleþtirilen olaylar bir film þeridi gibi zihnimden akýyordu…
     MGK kararlarý… Ýnönü Üniversitesi Senato kararlarý… Öðrencilerin kampüse ve derslere alýnmamasý… Ve malum olaylar…
     Aslýnda ben ilk TCK’nýn 2911. maddesinden tutuklanmýþtým. Ardýndan, dýþarýda iki hafta, her Cuma namazýndan sonra devam eden olaylarýn dozuna göre suçum sýrasýyla TCK’nýn 2911, daha sonra TCK’nýn 312. maddesi ve bilahare TCK’nýn 146/2 maddelerinden idamla yargýlanmýþtým…
     Ancak bu havadan-sudan bahanelerle yapýlan tutuklanmalar, Malatyalýlara bir türlü inandýrýcý gelmemiþti. Malatya E-Tipi Kapalý Cezaevi bu soðuk süreci yaþayanlara dar gelmiþti. Tutuklular ardý ardýna guruplar halinde gönderiliyordu. Öyle ki, cezaevinde yatýlacak yer kalmamýþtý. O güne kadar hiç açýlmayan, paslanmýþ demir kapýlý koðuþlar bile ihtiyaca binaen bizim için açýlmýþtý.
O günkü gazeteler yüzlerce insanýn tutuklandýðýndan bahsediyordu; “Baþörtülüler tutuklandý”, “Geçtiðimiz Cuma günü binlerce Malatyalýnýn baþörtüsü yasaðýný protesto etmesinin ardýndan 44’ü bayan 236 kiþi gözaltýna alýnmýþtýr” þeklinde manþet atýyordu gazeteler.
Kimi gazeteler,“Malatya patladý.” kimisi, “Malatya da seri tutuklamalar” kimisi de “Malatya E-Tipi Kapalý Cezaevi hakkýný arayan insanlar ve onlara destek olanlarla doldu.” þeklinde haberlerle çýkýyordu.
Hakikatten Malatya patlamýþtý ve halkýn infiali kelimelerle ifade edilecek gibi deðildi. Malatya E-Tipi Kapalý Cezaevi hakkýný arayanlar ve onlara destek olanlarla dolup taþmýþtý.
Kimi gazeteler de, geliþmelerden haberleri yokmuþ gibi asparagas haberlerle; “Malatya’da þeriatçý kýþkýrtmasý” þeklinde manþetler atýyordu.
Aradan kýrk gün geçtikten sonra, baþörtüsü yasaðý sebebiyle tutuklanan bizlere de, cezaevinde haftada bir gün görüþ günü olarak hak tanýnmýþtý. Bu karardan sonra o günü iple çeker olmuþtum. O gün geç vakitlerde ancak ismim okunmuþtu.. Annem gelmemiþti. Eþim ve yengem gelmiþti. Yengem beni görür görmez gözyaþlarýna boðulmuþtu. Anlaþýlan o malum haberi onlar da duymuþ. Eþim bir dirhem et kalmýþtý çarþafýn içinde, beni görür görmez; “haberi siz de duydunuz deðil mi?” dedi.
Bilmezlikten gelerek: “Ne haberi?” dedim.
‘Hadi hadi saklama öyle, biz zaten biliyoruz. Geçen gün sabah haberlerinden öðrendik. Hasan Abine söyledim. Hemen gitti bir gazete aldý, okuduk… Hem duymayan mý kaldý; siz idamla yargýlanýyormuþsunuz….’ (konuþurken sesi titrek eþimin…) Anlaþýlan dualarýndaki “þehitlik talebin” kabul görülmüþ Mevla tarafýndan…”
Konuyu deðiþtirmek için çift camlardan seslenerek; “Sen konuþ yenge, sizden ne haber, abim nasýl? Annem niye gelmedi?!” dedim ve sözcükler boðazýmda düðümlendi, ne yutabildim, ne de konuþabildim…
Annem yoktu, anlaþýlan anneme bir þeyler olmuþtu… (Çok sonradan öðrenecektim ki; annem idamla yargýlanma haberini duyar duymaz düþüp bayýlmýþ, kalp krizi geçirmiþ. O gün ilk haberi mahalleli kadýnlarýndan duymuþ fakat inanamamýþ, sonra radyoyu dinletmiþler. Sanki bir müjdeli habermiþ gibi.. annem radyoda okunan idamlýk listede benim ismimin geçtiðini duyar duymaz düþüp bayýlmýþ. Hastaneye kaldýrmýþlar, oradan da yoðun bakýma alýnmýþ, üç gün, üç gece baygýnmýþ, kalp krizi geçirmiþ. Anne yüreði, dayanýr mý ciðerparesinin idamla yargýlanma haberlerine…)
Görüþmecilerimden ne kadar gözyaþlarýmý saklamaya çalýþtýysam da becerememiþtim… Onca konuþacak meseleler varken, konuþacak tek kelime bulamamýþtým. Konuþacak hiçbir þey yokmuþ gibi ayný þeyleri tekrarlayýp durmuþtum… “Eee..baþka ne var, ne var, ne var ne yok? Annem nasýl? Abim de iyi deðil mi? Annem niye gelmedi? Annem iyi deðil mi? Annem niye gelmedi? Annem niye gelmedi? Annem niye gelmedi? …” Diyerek adeta akýl tutulmasýna uðramýþtým.
