..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm insanlýk bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Sinema ve Televizyon > mehmet ali adýyaman




14 Kasým 2011
Bir Zamanlar Anadolu'da Kadýnlar, Sûretler ve Cesetler...  
mehmet ali adýyaman
“”Ve dedi:” en kof ceviz bile kýrýlmak ister. Olgun yemiþler tutunamaz aðaca. Öyleyse kabuðum kýrýlacak diye hayýflanmamalýdýr insan. Topraða düþmemek için çýrpýnmamalýdýr meyve. Düþün bir þeyin geldiði yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir? Tohumun aðaca, aðacýn tohuma dönüþümünden baþka bir þey deðildir hayat. Yani ölüm…”” (Tolstoy)


:BGIH:



(düþmanýma…)

“”Ve dedi:” en kof ceviz bile kýrýlmak ister. Olgun yemiþler tutunamaz aðaca. Öyleyse kabuðum kýrýlacak diye hayýflanmamalýdýr insan. Topraða düþmemek için çýrpýnmamalýdýr meyve. Düþün bir þeyin geldiði yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir? Tohumun aðaca, aðacýn tohuma dönüþümünden baþka bir þey deðildir hayat. Yani ölüm…”” (Tolstoy)

Bu pasaj, Lev TOLSTOY ‘un Ölüm manifestosu adlý kitabýnýn arka kapaðýnda yazýlý… Bunu ilk okuduðumda sarsýlmýþtým. Nuri Bilge Ceylan’ýn son filmi olan “Bir zamanlar Anadolu’da” adlý filmini izlediðimde de ayný benzer duygularla sarsýldým. Enteresandýr, sanki bu film bu pasajý canlandýrmak için çekilmiþ gibi… Özellikle izleyenler bilir, Elma sahnesi çok etkileyici. Aðaçtan düþüp yuvarlana yuvarlana çürük elmalara buluþmasý ve orada durup çürümeyi beklemesi baþlý baþýna pasajý anlatacak cinsten. Önce büyümeyi beklemek, sonra olgunlaþmak ve ardýndan da düþüp ölümü beklemek… Çürüyüp hiçliðin dehlizlerinde kaybolmak… Karanlýk, muðlaklýk ve muamma… Sonra da aydýnlýk; kýsacasý film böyle… Film, gecenin çöken karanlýðýyla baþlýyor ve günün doðan ýþýklarýyla da bitiyor...
Elma’nýn genel kurgusuna bakarsak eðer; elma, varlýðýn tüm hareketlerini iyi temsil ediyor. Ve var-olanýn, akýþ içerisinde çürüyüp hiçliðin dehlizlerinde kaybolmaya mahkum olduðunu an be an gösteriyor. Ayný zamanda bize, Aristoteles’in: “Nesneler engellenmediði sürece kendi ait olduðu yere hareket eder, çünkü varlýk, hep kendi özüne dönmeyi arzular.” görüþünü hatýrlatýyor. Özcü olan Aristoteles’in bu yaklaþýmý yanýnda, filmde, varoluþçu izlerin çok yoðun yaþanýldýðýný görüyoruz. Film ayný zamanda: “ölüm” bir kurtuluþ mu, yoksa hiçliðe giden bir muamma mý? Benzeri sorularýn peþinde koþulduðu hissiyatýný saðlýyor. Ve yönetmen, bu fikirlere dair net bir þeyler sunuyormuþ gibi gözüküyor olsa da gerçekte pek bir þey sunmuyor, ikilemde býrakýyor seyirciyi. Savcýnýn eþinin intiharýnýn bir kurtuluþ mu yoksa baþkasýna ceza ya da acý verme biçimi mi? þeklinde sunulmasý, soruyu, muðlak ve cevapsýz býrakýyor. Aslýnda yönetmen olmasý gerekeni yaparak varoluþçu durumunu gayet iyi koruyor. Film bitse de þüpheler ve muamma aynen varlýðýný koruyor. Netlik tam olarak kazanmýyor. Çünkü filmin sonuna doðru tüm olgular enteresandýr tekrar normal yaþamýna geri dönüyor, topa tekme atýlýyor ve hayat adeta kaldýðý yerden devam ediyor.
Film ayný zamanda bize özellikle Emmanuel Levinas’ýn “varlýk” ve “etik” üzerine olan düþüncelerini hatýrlatýyor. Özellikle Levinas’ýn Zaman ve Baþka adlý eserindeki “Yüz yüze olmanýn anlamý” fikrini anýmsatýyor:
“”Levinas,a göre Ahlak ontolojiden önce gelir; Dolayýsýyla ahlaki iliþkiler de varlýktan önce gelir. Ahlak varlýðýn bir aþkýnlýðýdýr. Levinas’a göre etiðin kaynaðý “yüz yüze” iliþkidedir. Yüzle iliþki daha en baþta etiktir, çünkü yüz öldürülemeyendir, ya da anlamý “asla öldürmeyeceksin” demek olandýr. Levinas böylece etik olanla ontolojik olan arasýndaki ayrýmý bir karþýtlýk olarak belirtir sonra “yüz” ile “baþkasý”ný özdeþleþtirir. Yüz, baþkasýnýn yüzü olarak her zaman karþýmýza çýkar. “Öldürmeyeceksin” ise ilk emir olarak, bir ilahi buyruk olarak bize ulaþmaktadýr.der.
Yüz yüze olmanýn anlamý… Levinas, burada baþkasý ile “yüz yüze”den ölümle “yüz yüze”ye döner. Ölümle iliþki bize baþkasýyla iliþkinin bir resmini sunar. Etik iliþki her zaman ölümlü bir varlýkla kurulan bir iliþkidir; ve sadece baþkasýný ölümünde yalnýz býrakmamayý deðil, baþkasý için ölmeyi, kendini baþkasý için feda etmeyi, ölümde baþkasýnýn yerine geçmeyi de içerir. Levinas, bu önermeyle, Heidegger’in ölüm düþüncesinin sýnýrlarýný zorlar ve geniþletir. Ölüm Yüzün baþkasýyla özdeþliðindeki ilk emir, “asla öldürmeyeceksin” bizi çaðrýya cevap vermek için kendinde kaynaklar bulan kiþi konumuna getirir. Baþkasý bana baktýðý andan itibaren, ona karþý bir sorumluluk yüklenmek zorunda olmasam da, onun sorumluluðu üzerimde kalýr. Sadece sorumlusun, hangi koþulda olursa olsun. Ancak bu, sorumlu olunan baþkasý’nýn da bir baþka’ya karþý sorumlu olmasý anlamýna gelir. .. Levinas, Zaman ve Baþka’da zamaný baþkayla iliþki olarak da sunar. Baþkasýyla iliþki zamaný açan, baþlatan þeydir. Zamandan hareketle baþkayý düþünmek, nihayetinde mutlak baþkalýk olarak ölümü düþünmeyi gerektirecektir. Ve etik öznesi için baþkasýnýn ölümünün kendi ölümünden daha önemli olduðunu vurgular.
Baþkasýnýn yerine ölmek… Heidegger, ölümde kimsenin baþkasýnýn yerine geçemeyeceðini ve bu yüzden ölümün bireysel bir tecrübe olduðunu belirtir. Hayatta birinin yerine geçilebilecek birçok durum vardýr. Oysa ölümde kimse baþkasýnýn yerine geçemez. Herkesin ölümü kendisinindir. Levinas ise etiðin öznesinin baþkasýnýn yerine ölecek kadar kendi varlýðýyla ilgilenmeyi aþmýþ bir özne olduðunu vurgular. “””
(Süreyya SU- http://www.turkforum.net/1108618387-zaman-baska-emmanuel-levinas-ozeti-konusu-karakterleri-yorumlari.html)

