• ÝzEdebiyat > Öykü > Aný |
101
|
|
|
|
Sanayi Devrimi, yaþlý bir kadýnýn hatýralarý, bir icat ve yitik bir koca... Tam size göre! |
|
102
|
|
|
|
Bugünün çocuklarý yarýnýn büyükleri olacaðýna göre onlara anýlarýmýzý öyküleþtirmenin gereðine inanarak ...!!! |
|
103
|
|
|
|
Deprem anýlarý acýdýr ama... |
|
104
|
|
|
|
Ýlk kez Eyüp Camii’nin duvarýna sýrtýný yaslamýþ, baþýný; yere serdiði karton üstüne dizilmiþ selpak ve saçýlmýþ madeni paralara bakarken görmüþtüm gül yüzünü… Ýlk görüþüm bir nihayete ulaþtýrmamýþtý belki onu ama sonra her sabah namazý çýkýþýnda görmeye baþlamýþtým ceylan gözlerini… Öylesine kanýksadým ki o bakýþý; içimi yakan ikinci kýz olarak belleðimin içine yer edindi. Þimdi hangi vakit gece gezmelerimde direksiyonum Eyüp tarafýna dönüverse merkeze giden o yolda komple yüzünü görür olmaya baþladým minik Elif’in… Bu hal beni öylesine kuþattý ki hayali artýk yanaklarýmdan yaþ olup süzülmeye baþladý…
|
|
105
|
|
|
|
Önce bir ýslýk sesi duyuldu, ardýndan bahçe kapýmýz gýcýrtýyla açýldý. Ýçeriye düþecek gibi oldu dayýmýn oðlu Elbeyi. Nefes nefese kalmýþtý. Elini tükürüðüyle ýslatýp saçýna þekil verdi… |
|
106
|
|
|
|
Bir yanda gemisiyle,topuyla ve asker sayısıyla bizden kat be kat üstün olan düşman orduları,diğer yanda en önemli silahı göğsündeki imanı ve vatan sevgisi olan Türk Askeri… |
|
107
|
|
|
|
Kuþluk vakti hikâyesi
Seni ezbere anlatabilirim
Kuþlarýn þarkýlarýný
Notalarýna bakmadan
mýzýkçýlýk yapmadan |
|
108
|
|
|
|
Bakýþlarýmýz ana yolun sað tarafýnda otostop çeken liseli gençleri gördüler. Toruna ne söylese mantýklý gelecekti? Geçen haftaki nine torun arasýnda geçen söyleþi bir çýrpýda aklýndan ince ince süzülmüþtü:
“Hani sana organ mafyasýndan bahsetmiþtim ya…Hani kaçýrýlma, falan…”
Çocuk heyecanla anýmsadý o konuþmayý:
“Evet, anne anneciðim. “
“Ýþte þu gençler bile kaçýrýlabilir oðlum. Kötü niyetli insanlar, araçlarýyla buradan geçerken, onlarý arabalarýna alýp kaçýrýrlar…” |
|
109
|
|
|
|
Ýnce Mehmet tüfeðini genellikle cami önündeki meydana gelmeden önce doldurmuþ olurdu. Bazen kýrk elli kadar çocuk onun etrafýný çevirip tüfeði patlatmasýný beklerdik. Dolma tüfeðin namlusunu havaya diker, dipçiðini kemerine dayar cami avlusundan gelecek iþareti beklerdi. Tüfeði kendi saatine göre deðil cami avlusundan gelen iþarete göre patlatýrdý. Tüfek patlayýnca önce kara barut dumanlarý havaya yükselir, arkasýndan da gökyüzünden çaput parçalarý yaðmaya baþlardý.
Bir akþam Ýnce Mehmet dolma tüfeðin barutunu fazla kaçýrýnca namlu yerinden fýrlayýp kundaðý parçalamýþ, adamcaðýzýn eli yaralanmýþtý |
|
110
|
|
|
|
Yaþlý amca, markete girdi. Ben de arabada radyoyu açýp müzik dinlemeye baþladým. Kendi kendime gülüyordum. “Aldýn mý baþýna belayý?” diyordum.
