..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"Bilmezlik ile ne hoþtum; hayalimde ne güzellik, ne de aþk vardý." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Ýyileþme > Þenol Durmuþ




4 Ocak 2012
Caným Ýzmir 2  
Þenol Durmuþ
Küçüklüðüm aklýma geldi. Oðlum Erbil’e ne kadarda benziyordum. Zavallý oðlum babasýný cezaevi ziyaretlerinde görmekten helak olmuþtu. Bir defasýnda “Babacýðým sen hýrsýz mýsýn diye sormuþtu. Bir gün babacýðým sen amma da televizyonlardaki katil amcalara benziyorsun demiþti. Babacýðým lütfen annem komþularýn merdivenlerini silmesin. Babacýðým ben küçük Emrah olmak istemiyorum, lütfen buradan çýk” diyordu. Benim oðlum küçük Emrah olmamalýydý. Caným oðlum diye iç geçirirken ben de aþaðýya indim. Zangýr zangýr titreyen saatime baktýðýmda saat beþti. Neler oluyordu Allah’ýn belasý þehirde.


:AIJA:
Ýzmir,in muhteþem otogarý bana bizim eski Topkapý otogarýný anýmsattý. Yürüyen bütün insanlar mutsuzdu. Erkekler sanki, bu dünyaya niçin, neden niye hangi akýlla geldiklerinin üzüntüsü bir yana o piþmanlýðýn vermiþ olduðu derin düþünce ile yürürken, kadýnlar da bu koca dünyada bu zavallýlara nasýl denk geldiklerini adeta sorguluyordu. Hele seyyar satýcýlar, simitçiler, gazozcular tam bir felaketti. Kendimi bir ara geçmiþ yýllarda gördüm. Sað sol çatýþmalarýnýn yaþandýðý yýllardý. Bu seyyar satýcýlar da onlarýn arasýnda satýþýný yapýyordu. Kýsa boylu, yamuk yumuk adamlarýn suratlarý aylardýr traþ yüzü görmemiþti. O buhranda iþte bir medeniyet gördüm. Çok sevinmiþtim. “Kamil Koç” tabelasý bana bakýyordu. “Asýrlardýr sizin peþinizde sizi takip ediyoruz. Büyük bir sevecenlikle” diyen kelimelerle süslü bir yazý da vardý.

Giþe memuru olan bir bayan tavþan kýzlardan farksýzdý. Eti butu yerinde, çok sevimli, ele avuca gelebilen tipik bir Anadolu kadýný görüntüsünü yansýtmýþtý. Erkek memur ise asýk derin çizgili suratý ile geçmiþ yýllarýn bir tombalacýsýndan farksýzdý. Ýstanbul dedim, aracýnýz müsait mi? Her saat, her an dedi. “Elli lira rica edeyim lütfen” derken bilet elimdeydi. Bir hýrsýzdan daha da çabuk cebimde ki parayý kapmýþtý. Bu davranýþ þekliyle onun da pis kokusunu almýþtým. Yýllar boyu süren bir muavinlikten sonra bu makama yükselmiþti. Hayatta bir baltaya sap olamayan bir adamdý. Bizim saf, masum, temiz Anadolu kadýnýnýn o koca geniþ kalçalarýnýn hatýrýna o bileti aldýðýmdan habersizdi, hýrsýz herif. Nerede bu otobüs diye sorduðumda Peron 32 haykýrýþý yükseldi.

Koþar adým giderek o rakamýn altýnda duran Ýstanbul çerçeveli otobüse bindim. Biner binmez de o iðrenç leþ kokuya dalmýþým, kambur Rýzanýn ahýrýna dalarcasýna. Adeta bir bekar odasýna girmiþtim. Kesinlikle emindim. Bu yolcularýn birçoðu aylarca yýkanmamýþtý. Muavinin sesiyle o dünyadan koptum. “Nerede ineceksiniz” diyordu. "Ýstanbul" dedim. "Ama bu otobüs Isparta’ya gidiyor" dedi sertçe. "Ama bana 32 nolu perondaki otobüs bineceksin demiþlerdi" diye cevap verdim.Ayaða kalktýðýmda ise “O otobüs yolda geliyor, in aþaðý, Marmaris yazana bineceksin, her önüne gelen otobüse de sakýn binme” diyordu.