O gün Malatya’da idamla yargýlanan yalnýz ben deðildim. Benimle birlikte 53’ü idam, 22’si 5 yýldan 15 yýla kadar hapis talebi ve 161 kiþi de 2911 Yasaya (izinsiz gösteri) muhalefetten yargýlanacaktýk…
Tutuklandýðým sabah, üzerimde ceket vardý, hava çok soðuktu. O gün yaðmur yaðmýþtý... Yüreðimdeki ýzdýrabý dile getirircesine bir saðanak yaðmur yaðmýþtý.
Ýfademi verip hemen dönecektim. Eþimin tahminiyle; geç kalmayacaktým. Hatta gazeteye bile uðramadan eve dönecektim. Çabuk dönecektim. Eþim öyle demiþti, “çabuk dön emi”, demiþti…
Þairin tabiriyle; “Zindanda dakika farksýzdýr aydan”
Ve mahkemeye çýkartýlmýþtýk…
“Tutuklandýðým gün hava soðuk”, demiþtim ama bugün çok sýcaktý. Üstümde ceket yoktu, kýsa kollu bir gömlek olduðu halde terliyordum. Anlaþýlan, tutukluluðumuzun üzerinden çok zaman geçmiþti…
Sirenler… Sirenler çalýyordu. Konvoy halinde mahkûm taþýyan arabalar siren çalarak ilerliyorduk…
Mahkûm taþýyan (ring) araçlarda ellerimiz kelepçeli, dudaklarýmýz kupkuruydu. Susamýþtýk Hüseyn’nin Kerbelasý misali… Tükrüðümüz maya tutmuþ aðzýmýzda… “Tükür”, deseler; tükürük çýkmaz hiçbirimizin aðzýndan.
Bu esnada milli þairimizin bir mýsrasý gelmiþti aklýma: “Bacýmýn örtüsü batmakta rezilin gözüne/Acýrým tükürüðe billahi tükürsem yüzüne”
“Hava sýcak” demiþtim, içimiz yanýyor ve sirenler çalýyordu. Yol boyu hep sirenler çalýyordu. Aklýma “çöl fýrtýnasý” dedikleri Amerika’nýn Irak halkýný bombaladýðý sýrada çalýnan sirenler gelmiþti… Sirenler çaldý mý bomba var demekti. Halk sýðýnaða kaçardý… O sahneleri televizyonlarda izledikçe o zamanlar, bize bir film gibi gelirdi. Çocuk kadýn genç- yaþlý demeden Irak halký bombalanýrken biz o kýþ, sýcak odalarýmýzda bir film seyreder gibi izlerdik onlarý…
Sahi aklýma neden o anlar geldi (durup dururken) ne ilgisi vardý?…
Sirenler çalýyordu, sirenler ki sýkýntýnýn, savaþýn, gözyaþýn ve kanýn habercisi onlar…
“SUSUN!” sesiyle toparlandýk. Irak’ta falan deðildik. Savaþ da yoktu. Üstümüze bomba da yaðmýyordu. Bilakis eli silahlý askerler tarafýndan korunuyorduk, korunmaya alýnmýþtýk… .
Ring aracýnýn o daracýk penceresinden dýþarýya bir göz atmýþtým… O da ne? Adliye binasýnýn önü, arkasý, etrafý, kýsacasý her tarafý… Bir kalabalýk, bir kalabalýk ki mahþeri andýrýyordu...