Filmden de anlaþýldýðý kadarýyla hem Levinas’ýn hem de Haideger’in düþüncelerinin izlerini pekala görebiliyoruz. Özellikle Haideger’in ölüm üzerine olan düþüncesi filmde daha aðýr basýyor gibi… Çünkü filmde, hiç kimse baþka’sýnýn ölümüne pek de aldýrmýyor, acýmýyor. -Komiserin öfkesi dýþýnda.- Savcýnýn eþinin intiharý bunun tersi gibi gözükse de kendi ölümüyle baþkasýna ceza verme olgusu bu iþi tersten tamamlýyor ve bize etiði sorgulatýyor. Kýsacasý film bize, ölenin biz olmadýðýndan baþka’sýnýn ölümü de pek de bizi baðlamýyor. Çünkü baþkasýnýn ölümü bizim için sadece bir nesne olmaktan öteye geçemiyor. -ki film de herkes kendi dünyasýyla meþgul- zaten. Ve bir an önce iþ hal olsun diye herkes uðraþýyor. Komiserin ve komutanýn mesafeleri ölçen kaygýsýndan da belli… Yine yönetmen hele de bir sahneyle bu iþi o kadar ustaca iþliyor ki seyirciye de ölümü unutturuyor. Tepside yanan bir fenerle yüzü aydýnlanan muhtarýn güzel genç kýzý çay servisinde bulunurken, özellikle güzelliðiyle, her þeyi, an’ý hatta ölüyü bile unutturuyor... Eþine melek diyen savcýdan tut, bir kadýn için katil olduðu sanýlan þahsa kadar… Hepsi, çayý tepsiden alýrken güzel kýzýn aydýnlýk suretine dalmaktan kendini alamýyor. (Bu durum seyirci için de geçerli) Ve o an herkes bulunduðu konumunu unutuyor. Ve tüm libaslarýndan sýyrýlýyor, diyebiliriz. Ýþte burada Levinas’ýn Yüz yüze olmanýn anlamý’nýn önemi devreye girmesi gerektiðini hatýrlatýyor, diyebiliriz. Belki de filmin kýrýlma noktasý da diyebileceðimiz bir an…