Bu iniþe sevinmiþtim o koku yüzünden. Ama saate baktýðýmda on dakikadan beri bekliyordum. Sinir katsayým tavan yapýyordu. Kendi kendimi motive etmeye çalýþtým. Lütfen kýzma, hayata olumlu bak, sen medeni insansýn, çevren her ne kadar çeþitli mahlukatlar ile sarýlmýþsa da sen onlar gibi türkü, davul zurna dinlemiyorsun. Pink dinledin, þimdilerde Rammstein takýlýyorsun. Lütfen sinirlenme diyordu iç sesim. Peron 32’deki yirmiden fazla otobüs içinde Isparta otobüsüne girmiþtim. Birden ani frenle durdu Marmaris otobüsü. “Ýstanbul yolcusu kalmasýn” diyordu. Çevreme baktýðýmda sadece kendimi gördüm. Basamaklardan adým atmaz olsaydým.

Paltolu, fýrça býyýklý bir adam üstüme çöktü. “Dur gardaþ fýrsat bu fýrsat bir sigara içeyim” diyordu. Kenara çekilip ona yol vereyim derken “Dur gardaþ” diyenlerin sayýsý arttý. Sekiz on kiþi birden ayný kýlýktaki adamlar yuvarlanýrcasýna o basamaklardan aþaðý indi. Ýçeri girdiðimde ise yeni bir þok geçirdim. Allahým diye yalvardým, Isparta otobüsü þimdi nerelerde acaba diye düþündüm. Deðil yayýlan dehþet koku, otobüsün içindeki insanlarýn dehþeti tüylerimi diken diken etmiþti. "Seni kesinlikle büyük bir bela bekliyor koçum" dedim. Ýç sesim ise “Þimdi kafana göre takýl ama yinede çoluk çocuðun var sakýn unutma bunu. Ben aradan çekiliyorum bana müsaade ” diyordu.

Aþaðýda sigara içme yarýþýna giren yedi sekiz kiþinin kalan diðer arkadaþlarý arka koltuklarda cep telefonlarýyla konuþuyordu. Bu otobüs Marmaris’ten deðil de sanki Mardin’den gelmiþti. Neler oluyordu? Yüce rabbim bir deprem mi oldu da vilayetler yer mi deðiþtirdi acaba diye sormuþtum. Oturduðum koltukta çaresiz duruma düþen küçücük bir tavþandým ben. Ah toplama kamplarý, ah Himmler, ah Göbel ki ah nerelerdesiniz siz diyordum. Bir ara kendimi kurban bayramý için Ýstanbul’a satýþa götürülen kamyonda hissettim. Bunlar da Ýstanbul’a yýlbaþý için giden diðer türler miydi acaba?.Yoksa Taksim meydaný, Beyoðlu bunlarýn yetiþmesini mi bekliyordu.Arka sýralardan duyulan telefon konuþmalarý, kelimeler, baðýrtýlar, haykýrmalar birbirine karýþmýþtý.


Adeta gök gürlüyordu. “Oðlum ibnelik yapma, ben sana ne dedim þerefsiz, ulan baldýzýn alt katýnda oturana diyom, yetiþmeye çalýþýyoruz daha Ýzmir’deyiz”. diyordu.. Saat dört buçuktu, muavinler ve þoförde onlara katýlmýþtý. Sigara partisinden sonra hadi kalkýyoruz binin Ýstanbul yolcusu kalmasýn naralarý ile herkes yerini aldý. Otobüs hareket ederken kazaðýmý burnuma çektim ve hayatýmda ilk kez Mevlana’yý düþündüm. Acaba bu yol nasýl bitecekti. Derin bir düþünceye daldým. Her þeyi artýk hayal meyal görüyordum. Zehirlenme aþamasýnda son anlarýný yaþayan bir ölü gibiydim. Ateist olmama raðmen kaderden kaçýlamayacaðýna artýk inanmýþtým. Otogardan çýkmýþtý otobüs. Gözlerime, kulaklarýma inanamadým. Birden yolun kenarýna çekildi otobüs. Þoförler, muavinler ve ayný adamlar yine indi. Yine neler oluyordu yüce tanrým diyordum. Yine sigaralar yakýldý, telefonlar çalýþýyordu. Elim ayaðým titremeye baþladý. Bu anlarým da kolay kolay olmazdý aslýnda. Ama bu anlar olduðunda da soluðu hep Bayrampaþa cezaevinde almýþtým.