Alkýþlýyorlar, el sallýyorlardý bize… Yerel ve ulusal basýn oradaydý, bütün televizyon ve gazeteler oradaydý… Bizi karþýlamaya gelmiþti halk, görüntülemeye gelmiþti basýn…
Nedense aklýma, bazý televizyonlarda, bizimle ilgili yapýlan haberleri izlerken ‘zom’ yaparak verdikleri “ip” ve “sehpa” geliverdi.. Kendi kendime; “yoksa bütün bu televizyonlar onun için mi buradalar.” þeklinde düþünmeden edememiþtim.
Günlerden 22 Haziran 1999, birazdan, savcýlar, hâkimler “ÝDAM” kararýný okuyacaklardý yüzümüze. Ve ardýndan -muhtemelen- Akpýnar meydanýnda sehpalar kurulacaktý…
Kadir’in (Kadir bizimle birlikte yargýlanan bir arkadaþ) rüyasý gerçekleþecek mi yoksa?
Sehpalardan nasýl sallandýðýmýzý görüntülemek için mi bu kadar basýn burada?
Ve bu kadar vatandaþ bizi izlemek için mi toplanmýþtý buraya?
El sallayanlarý, alkýþlayanlarý görmüþtüm, tekbir getirenler bile vardý…
Derken adliye binasýnýn bodrum katýna hýzla daldýrmýþlardý bizi konvoy halinde. Öyle hýzlý ve çabuk bodruma indirmiþlerdi ki bizi; sanki kaçýrýlmýþtýk birilerinden.
Önce koyu bir karanlýk, sonra lambalarýn yanmasýyla soluk bir aydýnlýk belirdi. Komutanlar emir vermiþti. Ringlerden, önce jandarmalar inmiþti. Komutanlarýn talimatý gereði jandarmalar yerini almýþtý. Adeta mevzilenmiþlerdi…
Koca adliyenin bodrum katý. Kapýlar kapalý. Üstümüze demir kapýlar kapandýðý halde etrafýmýzý jandarmalar sarmýþtý…
Jandarmalar -güya- can emniyetimiz için bu önlemleri alýnmýþ… Bilek kalýnlýðýndaki demir parmaklýklarla örülü nezarethanelerden birine alýnmýþtýk. Hemen bitiþiðindekine de bir kadýn ve üç kýzý almýþlardý…
Aramýzda duvar vardý. Birbirimizi göremiyorduk. Ama ayný duygu ile çarpýyordu kalplerimiz.
Rutubet kokuyordu, nem kokuyordu. Kirli nezarethanenin duvarlarýnda ayakkabý izleri vardý. Günahý var ya da yok, suçlu veya deðil ama içinde bulunduklarý duruma isyan edercesine yer yer yazýlar, sloganlar yazýlýydý duvarlarda… “Duvar, kirli duvar / yolumu biçtin” diye haykýrmak geliyordu içimden Ve Yusuf’u (A.S) düþünmüþtüm Yakup’un (A.S) sabrýný dilemiþtim Allah’tan…
Suratlar sirke küpü; herkes heyecanýn en doruk noktasýndaydý… Üç yanýmýz beton duvar, bir yaný demir parmaklýk. Demir parmaklýklarýn arasýnda uzatmýþtýk bileklerimizi. Jandarmalar diðer taraftan, açmýþlardý bileklerimizdeki kelepçeyi. Kelepçe ete binmiþti. Ýz býrakmýþtý. Mosmor olmuþtu bileklerimiz ama aldýrmamýþ, direnmeye çalýþmýþtýk.
Kelepçenin bileðimde býraktýðý izin silinmesini hiç istememiþtim. Kendi kendime; “Þahit ol ey kelepçe! Kelepçenin izi… Duvar, kirli duvarlar, nem ve rutubet kokan nezarethaneler, dev binalarýn bodrum katlarý ve demir parmaklýklar! Þahit olun… Þahitlik yapýn bize…” diye mýrýldanarak halet-i ruhiyemi Allah’a arz etmiþtim.