On dakikadan biraz fazla zaman geçmiþti. Yaþlý amca hala görünürde yoktu. Kendi kendime “Söz verdin, çaresiz bekleyeceksin” diyordum. |
|
111
|
|
|
|
Sonbahar hüzünlüdür, insanlarýn son baharlarý da baþka hüzünlerle dolu. Rüzgârlar da sert eser, savrulabilirsin de.
Saygýlarýmla. |
|
112
|
|
|
|
Þehri, kendimi ve onu “bir” olarak gördüm… Ben o, oldum… O þehir oldu. Ben O’na tutuldum.
|
|
113
|
|
|
|
Ramazan geldi. Ýftarý, sahuru, davulu, teravihiyle... Bilmediðimiz yerlerde, aslýnda yakýnlarda nasýl acaba tüm bunlarýn anlamý... Üç tabaða sýðan ümitlerin büyüklüðüne biz þaþýrdýk, siz de þaþýracaksýnýz... |
|
114
|
|
|
|
....Sonra küçük gözlerimi yavaþça kaldýrdým. Ýþte oradaydý. Uyur gibiydi ayný. Gözleri de elleri de burnu da her þeyi de ayný benimkiler, ayný oradakiler gibiydi. Sadece rengi farklýydý. Osmanýn yanaklarý ne kadarda kýrmýzýydý, ve soðuktan oradaki herkesi |
|
115
|
|
|
|
Yer: Ýzmit. Tarih 17 Aðustos 1997. Saat 03.00 Omuzumda basýn çantasý varken ve dýþarýda bulunduðum bir anda baþladý sarsýntý. Depremin ilk fotoðrafý ve enkazda küçük bir kýz çocuðu... Adý Merve... "Sesimi duyan var mý?" çýðlýklarý arasýnda kayboluverdi her þey... |
|
116
|
|
|
|
Yedi tepeymiþ Ýstanbul evvel zaman içinde. Yürekler de fethedilsin diye belki de her tepesine bir muhteþem Cami yapýlmýþ. Þimdilerde adýna gökdelen dedikleri göklere meydan okumaya adanmýþ heyulalar arasýnda kaybolsalar da hala yüreklerimizin tepelerindeler. |
|
117
|
|
|
|
Ýçme suyumuzu Sucu Emir getiriyor. Cam damacasýnýn kurþun mühürünü özenle söküyor, sonra da Kavacýk Menba Suyunu boca ediyor topraktan yapýlmýþ, toprak renkli küpümüzün içine. Ancak gün gelecek, genel naylonlaþmadan Sucu Emir'in damacanalarý da paylarýný alacak ve yerlerini bu günkü plastik su bidonlarýna býrakacaklar, ama daha o zamanlar biz bunu bilmiyoruz. |
|
118
|
|
|
|
Bireysel olarak 2005 yýlýnda yayýnladýðým 'Gün Aþýmý'
kitabýmdan alýnan anýdýr. Mevcudu kalmamýþtýr. Kültür
Bakanlýðýna 2. baskýsýnýn yapýlmasý için yazdým, þimdilik
tahsisatýmýz yok, orjinal Cd'sini gönder, gerekirse ileride
basabiliriz mealinde bir yazý aldým. Þu anda saðlýk sorunum
olduðu için yeniden basýmý için ilgilenemiyorum. Saygýlar. |
|
119
|
|
|
|
Yer: Ýzmit. Tarih 17 Aðustos 1997. Saat 03.00
Omuzumda basýn çantasý varken ve dýþarýda bulunduðum bir anda baþladý sarsýntý. Depremin ilk fotoðrafý ve enkazda küçük bir kýz çocuðu... Adý Merve... "Sesimi duyan var mý?" çýðlýklarý arasýnda kayboluverdi her þey... |
|
120
|
|
|
|
Uyanmýþ, yatakta keyif yapýyordum. Kulaðýma bir uðultu doluþtu birden. Kulak kabarttým… Sabahýn kör bir vaktinde kadýnlar bizim evin önünde toplaþmýþ aralarýnda baðýra çaðýra tartýþýyorlardý. Annemin sesini duyar gibi oldum. Balkona koþtum hemen. Beni görünce annem: |
|