Küçüklüðüm aklýma geldi. Oðlum Erbil’e ne kadarda benziyordum. Zavallý oðlum babasýný cezaevi ziyaretlerinde görmekten helak olmuþtu. Bir defasýnda “Babacýðým sen hýrsýz mýsýn diye sormuþtu. Bir gün babacýðým sen amma da televizyonlardaki katil amcalara benziyorsun demiþti. Babacýðým lütfen annem komþularýn merdivenlerini silmesin. Babacýðým ben küçük Emrah olmak istemiyorum, lütfen buradan çýk” diyordu. Benim oðlum küçük Emrah olmamalýydý. Caným oðlum diye iç geçirirken ben de aþaðýya indim. Zangýr zangýr titreyen saatime baktýðýmda saat beþti. Neler oluyordu Allah’ýn belasý þehirde. Þoför sigarasýný derinlemesine çekerken telefonla konuþan adamlardan birine isyan ediyordu. “Ama bu kaçýncý ya, her yerde olmaz ki” diyordu. Adam ise “Tamam buldum oðlum çabuk gel lan dýþarýdayýz nereden bileyim nerede olduðumuzu, sen de tam lahmacun yiyecek zamaný buldun, olmazsa bir taksi tut çabuk buraya gel” diyordu. “Hayrola þoför bey” diye sordum. “Sorma bir arkadaþlarýný kaybetmiþler, o kadar da söyledik onlara otobüsün kenarýndan sakýn ayrýlmayýn ” diye.

“Bak hemþerim dedim, benim canýmý sýkmayýn saat dörtte hareket edecek diye bu bilet bana verildi. Saat þimdi beþ. Üstelik bu bileti bana satan arkadaþýnýz da aktarmalý gideceðini bana söylememiþti.” diye çýkýþýrken elimdeki biletten daha fazla ayaklarým titriyordu. Sakin olmalýydým. Benim oðlum küçük Emrah olmamalýydý. Þoför de muavinler de sessizdi. Tüm gücümle sabýr duvarýný parçalarcasýna o cümleler aðzýmdan bir kedi gibi miyavlarcasýna çýkýyordu... “Sizin otobüsünüze binmiyorum, size iyi yolculuklar” dedim. Arkamdan bana þaþkýnlýkla bakarlarken üzüldüklerini de hissetmiþtim. Çünkü telefon ile konuþan adam isyan ediyordu. “Çabuk gel lan þerefsiz senin yüzünden millet otobüsten iniyor” diyordu.

O öfkeyle bana bileti satan hýrsýzýn karþýsýna dikildim. Az önceki saf Anadolu kadýný olarak gördüðüm memuru da artýk bir pavyon, bir kerhane karýsý olarak görüyordum. Çünkü aldatýlmýþtým. Hýrsýzýn bakýþlarý çok keskindi. “Bana ne kardeþim, bilet iadesi olmaz, inmeseydin, fazla da uzatma git kime þikayet edeceksen et” diyordu. Üstelik kabadayý tavýrlarla. Yaðmurdan kaçarken doluya tutulma aný yine gelmiþti. Kendi kendime yine küfür ettim. Benim ya genlerimde, dna’larýmda atalarýmda mutlaka bir bozukluk vardý. Kesinlikle vardý. Dedem öleceði güne kadar zaten sürekli demiyor muydu hepinizin kaný bozuk diye. Eðer benim iyi bir atam olsaydý ben þuan bu hýrsýzýn önünde deðil de bu otobüs acentasýnda hiç deðil, dünyanýn herhangi bir ülkesinde olmam gerekiyordu. Sýnýrlarýný aþamamýþ beyinsiz sürülermiþ atalarýmýn çoðu diye yeniden düþündüm. Hýrsýzýn o davranýþý, bakýþlarý gerçekten korkunçtu.