Bekletilmiþtik, demir parmaklýklar arkasýndaydýk. Parmaklýklarýn diðer tarafýnda jandarmalar bizi beklemekteydiler…
Sonra jandarmalar nezaretinde, bodrum kattan DGM salonuna çýkan bir merdivenden çýkartmýþlardý bizi yukarýya. Yani mahkeme salonuna… Hâkim karþýsýnda, tutuksuz yargýlananlarla beraber yine 75 sanýktýk… Mahkeme salonu týka basa doluydu. Salonda sanýklardan baþka kimsecikler alýnmamýþtý o gün. Biz sanýklar ancak sýðabiliyorduk kocaman duruþma salonuna…
Salonda gözlerimiz kamaþýyordu. Kim bilir belki de loþ bir ortamdan aydýnlýða çýkartýldýðýmýz içindi. Karþý taraftaki pencereye bakmýþtým. Hava sýcak olduðu için pencere açýktý. Cezaevine düþtük düþeli ilk kez dýþarýsý ile aramýzda açýk bir pencere görmüþtüm. Sanki özgürlüðe açýlan bir kapý gibiydi. Bir an kalkýp o pencereden kaçmak istemiþtim. Bu düþünceyle iyice bakmýþtým ki; onun da demir parmaklýklarýný görebilmiþtim. Hem de bilek kalýnlýðýnda demir parmaklýklarla… Hayalim yarým kalmýþtý… Oysa dýþarýsý ile aramýzda ne kadar da az bir mesafe kalmýþtý...
“Bir kuþ olsaydým” diyordum, kendi kendime. Bir kuþ olsaydým ve bir kanat çýrpmayla özgürlüðe kanat çýrpsaydým, çýkabilseydim buradan…
Bir kuþ olsaydým þimdi, dýþarýdaki havayý özgürce teneffüs edebilseydim…
Bir kuþ olsaydým, bir kanat darbesiyle gökyüzünün maviliðine dalabilseydim...
Bir kuþ olsaydým, uçup uçup gezseydim gökyüzünün sonsuz maviliðinde…
Bir kuþ olsaydým, sert kayalýklarýn baðrýndan çýkýp akan soðuk sulardan içebilseydim…
Bir kuþ olsaydým, bir kayýsý aðacýn gölgesi altýnda yatýp dinleseydim…
Ama bir kuþ deðilim, özgürse hiç deðildim…
Hayalimde bir kuþ olup, her kanat çýrpmak istediðimde demir parmaklýklara takýlmýþ, uçup özgürlüðe kanat çýrpamamýþtým….
Ýlk duruþma olduðu için önce kimlik tespiti yapýlmýþtý. Sonra ifadelerimiz alýnmýþtý. Sýra avukatlarýmýzdaydý… Ýstanbul, Ankara, Adýyaman, Elazýð ve Malatya barolarýndan 25 avukat katýlmýþtý, duruþmada, savunmalar uzun sürmüþtü. …
Zaman zaman müdahalede bulunuyordu mahkeme heyeti. Baþkan hep kýsa kesmek istiyordu ama uzun sürmüþtü savunmalar. Öðlenden sonra bir ara verilmiþti. Tekrar nezarethaneye indirmiþlerdi bizi. Susuzluktan dilimiz damaðýmýz kurumuþtu. Hepimiz birden lavaboya, çeþmeye hücum etmek istemiþtik. Jandarmalar engel olmuþtu…
Kimi, “tahliye var” kimi “yok” diyordu kendi aralarýnda. Her kafadan bir ses çýkýyordu...
Tekrar çaðýrmýþlardý… Öyle yorgunduk ki; merdivenlerden zor çýkmýþtýk.
Mahkeme heyeti oturmuþtu, biz de oturmuþtuk. Kaldýðý yerden devam edilmiþti….
Ben dalýp gidiyordum yine…
O gün akþam geç saatlere kadar devam etmiþti mahkeme…
Ve karar verilmiþti; “5 tahliye”, demiþti savcý, heyet onaylamýþtý….
Bir sonraki duruþma 22 Haziran 1999 tarihine ertelenmiþti.
Tekrar cezaevindeki koðuþlarýmýza býrakýlmýþtýk…
Koðuþlar küçülmüþ, bahçe daralmýþtý sanki… Cezaevi, kelimenin tam anlamýyla bir zindan oluvermiþti.
Bu kez 22 Haziran’ý bekleyecektik…
“Hele bir gelsin” demiþtik ve gelmiþ-geçmiþti 22 Haziran… Lakin yine sonuç yoktu.
Þimdi de 22 Temmuz’u bekleyecektik.
Bekleyecektik ve yine günler geçmeyecekti. Dakikalar günler, günler aylar, aylar yýllar gibi uzun gelecekti…
Aslýnda idamla yargýlanan hiç hiçbirimiz düzeni deðiþtirecek, devrim yapacak insanlar deðildik. Varoþlarýn çocuklarýydýk hepimiz. Ve devletine, milletine sadýk babalarýn çocuklarýydýk…
Aslýnda biz devlete ihanet eden deðil, ihanete uðramýþ bir nesildik.