Aslýnda film boyunca sýk sýk gördüðümüz suretler hep yönetmen tarafýndan yakýn çekimden çekilmiþ. Yönetmen, Levinas’ýn (Yüz yüze olmanýn anlamý) çerçevesinde seyirciyi filmdeki tüm karakterlerle yüzleþtiriyor, ta filmin baþýndan itibaren. Katille, ölüyle, savcýyla, doktorla, komiserle, çocukla ve öldürülen kiþinin kadýnýyla… Ayný zamanda tarihin o zaman içerisindeki kabartma suretiyle…
Katilin sert, komiserin kaygýlý, savcýnýn ýzdýraplý, doktorun belirsiz ve genç kýzýnýn güzel suretinden sonra, çirkin ve þiþmiþ bir erkek cesedi bu kez otopsi ediliyor. Bir baþka yönetmenin(Semir ASLANYÜREK) deyiþiyle bu ülkenin anatomisi masaya yatýrýlýp inceleniliyor, teþhir ediliyor. Sanki bu ülkenin ataerkil yapýsýna da ilginç bir vurgu yapýlýyor. Büyüklerin -ki çoðunluk erkek- kavgasýnýn sancýsýný nasýl çocuklar ve kadýnlar çektiðini sergiletiyor. Morgun bekleme koridorunda, öldürülen kiþinin eþinin gözlerindeki hýnç ataerkilliðe, diðer bir deyiþle erkek egemenliðe bir tokat gibi duruyor. Ve kadýn, erkeðin masadaki ölü halinin teþhir edilip incelenmesine, pek de aldýrmadan morgu terk ediyor. Doktor camdan dýþarýyý tesadüfen seyrederken, kadýnýn aðýr aðýr adýmlarla yolu kat edip bu coðrafyanýn kaderine kendini bir kez daha nasýl dahil ettiðine bakýyoruz. Kadýn, kendi yaþamýna kaldýðý yerden devam ediyormuþçasýna yavaþ yavaþ gözden kayboluyor.
Bu arada filmi eleþtirebileceðimiz bir nokta çýkýyor ki karþýmýza, yönetmen gerçeklikten mi hareket etmiþ? Yoksa baþka bir sebeple mi bilinmez; suçu, adeta kadýna yüklüyor. Herhalde Anadolu’da hala dönüp dolaþýlýr -suç yine kadýna atýlýr- anlayýþýnýn bir resmini mi çizdirmeye çalýþýyor? Tam olarak çözemedim. Çünkü baþka bir sahnede de görüyoruz ki; komiser, bir konuþmasýnda eski bir komiserinin þu sözünü hatýrlatýyor: “Nerede bir olay varsa, olayýn içinde muhakkak bir kadýn da vardýr.” Komiser, bu durumu da doðrulatmak için yine yirmi yýllýk tecrübesini þart koþuyor ve þunu söylüyor: “Bu adam bir kez olsun dahi yanýlmaz mý?”
Kýsacasý bu film gerek kurgusuyla gerek estetik görüntüsüyle son derece kült bir film. Son olarak þunu söyleyebiliriz ki bu film, -da geçmiþ zaman eki ile dursa da içeriðindeki tüm konular ve olgular güncelliðini hala korumakta ve sanýrým insan var oldukça da koruyacak. Çünkü hala da “Yüz, baþkasýnýn yüzü olarak her zaman karþýmýza çýkmakta ve “Öldürmeyeceksin” bir ilahi buyruk olarak bize ulaþmakta” ve biliyoruz ki Anadolu’da hala “ölüm”, “suret” ve “suç” birer muamma…

Mehmet Ali ADIYAMAN
(Ekim, 2011)





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.


Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yalnýzlýðýn Dýþavurumu! [Öykü]
Otogarýn Emanetçisi [Öykü]
Ben Bir Gazeteyim [Deneme]
Botan Çayý'nýn Nazlý Kederi ve Pervari [Deneme]
O Yüz Benim Ýdi... [Deneme]


mehmet ali adýyaman kimdir?

Felsefenin, edebiyatýn, sanatýn, politikanýn iþçisi olmaya çalýþan bir felsefe öðrencisi. . .

Etkilendiði Yazarlar:
kafka, zweig, erasmus, kundera, shopenhaur, nietzche


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © mehmet ali adýyaman, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.