Eðer o tepkiyi ona verirsem diðer personel ile birleþerek beni dövme planlarý yapýyordu. Böylelikle geçim derdini, karýsýyla olan sorunlarýný, çocuklarýna veremediði babalýk görevini, vicdanýný bir nebze de olsa rahatlatabilecekti. Akþam üzeri de bir meyhanede arkadaþlarýna dövdüðü o serseri müþteriyi anlatacaktý. Böylelikle onlardan da iki belki de üç þiþe bira bedavadan içme þansýna sahip olacaktý. Beni bu yüzden gözüne kestirmiþti. Genç yaþlarda kibar konuþan bir lavuktum onun için. Benim gibi her Allah’ýn günü böyle yüzlerce labunya delikanlý görüyordu. Hala tepemde dikilme lan diyen bakýþlar ile karþýlaþtým.

Ona bu yüzden çok acýyordum. Benim bir cehennem geldiðimi ne yazýk ki diðer kurbanlarým gibi oda bilmiyordu ve habersizdi. Hayat hikayesi deðiþen insanlarý da tahmin edemiyordu. Cezaevlerinde, koðuþlarda yatan psikopatlarýn, bitirimlerin korkulu rüyasý, aðrý kesici bir ilacý olduðumu da elbette tahmin edemezdi. Onu baðýþlamak zorundaydým. Çok þanslýydý hýrsýz. Bir Ýngiliz soðukkanlýlýðý ile ona cevap vermek zorunda kalmýþtým.“Pekala ben gidiyorum þikayete, elbette gerekeni yapacaðým” dedim. Sert bakýþlarým bu kez kadýnýn üzerine çevrilmiþti. “Evet gülüm” dedim. "Aþaðýlýk fahiþe seni, Yeþilçam filmlerinden sonra bir de burada gördüm ya pes doðrusu" diye düþünürken elimdeki telefonda fabrikanýn þoförüne haykýrýyordum. “Çabuk geri dön Allah’ýn belasý herif, otogarýn giriþ kapýsýnda bekliyorum, havaalanýna gideceðiz” diye baðýrýrken yanýmdan geçen insanlar ise saða sola kaçýyordu.

Saat altý civarý havalimanýna girmiþtim. Türk Hava Yollarý’ndan bir bilet aldým ve oturdum. Ýki saatlik bir zamaným vardý. Yanýmda oturan genç bir bayanýn verdiði manevi huzurla bir dergiyi okuyordum. Çevreye dikkatle baktýðýmda yine paltolu, poturlu, býyýklý tiplerin koca valizlerle koþturduðunu fark ettim. Bir tanesi elindeki valizi bir cüzdan gibi hostese doðrultmuþtu ve tartýþýyordu. Yer hostesi on beþ kilogram limit eþya alma hakkýnýz var bu yirmi beþ kilo, olmaz, diyordu ama adam inatla direniyordu. Tam bu sahneye gülümserken baþka bir adamýn bas bas baðýrmasý ile yanýmdaki hanýmefendi ve diðerleri panikle baktýk. Güzel yurdumuzun fýndýk yöresinin bir insanýydý. Giþe memuru hostesin çaðýrdýðý güvenlik görevlisinin de ikna çabalarý da boþtu. Adam adeta böðürüyordu.

“Ne diyosun sen, bana dayýlanma. Benim iþim gücüm var. Bir buçuk saattir bekliyorum. Bana hala öyle de ters ters bakma. Bana ne lan rötardan, geçen hafta bileti satarken bana niye rötar yapacaðýnýzý baþtan söylemediniz?” diyordu. Bu defa ise yüce Ýsa demeye baþladým. Yine sinir, yine öfke nöbeti baþladý. Yanýmdaki genç bayana adamý anlatmak istedim. “Hanýmefendi bu adamýn baðýrmasýndan lütfen korkmayýnýz, o çok iyi biliyor ki onu kimse dövmeyecek. Bunu bildiði için de caz cuz yapýyor. Ýnanýn þimdi ayaða kalkýp bu adamýn yanýna gitsem, ona iki tane saðlý sollu tokat atsam bir saniyede kuzu gibi olup ayaklarýma sarýlmazsa bir daha yapmayacaðým abi demezse de þerefsizim” dedim. Lafým biter bitmez hanýmefendi ayaða kalktý. Bana þaþkýnlýkla bakarken çantasýný alýr almaz baþka bir yere oturdu. Eh dedim, sana boþuna hanýmefendi demiþiz. Haným evladý seni. Umarým becerildiðinde de fazla çýðlýk atmýyorsundur dercesine bakýþlarýmý fýrlattým. Anonslarýn birinde o ismi duyunca kulaklarýma inanamadým.