Her türlü ezilmiþliði ve yoksulluðu görmüþ yoksulluklarla büyümüþ, ezilmiþ insanlardýk..
Ýçimizde zengin veya bürokrat çocuðu hiç yoktu.
Hepimiz Allah’ýna, kitabýna ve devletine baðlý ailelerin mazbut çocuklarýydýk.
Ama biz mevcut düzeni deðiþtirmekle suçlanýyorduk.
Aslýnda deðiþtirilen düzen bizim düzenimizdi. Bizim düzenimiz deðiþtirilmiþti.
Ne var ki; varlýðýmýz, post modern darbeciler nezdinde potansiyel bir suçtu.
Aslýnda biz var olmakla suç iþlemiþtik.
Ama vardýk iþte…
22 Temmuz 1999...
Yine hâkim önündeydik.
Mahkeme salonu týklým týklým doluydu...
Çýt yoktu. Duruþmada yine tam tekmil 53’ü idam, 22’si 5 ile 15 yýl hapis istemiyle yargýlanan 75 kiþi sanýk ve Ýstanbul, Elazýð, Adýyaman ve Malatya barolarýna baðlý 25 avukat…
Malatya 1 Nolu DGM salonu belki ilk kez bu kadar hýnca hýnç sanýk ve sanýk avukatlarýyla dolup taþýyordu.
Hepimiz iki dudak arasýndan çýkacak sözü bekliyorduk.
Mahkeme Baþkaný Þahin KURT, savcý GÜNDÜZ’ ün davadan çekilmesi nedeniyle GÜNDÜZ’ün talebini onaylanmak üzere Malatya 2 Nolu DGM’ye ileteceðini açýklýyor ve mahkemeyi 11 Aðustos 1999 ertelenmiþti…
Bilinmedik veya benim bilemediðim bir sebeple kulaklarým çýnlamýþtý... Ve gayrý ihtiyarý aðzýmdan “Ýnna lillahi ve inna ileyhi raciun” diye bir cümle çýkývermiþti.
Hava zaten sýcaktý… Ve ben susamýþtým. Havanýn bu kadar sýcaklýðýný ilk kez hissediyordum.
Dilim, damaðým kurumuþtu. Aðzýmda yine tükürük maya tutmuþtu. Yutkunuyordum. Yeni sütten kesilmiþ bir çocuk gibi farkýnda olmadan yutkunuyor ve dudaðýmý geliþi güzel diþliyordum.
Ne var ki, imtihaným uzamýþtý; nasip kýsmet yine kalkmamýþ, bu kez duruþma 11 Aðustos 1999 tarihine ertelenmiþti…
Dedim ya biz sistemi deðiþtirmekle suçlanýyorduk. Kimimiz tahliye olmuþtuk kimimiz de hiç cezaevine gönderilmeden yargýlanýyorduk. 39 kiþi ayný koðuþta kalýyorduk. Bir kiþi de revirde yatýyordu. Bayanlar koðuþunda da üç kýzý ile beraber bir anne vardý, toplam 44 kiþi idik. Yani tahliye edilenler dýþýnda toplam 44 kiþi kalmýþtýk Malatya E Tipi Kapalý cezaevinde.
Aslýnda bizler, önceden hazýrlanan bu senaryonun gönülsüz oyuncularýydýk. Ýstesek de istemesek de bu oyunu biz oynayacaktýk. Zira bu oyunun oynanmasý için yer ve zemin de önemli idi ve senaryosuyla müsemma bir mekânda Malatya…
Oyuncular gönülsüzdü ama oyun aynen oynanýyordu. Malatya çalkalanýyordu. Bir kovalamacadýr almýþ baþýný gidiyordu. Belki de görev verilmiþti birileri tarafýndan her polis bu kadar insan yakalamalýdýr diye. Ve polislerimiz görev baþýndaydý. Emredilen sayýsýnca insan yakalamalýydýlar. Adeta insan avýna çýkmýþtý Malatya’da…
Malatyalýlarý, tutuklamak için gündüzler yetmemiþti. Gece operasyonlarýyla takip edilmiþti. . Gösterilere katýldýklarý gerekçesiyle gece yarýsý operasyonlarýyla gözaltýna alýnanlarýn sayýsý hakkýnda bilgi alýnamazken, vatandaþlar sýranýn kendilerine ne zaman geleceði konusunda tedirgin bir bekleyiþ içerisindeydiler…
Kadýn erkek, genç yaþlý fark etmiyordu. Sayý lazýmdý. Verilen emir sayýsýnca insan yakalanmalýydý Malatya’da.