“To get out your plane Mr. Mehmet Zurna, Where are you?” Benim öykü kahramaný olan Mehmet Zurna mýydý o adam? Elbette imkansýzdý, gülümsedim. Memlekette üç dört milyon Mehmet olduðuna göre on binlerce de Zurna’sý vardýr diye düþündüm ve yine gülümsedim. Ýhtiyar bir teyze ise karþý sýramda gözlüklerinin arasýnda beni izliyordu. Bir deliye bakarcasýna þaþkýndý teyze... Anonslar peþ peþe, hemen her uçak kalktýðýnda yapýlýyordu. Mehmetler, Hasanlar, Rüstemler, Fatmalar, Nuriler, Nuriyeler aranýyordu. Ya insanlar bineceði uçaðý bulamýyordu, ya da uçaklar yolcusunu. Allah senin belaný versin Tunç Okan dedim. Senin o Otobüs’ün býrak yollarý, þimdilerde hava taþýmacýlýðýna baþlamýþ dedim. Bir insanýn dünya yolculuðunu yaþýyorduk bir ülke olarak. Yasalar, kurumlar, ilim, bilim, insanlýk, uçaklar, otobüsler o adamý takip ediyorduk.Hepimiz o adamýn peþinde sürükleniyorduk. Bir küfür saydýrdým yine o adama. Ama bu kez þanslýydým. Bizim uçaðýn yolcularý tam zamanýnda yer almýþtý. Turistlerin sayýca fazla olmasý nedeniyle belki de bu þansý yakalamýþtýk.

Yanýmdaki can kenarýndaki yolcu ile az da olsa bir gülümseme ile selamlaþtýk. Üçlü koltuklarda orta sýralar boþtu. Ama bu boþluk o adamýn benden uzaklaþmasýný saðlayamazdý. Otuzlu yaþlarda, hafif tombul, kýrmýzý yanaklý, kýsa saçlý, traþlý, kibar giyimli adam þimdiye kadar gördüklerimin arasýnda bir Romalý asilzadeden farksýz duruyordu. Kýllarýný kontrol altýna almayý baþaran nadide canlý türlerimizden birisiydi o. Ve o bu özel ilgiyi hak ediyordu. “Merhaba” dedim. “Siz de þu kýrmýzý ýþýklarda duran iyi insanlardan mýsýnýz?” diye sorunca gülümsedi. Tekrar sordum. Sýk sýk gider misiniz Ýstanbul’a? Yine gülümsedi. “Evet gidiyorum, bir þirkette mühendisim” diyordu. Ýþte bu tam adamýmdý. Baþýma gelen olayý ve sonrasýný büyük bir heyecanla anlatýnca çok güldü. Bir bakýma ben de bir tiyatrocu olarak tek seyircisine oynayan bir oyuncu gibi olmuþtum.

“Ýnsanlarýmýz diyordum beyefendi. Ne yazýk ki ayýlama kültürden ve o hislerden kurtulamýyor. Siz de üniversite camiasýnda yer almýþsýnýz eminim, size oradan bir örnek vermek istiyorum. Doksanlý yýllarýn baþlarýnda Beyoðlu’nda Kemancý bar ve Hayal Kahvesi çok sýk gittiðim yerlerdi. Üniversiteliler de sürekli gelirdi. Hani sizin gençlerin uzun saçlarý, keçi sakallarý, yýrtýk kotlarý, küpeler falan her neyse, o kýlýklarý davranýþlarýný gördüm..Yani modern insaný hani O Avrupai yaþayan gençliðimizi diyorum.Aslýnda istenilen þeyin bizim insanýmýzýn yine bir çakma hareketi olduðunu fark ettim.. Maalesef o gençler o modern kýlýkta saklanan Kadir Ýnanýrlar sürüsüydü. Yani gençliðimiz modern gözükse de o Kadir ruhundan bir bakýma köylülükten kurtulamýyor bir türlü. Dans eden kýz arkadaþlarýný koruma çabalarý, saða sola kin ve nefretle bakmalarý, filmlerdeki Hayati Hamzaoðlu karakterini aratmayan hareketler ve davranýþlardý. Son olarak bunu gördüm. Bu toplumun eðitimden, ekonomiden, medeniyetten önce ruhunun ýslah edilmesi þarttýr. Siz ne düþünüyorsunuz diye sorduðumda bana hak verdi.

“Çok haklýsýnýz, ne yazýk ki ilkel, kaba ve görgüsüz insanlarýn sayýsý bir hayli fazla” diyordu. Samimiyetle sohbet ilerleyince öykü yazarlýðýmdan ve edebiyattan bahsettim. Þaka amacýyla sordum. En son kaç sene önce kitap okudunuz diye. Birden þaþýrdý. Düþünüyordu. Yalan söylemeyi bile beceremeyen bir insandý... O düþününce esprinin dozunu biraz daha arttýrmak istedim. “Bana kalýrsa en son yirmi sene önce okumuþsunuzdur, öyle deðil mi? Ama þaka yaptým. Þakayý çok severim de ondan,” dedim. O da güldü. Hostesin yemek servisiyle sohbetimiz bölündü. Havayollarýnýn tablot yemeðini görünce yine þaþýrdým.

Havayollarý da tabiri caizse cimrilik sýnýrýný aþmýþtý. Beþ gramlýk küçük bir salata kabý, ayný boyda bir muhallebi tatlýsý, bir de kahvelerde, okeyciler için satýlan küçük sandviçten vardý. Yemekte konuþulmaz kuralýna uyduk. Yaþadýðým sorunlardan olacakki iþtahým kesilmiþti. Tepsi önümde bana bakýyordu. Bir þey sormak için ona döndüðümde gözlerime inanamadým. Ýki kolunu da sýyýrmýþtý. Bizim mühendis sanki günlerdir aç kalmýþçasýna tepsiye yumulmuþtu. Neler oluyor diye þaþkýnlýkla ona bakarken küçük sandviçi bir seferde yuttu.

Bu adam ne yapýyor yahu diye düþünürken tepsiyi bitirmiþti. “Beyefendi isterseniz benim tepsiyi de yiyebilirsiniz” dediðimde o sesi duyunca dehþet içersinde kaldým. “Saðol gardaþ ama fark etmez. Ziyan olmasýn günahtýr ver yiyeyim bari” diyordu.Yýllar önce esrarý býrakmýþtým, acaba etkisi hala sürüyor muydu? Yoksa hava boþluðundan falan beynim hasar mý görmüþtü, uçak mý sarsýldý diyordum. Aniden suratýnda tüyler belirdi, býyýklarý çýkmaya baþladý. Sakalý çýkýyordu, büyüyordu, býyýklarýnda, domates biber parçalarý dolaþýyordu. Gömleði birden çiçekli desen olmuþtu. Bir tesbih ayaklarýmýn dibine düþünce iyice þok oldum. Diðer eliyle onu kavradýðý gibi tesbihi bana uzattý. “Al gardaþ canýn sýkýlýyorsa inene kadar salla. Ýyi yaptýn sen de otobüsten inmekle. O þerefsizlerle yolculuk mu yapýlýrmýþ?” diyordu...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn Ýyileþme kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Caným Ýzmir

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kurtarýn Beni
Hýrsýzlar Kralý
Güzel Ýstanbul
Sarýgöl Roman Mahallesi 2
Ýdam Ýsteriz
Pavyon Sokaklarý
Dilenciler Köyü
Gel Abi...
Emret Baþkaným
Cafer Kalfanýn Ýsyaný 2

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Kurtlar Sürüsü [Þiir]
Ego - [Þiir]
Çingeneler Zamaný [Þiir]
Açým Ben [Þiir]
Olmalý [Þiir]
Zaman Geçsin [Þiir]
Hani [Þiir]
Konstantin Aðlýyor... [Þiir]
Kuyu [Þiir]
Sen Gidersen [Þiir]


Þenol Durmuþ kimdir?



Etkilendiði Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Þenol Durmuþ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.