Türkiye’de ilk defa bir gösteri nedeniyle bu kadar tutuklanma yapýlmýþtý. Tutuklananlarýn sayýsý -üç hafta her Cuma namazýndan sonra yapýlan gösterilerle- 200-300’e ulaþmýþtý… Malatya E tipi Cezaevi, hakkýný arayan insanlar ve onlara destek olanlarla doldurulmuþtu.
11 Aðustos 1999...
11 Aðustos benim için tarihi bir gündür. O gün Türkiye’de güneþ tutulmuþtu ama benim için güneþ yeniden doðmuþtu ve ben 14 arkadaþýmla birlikte tahliye edilmiþtim.
Tahliye edilmiþtim ama mahkemeler dört-beþ yýl sürdü…
Dört-beþ yýl süren mahkemelerin soðuk koridorlarýnda yýllarca süründükten sonra idamla yargýlanma talebim beraatla sonuçlanmýþtý. Ama herkes benim kadar þanslý -belki de þansýz- deðildi… Bir yýldan baþlamak üzere üç-dört yýla kadar ceza alan, hapis yatan arkadaþlarýmýz oldu bu olaylardan…
“28 Þubat Post modern darbesinden en çok darbe alanlarýn baþýnda Malatya gelir” demiþtim. Çünkü 28 Þubat darbecileri, 1999 Malatya olaylarý’yla Malatyalýlara çok aðýr bedeller ödettiler…
O gün Malatya’da tutuklananlardan kimisi iþini, kimi aþýný, kimisi eþini-yuvasýný kaybetti. Kimileri de okulunu, eðitim-öðretimini, kariyerini ve istikbalini kaybederken, kimisi de saðlýðýný…
28 Þubat post modern darbesinde Malatya çok aðýr bedeller ödedi…
Biliyorum; “9” rakamýn içinde sonsuza uzanan tüm sayýlar ne kadar masumsa, “28” sayýsý da o kadar masum ve makuldür ancak benden bir fobi oluþturmuþ olacak ki; “28” sayýsý bana hep o malum süreci hatýrlatýr…
28 Þubat Sürecinden sonra, her “28 sayýsý”ný gördüðümde ve duyduðumda; bende bir çarpýntý, dermansýzlýk, nefes darlýðý, aðýz kurumasý ve titreme hâsýl olur, hatta zaman zaman bayýldýðým bile vakidir…
Demem o ki; 28 Þubat post modern darbecileri, belki idam etmediler ama idamdan beter ederek; (belki de bir ömür boyu sürecek) fobik bir hastalýða duçar ettiler beni…
Bu sebeple; bence de darbelerin, baskýlarýn yaþattýðý maðduriyetler unutturulmamalý ve “ödenmiþ bedeller unutulmasýn”, hatta hesap sorulsun…





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yüzleþme kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Bir "Þiþirme Duasý" Hikâyesi
Bizi Helâk Etme Allah"ým…
Ey Dünya Devleri!

Yazarýn deneme ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kýnýfýr Bed Renk Olursa…
"Þiþirme Duasý"
Kitap Okumak Eðlenceli Bir Eylem…
Tarihe Yoculuk
Saðýr Kaplumbaða
Dicle Kýyýsýnda Bir Maðara Kent
Tasalanma Ey Reis!..
Piyerloti
Akabe
Baþbakanýn Malatya Mitingi

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Cennet Gülleri [Þiir]
Tüm Türkiye Üþüdü Koca Reis [Þiir]
Tüm Türkiye Üþüdü Koca Reis [Þiir]
Çocukluðum [Þiir]
Duvardaki Saat [Þiir]
Olma Geveze [Þiir]
Özgürlük [Þiir]
[Þiir]
Bizim Kadir de Ehliyeli Olunca… [Öykü]
Vay Sözüm Vay… [Öykü]


Þevket Baþýbüyük kimdir?

Edebiyatýn karýn doyurmadýðýný bile bile aç kalma pahasýna yazmaktan imtina etmeyen, hayal gücünden çok izlenim ve gözlemlerini yazmaktan büyük keyif alan, yazarken adeta orgazým olan sýradýþý bir yazar

Etkilendiði Yazarlar:
Roman, Hikaye, Þiir, Biyografi, Gezi


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Þevket Baþýbüyük, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.